Basından izledik: Ekonomik kriz nedeniyle tüketimin ve istihdamın azalması yüzünden(!) T. C. devleti geçen yıl 83.2 milyar liralık vergi kaybına uğramış. Böylesi devasa boyutta bir vergi kaybı oluşmuşsa, bu, hükümetin ekonomik krizi öngöremediğini ortaya koydu, demektir.

Vergi denince akla kocaman kocaman rakamlar gelir. Korkmayın, ben kocaman kocaman rakamlardan bahsetmeyeceğim. Hepimizi ilgilendiren ve her gün cebimizden çıkan küçük küçük rakamlardan söz edeceğim. Bir nebze de, işte o küçük küçük rakamların birleşmesiyle oluşan hazineden bahsedeceğim.

Dolaylı vergiler peyder pey hayatımıza girdikten bu yana her türden fatura, fiş, serbest meslek makbuzu vb. belgeleri alan herkes, bu belgelerde yazan oran ve miktardaki vergiyi tıpış tıpış ödemektedirler.

Yani ekmek, süt, meyve, sebze, defter,kalem, kitap, giysi, dayanıklı tüketim maddeleri, inşaat malzemesi, akaryakıt, sağlık hizmeti, çocuğumuza oyuncak vesaire alınca fatura, fiş alan tüm vatandaşlarımız dolaylı vergileri peşinen ödemektedirler.

Ödemektedir de, peki bu vergiler kimin cebinde kalmaktadır?

Bilindiği gibi, bu vergileri devlete, o çok umut ettiğimiz “nitelikli eğitimi, sağlıklı yaşamı, güvenlikli, eşitlikçi ve özgürlükçü ortamı” sağlasın diye ödüyoruz. Yanılıyor muyum yoksa?

Verdiğimiz bütün bu vergileri devlet kasasına aktarsınlar diye tam bir yurttaşlık bilinciyle esnafa, tüccara, serbest meslek erbabına teslim ediyoruz. Ama gönül rahatlığıyla mı teslim ediyoruz, işte ondan pek emin değiliz galiba!

Kimileriyse istemeyerek de olsa dolaylı vergileri mecburen ödemek zorunda kalıyorlar. İşte dolaylı vergilerin en iyi tarafı da bu olsa gerek. Ülkede vergi adaleti, eşitlik, demokrasi olsa da olmasa da, bu vergilerin bir kısmını bunlar da ödemek durumunda kalıyorlar.(Burası ayrı bir inceleme konusu.)

Bu durumda vergi vermek istemeyenler, yani birkaç milyonluk lüks otomobillere bindikleri, şatafatlı yaşam sürdükleri, ama vergi dairelerinin kapısının önünden bile geçmemiş olanlar da dolaylı vergileri ödüyorlar!..

Diyelim ki, hayal ettiğimiz gibi hemen herkes ödüyor da, acaba ödediği bu vergilerin tamamı yerine yani devlet hazinesine ulaşıyor mu? İşte bu yazıdaki asıl irdelenmesi gereken tam da burasıdır.

Peki, mal ve hizmeti alıp bedelini ödeyenler, belgesini al(a)mayınca vergi kime gidiyor?

Ödediğiniz vergiler kimin cebinde kalıyor?

Bunların ne akdarı hazineye intikal ediyor?

Ya da Hazine’de neler oluyor?

Ne kadarı yukarıda belirttiğim amaçlara uygun kullanılıyor?

Bir örnek verelim:

Diyelim ki bir lokantaya girip ağız lezzetiyle güzel bir yemek yediniz. Yemek bedelini gönül rahatlığıyla ödediniz. Eğer ödeme kaydedici fiş, fatura istemediyseniz onlar yalnızca parayı alırlar. Hatta fiş fatura istemediğiniz için daha bir ilgi görür, sevgiyle, saygıyla uğurlanırsınız. Dolayısıyla lokantacıya ödediğiniz katma değer vergisi işletmeci de kalır, asla hazineye intikal etmez. Dolayısıyla bu vergi size yukarıda saydığım hizmetler olarak geri dönmez. Hizmeti yalnızca lokantada aldığınızla kalırsınız. Hatta işletme sahibinin elde ettiği kârın vergisi de cebinde kalır. Ya da kalmasına siz sebep olursunuz!..

Peki, farz edelim ki fatura, fiş  aldınız. Aldığınız belgede gösterilen ödediğiniz vergi eğer ki kaynağında tırtıklanmamışsa hazineye intikal ettirilir. Nasıl tırtıklandığını şimdi irdelemeyelim.

Ama şu soruyu kendimize soralım:

“Hazinede toplanan halkın vergilerini harcama yetkisi kimdedir?”

Oysa bunu sormaya bile gerek yoktur. Çünkü herkes çok iyi bilmektedir ki, şimdilerde  harcama yetkisi Cumhurbaşkanındadır. Bu sistemde halk, ödediği vergilerin hangi amaçla, nerelerde nasıl kullanılacağına dair söz hakkına sahip değildir. Çünkü ödediği vergileri denetleme hakkına da sahip değildir!..

Ne yazık ki, vatandaşın vergilerinin toplandığı devlet hazinesi de bir süredir halkın değildir.  Hatırlayalım; Cumhurbaşkanlığı hükumetine, bir gece ansızın çıkarılan bir kararnameyle burada toplanan vergilerden istendiği miktarda paranın Türkiye Varlık Fonuna aktarma yetkisi verildi. Bilindiği üzere, bu fon Sayıştay denetimine de tabi değildir. Çünkü başında Cumhurbaşkanı ve onun damadı Hazine ve Maliye Bakanı vardır!..

Daha ne olsun, başka kime emanet edilsin?..

Saygılarımla.

SMMM Gökhan DEDE