Metin Gümüş

Demirel’in, seçimlerde partisinden aday olanlara şöyle bir tavsiyesi olurmuş. “Seçim kampanyanız sırasında gittiğiniz yerlerde hoşunuza gitmeyen ya da bilmediğiniz konularda sorularla karşılaşabilirsiniz. Sakın hoşunuza gitmeyen bir soru için vatandaşı incitecek laflar etmeyin, ya da sorunun yanıtını bilmiyorum diyerek yanıtlamamazlık etmeyin.”
“Aslında meseleye daha geniş bir perspektiften bakmak gerekir diye lafa başlayıp, konuyu döndürüp, dolaştırıp lafı değiştirip bildiğiniz bir konuya getirin ve konuşabildiğiniz kadar konuşun” dermiş.

Demek ki bu anlayış sağ siyasetin fıtratında var. Bu gün Demirel yok ama o cenahta onun zihniyeti bütün canlılığı ile varlığını sürdürüyor.

Bu zihniyetin cisimleşmiş halini FETÖ’nün siysi ayağı konusunda AKP sözcüleri ve yandaş kalemlerde görüyoruz.

Bu zevat ilk başlarda, FETÖ’nün devlete sızmasından sadece AKP’nin sorumlu tutulamayacağını iddia etti. “Bu hususta AKP %85 sorumluysa, diğerleri de %15 sorumludur. Bu sorumluluk %’si farkının bir önemi yoktur. Sonuçta hepsi FETÖ’nün devlete sızmasına seyirci kalmışlardır” şeklinde bir mantık çarpıtma yöntemi ile AKP’nin FETÖ ile bile istiye yaptığı işbirliğini; diğer hükümetler döneminde gözden kaçan ender FETÖ sızmalarına benzer masum bir hal gibi göstermeye çalıştılar. %15 ile %85’in sorumluluğunu eşit görebilmek için “meseleye daha geniş bir perspektiften bakmak gerekiyor”du tabiiki. Ama AKP muhalifleri bu perspektifi yakalayacak kadar donanımlı değildi. Dolayısı ile onlara laf anlatmakta mümkün olmuyordu.

Tabiiki liselerde mantık dersinin kaldırılmış olmasının ceremesini tüm topluma çektirmek isteyen bu çarpık mantık sahiplerinin hiç bir anandırıcılığı olmadı. Kimse bunlara itibar etmedi.

Ne varki her şeye rağmen bu mantık sahipleri yine iflah olmadılar. Hala aynı anlayışla gelmiş geçmiş bütün siysi aktörleri tpkı AKP gibi FETÖ’nün koruyucusu kollayıcısı ve onun işbirlikçisi imiş gibi göstermeye ve ortak sorumluluk yüklemeye çalışıyorlar.

Bunun için de meseleye sadece geniş bir perspektiften bakmak değil, daha daha geniş bir perspektiften bakmak gerektiğini söylüyorlar. Perspektifi o kadar genişletiyor o kadar genişletiyorlarki, perspektifdeki resim genişleye genişleye önce flulaşıyor, giderek silikleşip görünmez oluyor. Artık karşımızda müşahhas bir resim değil, ilahi bir güce erişmiş, (yerde de gökte de olmayan, gözle görülmeyen, elle tutlmayan) mücerret bir varlık var.

Perspektifteki resmin 1967 yılında “Komünizmle Mücade Derneği” adıyla ana rahmine düştüğünü ve o günden bu yana bütün hükümetlerin korumasına mazhar olduğunu dolayısı ile toplumun, devletin ve sosyal hayatın bütün hücrelerine yayıldığını, bununla mücadelenin başarıya ulaşması için zamana ihtiyaç olduğunu söylüyorlar.

Bu gözle görünmez, elle tutulmaz, zamandan ve mekandan münezzeh varlığın müşahhas bir varlığa dönüşmesi ve görünür olması da pek mümkün değil. Bu yüzden sözü, siyasi ayak arayanların meseleyi küçümsediklerini, hafife aldıklarını söylemeye getiriyorlar.

Örneğin titrinde Prof. ibaresi bulunan bir yandaş yalaka, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bir televizyon programında, “26 Haziran 2009’da askeri şahısların, askeri mahalde işlediği suçlarda dâhil özel yetkili mahkemelerde yargılanmasının önünü açan yasa teklifi getiriliyor. Bunu kim hazırladı? Tamamen FETÖ ile ilgili, bu araştırılsın” talebini değerlendirirken şunları söyleyebiliyor. “Araştırılacak da ne olacak, velevki bir kişinin iki üç kişiye bir dosya verdiği tesbit edildi. Şimdi buna FETÖ mü diyeceğiz. FETÖ bu kadar basit mi? Taa 967’li yıllardan beri sinsi bir şekilde devletin ve toplumun bütün dokularına sızmış, yerleşmiş ve kendini saklamış bir yapının böyle kolayca çözülebileceği mi sanılıyor” diyor.

Elbette ki bu mantık mantık değil. Bu mantıkla sittin sene gidilse bir arpa boyu yol alınamaz.

İlker Paşa’nın talebi FETÖ’yü küçümseyen bir anlayışa tekabül ediyorsa, bu talebi kaale almamak da FETÖ’yü koruyan, kollayan bir anlayışa tekabül ediyor.

İker Paşa 2009 da bir yasa değişikliğine geceyarısı ekkenen bir maddeyle asker kişilerin (Anayasa aksini söylediği halde) sivil mahkemelerde yargılanmalarının önü açıldı diyor. Peki bu yol açıldı da ne oldu? Bilehare 15 Temmuz darbesini yapacak olan FETÖ’cü kadroların önü açılsın diye orduda ne kadar üst düzey Cumhuriyetci komutan varsa; hepsi ahırda yem bekleyen beygirlere yem olarak verilen arpa gibi, Özel Yetkili Mahkemelerin özel yetkili Savcı ve Hakimleri’nin önüne atıldılar. Yetmedi subaylar için teşvikli erken emeklilik yasası çıkartıldı. Tekrar söyleyelim bütün bunlar 15 Temmuz Darbesini yapacak kadroların önünün açılması için yapıldı.

O “üç kişiye bir kişi” tarafından verilen dosya, FETÖ’nün tamamı olmayabilir, olamazda… ama pekala o FETÖ duvarından çekilince duvarın tamamının yıkılmasına vesile olacak önemli bir tuğla olabilir. Bu korku mudur yoksa, muhterem Prof’umuza lisede mantık dersi görmemiş ergen cehaleti ve telaşı yaşatan…