Salih Altun

Merhabalar Tutiya Bibi.

Ben virüs. Hani şu son günlerde adı dillerden düşmeyen Corona virüsü var ya o. “Bu da nereden çıktı?” diye soracak olursan, vallahi ben de pek emin değilim. Her konuda bir komplo arayanlara göre beni ABD üretti, Çin’in başına bela etti. Ardından da Avrupa ülkelerine zıplayıverdim. Meselelere daha basit ve mideye ilişkin çözüm arayanlara bakarsak ne bulursa yiyen Çinlilerin yarasa zıkkımlan-masından türedim. Henüz keramet ehlinden yeterince ses yok. Sıra onlara geldiğinde;   ”Kadınların cıbıldak gezmelerinden, kadınlı erkekli âlemlerden, sabilere evlenme yasağından ve dahi bilmem hangi günahtan” kaynaklandığını söyleyecekleri, tecrübeyle sabittir.

Çin’den yola çıkıp dünyayı dolaşmaya başladığımda bu kadar ilginç manzaralarla karşılaşacağımı, insanlığın haline bakıp bu kadar utanacağımı, hatta bu kadar eğleneceğimi ummuyordum. Hakkımda dünyanın farklı yerlerinden durmadan haberler yağıyordu. Çevrenizdeki pek çok ülkeden hastalık ve ölüm haberleri gelirken sizden bir türlü haber çıkmayınca şaşırmıştım. Diğer pek çok illet gibi, Damat Paşa’nın iktisadi hünerinden, cübbeli doktorların kerametinden korkup;” Türkiye’yi teğet mi geçtim acaba?” diye düşünmeye başlamıştım ki sağlık bakanınızdan ses geldi. Nihayet Türk vatandaşlarının da zor günlerdeki ahvalini test etme olanağına kavuştum.

Yakında olan biteni daha sıcak biçimde ve birlikte öğreneceğimizden eminim. Yine de hakkımdaki kanaatini ve güzel ülkenizin ve aziz milletinizin bu sınava nasıl hazırlandığını merak ediyorum.

Yazar da ben garibi sevindirirsen senden uzak duracağıma söz veriyorum sevgili Tutiya Bibi. Yazmazsan sen bilirsin. Yaşıtlarınla olan özel muhabbetimi unutmasan iyi olur.

&&&

Merhaba Korona denen illet. Senden korkmaz bu millet. Sen git de başka memleketleri hallet. Söze seninle dalga geçerek başladımsa da mazur gör. Öyle bir memlekette yaşıyoruz ki hayatla dalga geçmeden olmuyor. Herkesin bizi makaraya sardığı bir dünyada biz de elimizden geldiğince olan biteni gırgıra alıyoruz. Biz, işlerin bunca  kötü olmadığı zamanlarda bile hayatı öylesine gırgıra alıyorduk ki ’GIRGIR’ adlı mizah dergisi, 500 bin tiraja ulaşmıştı. Aslında şimdi öyle bir dergi çıksa 2 milyon garanti satar ama, ne çıkaracak, ne de okuyacak delikanlı kaldı memlekette.

“Nereye gittiler, benden önce başka bir virüs mü bulaştı onlara?” diye sorarsan, cevabım evet. Senden önce davrandı başka virüsler. Kimilerine MENFAAT VİRÜSÜ bulaştı. Bu virüsün paradan  ve makam koltuğundan bulaştığı rivayeti yaygın. Bu illete tutulanlar, menfaatleri doğrultusunda konuşuyor, susuyor; yazıyor, yazmıyorlar.

