Karga Gak Demeden
11-02-2020
Ömer ŞAN

Petrol Pahalı, Can Bedava

             İçine çekildiğimiz ve artık neredeyse göbeğimizi bağladığımız Suriye batağında gencecik evlatlarımızı kaybediyoruz…

            Önce, birilerinin ‘birkaç öfkeli genç’ olarak nitelediği, ‘Allah’ diye bağıranları katleden cani bir örgüt, onlardan kaçırdığımız ‘ata kemikleri ve sandukası’ ve sonrasında sınırlarımızı açarak yolcu ettiğimiz başka teröristler!

            Ve şimdi… Bölgeye, ‘Amerikan’ tipi jandarmalık yapma heveslerimiz! Korumak için can verdiğimiz Misak-ı Milli sınırlarımız, kendi ülkesinden kaçanların üşüşmesiyle delik deşik!

            Ama daha da ilginci biz, uluslararası anlaşmalar gereği, belirlenen devlet/ülke sınırları dışında, bir başka ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit edecek şekilde müdahaleler yapıyoruz…

            Bunu yaparken, uluslararası diplomatik statü gereği sınırları ve varlığı tanınmış bu ülkenin kendi sınırları içerisinde resmi ordusunun unsurlarına saldırıp, saldırılarına maruz kalıyor ve karşılık veriyoruz!

            Sizce bunun adı nedir?.. ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ mudur bu?

            Bakın mesela, her ne hedefle olursa olsun Suriye’ye ait topraklara müdahale etmek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine tümden ve hükmen aykırıdır.

            Ancak ki bu durum, resmen bir savaş halidir.

            Ateşi düşüyor, yüreklerimiz yanıyor, söz bitiyor… Korlana korlana kül oluyoruz!

            Ama elbet haklı ya bazıları…Cumhuriyetin bütün varlığıyla mücadele edip, bu ülkeyi var eden her noktaya saldırıyor, düşman ve hainlerini baş tacı ediyor birileri.

            Mesela son olarak ‘İskilipli Atıf’ denen bir zat için anmalar vs hazırlanıp neredeyse kahraman ilan etmeye yelteniyorlar!

            Ve hatta Rize’de de bir ara resmen bu İngiliz artıkları için anmalar düzenlendi!

            Ancak ki,  bütün bu zatlar, şapka karşıtı eylemler veya kitap yazdığı için değil, ‘halkı isyan ve irticaya teşvik’ ettiği ve Milli Mücadele’de başkanı olduğu, İngilizler tarafından Kraliçenin menfaatlerini korumak için kurulan cemiyetin, ‘ihanet bildirilerinden’ dolayı, ‘anayasayı tağyir’ suçuyla, ‘vatana ihanetten’ asıldı. Rize’deki uzantılarının suçu da aynı idi!

            Son 1 haftada ülkenin gündemini kısa bir özet geçelim mi bu noktada?..
DİB’in başı bir tuğla karşılığında Cennette ev vaat etti. Henüz 17 yaşında kızını öldüren baba için karısı, ‘o katil değil yazgısı böyleymiş’ dedi. Millî Eğitim Bakanı, ‘herkes üniversite okumak zorunda değil’ dedi. Bir AKP’li kadın, ‘çocuklarım aç doyuramıyorum’ diyerek kendini yakarak ölümü seçen adam için ‘siyasi şov peşinde’ dedi. Yıllarca FETÖ sözcülüğünü yapan ve hiç yargılanmayan Hüseyin Gülerce, FETÖ kumpasıyla 17 ay hapis yatan İlker Başbuğ için ‘FETÖ ile yeterince mücadele etmedi’ dedi. Çığ altında 40 kişi yaşamını yitirmişken, mitingde halka çay paketi fırlatılarak, ‘akşama keyifle için’ denildi. Oğlu çürük raporu almış kişi, şehit cenazesinde, ‘şehitler tepesi inşallah boş kalmayacak’ dedi. Erzurum’da köylüler felaketlerden korunmak için bir dağa 2001 adet ekmek dizip dua etti. Ülkeyi yöneten kişi, bütün dünyayı tedirgin eden Corona virüsünden ‘dut pekmezi yiyerek’ korunduğunu söylüyor. Çığ altında kalan 2 kişinin cansız bedenini çıkarmak için bölgeye onlarca kişi gidiyor ve 36 kişi daha çığ altında kalarak yaşamını yitiriyor.

            AKP’nin 16 yıllık iktidarında, yurtdışından 73.4 milyar dolarlık dış alım yapıldı. AKP’nin iktidarda olduğu 2003-2018 yılları arasında, 14.1 milyar dolar değerinde 52 milyon 250 bin ton buğday ithal edildi. Ama oysa ki ülkemiz dünya üzerinde kendi kendine yeten ülkeler arasında yer alıyordu! Değil mi?

            Fazla uzatmadan, dünü ve bugünü de unutmadan…
Zamanın ABD Büyükelçisi, Ortadoğu’daki bir takım girişimlerine destek sağlamak amacıyla dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile görüşmektedir.
Girişimleri için destek talebinde bulunur. İnönü, olumlu yaklaşım göstermez.
Büyükelçi, başarılı olamayınca meselenin önemini anlatmak amacıyla;
“Bir varil petrolün fiyatı nedir, biliyor musunuz?” şeklinde, aklı sıra etkili bir çıkış yapmaya yeltenir.
Merhum İnönü’nün cevabı şu olur:
“Bir varil kanın fiyatı nedir, biliyor musunuz sayın Büyükelçi?..”
Ve görüşme orada biter…
Ya bugün… Giderek ucuzluyor galiba!

            Demeyin bir şey demeyin!

            DİB’in başı, Kur’an Kursuna gittiklerinde ‘Jandarma gelir de hocamızı alıp götürür’ diye çok korkar, evlerine Kur’an-ı götürmez, tarlanın duvarlarında taşın içine koyarlarmış, diye laflar etmiş bu zamanda…

            Bu yalanları söyleyen, bu halka ve topluma karşı en büyük hain ve düşmandır! Ve hatta yavşaktır, şerefsiz ve onursuzdur… Bulunduğu mevki ve makamı inkar eden terbiyesiz ve utanmazın tekidir!

            Artık son sözü de Ahmed Arif’e bırakıyoruz…  “Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız,/ Bahçeleriniz bahar görmesin…”