Bilal Kayabay

Bu görgüsüzlük, bu bu köylülük, bu özgüvensizlik sürdükçe vay haline bu millettin.‎
Bu nasıl bir kimliksizlik nasıl bir zavallılıktır. Bu ülke kimlerin eline kaldı.

Garibim Anadolu insanı hep ezik, kimliksiz olduğu için askerlikteki rütbeleri ile ‎çağrılır, anılırlar. Memlekette, çavuştan, onbaşıdan geçilmez.Falan onbaşı,filan ‎çavuş.‎

Hadi onları anlayalım da bu kadar eğitim almış, afili bürokrat koltukları işgal ‎etmiş, vekillik, bakanlık yapmış vatandaşlara ne demeli. Bu nasıl acınası bir ‎hâldir.

Bir zamanlar bir biçimde işgal ettikleri makamların kartvizitiyle dolaşan eski ‎bakanların, vekillerin,  ekranlarda, birbirlerine ve sunucuların onlara “Sayın ‎bakanım, sayın vekilim” diye hitap etme ahmaklığından söz ediyorum.‎

Yahu, bu godumun makamları, Allah tarafından mı verildi size. Yani fıtratınızdan ‎mı geliyor bu unvan. Sizin bir adınız, bir kişiliğiniz, özsaygınız yok mu.‎

Şu bozuk düzenin kahrolası çarkı, sizi oralara taşımasaydı, nicolurdu hâliniz ‎ahvaliniz. Hangi adla çağrılır, nasıl anılırdınız.‎

Toplum içinde, ancak “şair” sıfatı ile var olabilen taifesi sizden daha kişilikli. Hiç ‎değilse onlar, iyi kötü birşeyler üretiyorlar. Ya siz…‎

Şair Nâbî’nin affına sığınarak sözlerinden yararlanıp şöyle noktalayalım:‎

Bende yok sabr-ı sukûn sizde kimlikten zerre.
İki yoktan ne çıkar fikreyleyin bir kerre.‎

Yani: Bende sabır adına neme lazım diye susmak yok; sizde de kimlik. Etti mi iki ‎yok. İki yoktan ne çıkar hele bir düşünün bakalım.‎

Bilmeyenler için dip not: Nâbî, bir ortamda karşılaştığı birine, daha, adını söyleme fırsat bulamadan, adam, “Adınızı bahşeder misin” der. Şair şu iki dizeyle yanıtlar:

Sende yok sabr-ı sükûn bende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre.

Bilindiği üzere “nâ ve bî” önekleri, Osmanlıca’da olumsuzluk bildirir.
Bîvefa: Vefasız;
Nâmütenehi: Sonsuz, gibi.

23 MART 2020