Kimilerine bulaşan virüs ise KORKU VİRÜSÜ. Bu virüse neden olanınsa tavşan b.ku olduğu söylenmekte. Ki bence de doğrudur. Bu illete düşenlerin her türlü höt zötten ödleri kopuyor. Zorda kalmadıkça kitap, gazete okumuyor, ölüm ve hastalık ilanı dışında, sanal alemde dahi, yazmıyorlar. Facebook taziye evine, acil servise, ameliyathaneye döndü. Sanal âlemdeki Tutiya gibi aykırıların yazılarını, beğenmek bir yana dursun, okurken bile; “Bir gören var mı?” diye sağa sola bakıyorlar. Vatan sathında bir grup var ki onlara her yer düğün sarayı, her gün düğün bayram. Kelle-paça, turşu suyu, dut pekmeziyle kür uyguluyorlar. Mehterden caza, horondan halaya, gonyalıdan angaralıya ne çalarsan çal, bir kıvırıyorlar ki değme omurgasızlar hasedinden çatlar. Sana bile türkü yaktılar bunlar:

 Oy korona korona,
Nerededur sor ona.
Bize horon kolaydur
Oynamasi zor ona

Aziz milletimin bu kesimini kemençe eşliğinde oynarken görsen için gider, sen de horon tutarsın; ama tavsiye etmem. Ayaklar altında kalır ezilirsin. Şairler bir yana, kendini az-çok şair sananlar bile senin için destanlar dizdiler. Bir “Korona Günleri Antolojisi” çıkar yakında.

İşin bu bölümünün mala-davara pek zararı yok; ama senin gelişinle, bazı özel insanî niteliklerimizi bir kez daha test etme imkânı bulduk. Bakan bey “bir” der demez arkasından “bin”in geleceğini şıp diye anlayıverdiler onlar. Marketlere hücum, eczanelere cihad ilan ettiler. Makarna, un, pirinç, kuru bakliyat kalmadı raflarda. Üçer beşer değil onar yirmişer maske aldı pek çok kişi. Sokaklar, AVM’ler, aklına gelen her yer, maskeli balo salonu gibi. Bir de tuvalet kâğıdı kalmadı raflarda be Korona. Senin, kimsenin bilmediği; ama aziz vatandaşımızın keşfettiği makattan bulaşma gibi bir özelliğin de mi var yoksa?

Yurdum insanı; “Utanacak neyim var, kötü kader utansın. Yeter ki ben yaşayayım isterse cihan yansın” felsefesine sadakatlerini, bir kez daha ispat etti anlayacağın. İşin en eğlenceli kısımlarından biri de umreden dönenler. Son bir haftada 10 bini aşkın kişi dönmüş oradan. Hepsi vatan sathına serpilmiş. Mevlid okutuyor, el öptürüyor, zemzem eşliğinde, hurma dağıtıyorlar. Çevreleri cümbür cemaat. Hükümet bir hafta sonra uyandı ve umreden dönemleri karantinaya alma gereği duydu. Hem de ne alma? Kız erkek ayırmadan memleketin gariban öğrencilerini gecenin bir yarısı sokağa atarak. Makbule mi geçti dersen, nerdeee… “Yurtlar ahır gibiymiş. Öğrencilerin dolapları küflenmiş yiyeceklerle doluymuş.” Bu beyler, bayanlar, bu musibet sayesinde, belki memleketimin çocuklarının hangi şartlarda yaşadıklarını görürler de vicdanları sızlar diye ummuştum. Yazık ki umre ziyareti bile onların asgari ölçüde vicdanlı insan olmalarını sağlayamamış.

Laf çok Korona. Senin gelişinin ardından başka puştlukların geleceğini de biliyorum. Bu iş gene fukaranın başına patlayacak. Birileri batarken birileri onların üzerine basarak yükselecek. Efendiler her şeye rağmen baş eğmeyen asi vatandaşları bu yolla terbiye edecekler. Açlığın, yoksulluğun, korkunun yönetme yeteneğini hangi ölçüde etkilediğini, bir kez daha test edecekler.

Bana gelince… Senden korkan senin gibi olsun Korona. Ölümden öte köy yok bildiğim kadarıyla. Ben insanlığın yarınlarından korkuyorum. Bir yalana inanıp çoluk-çocuk, torun-torba getirdik bu kirli dünyaya.

Onlar için kaygılıyım Korona. Haydi bas git işine, ister halaya dur, ister horona…

                                                                                                Anti-virüs Tutiya Bibi