Metin Gümüş

THY daha önce peyder pey aldığı kararlarla 22 ülkeye uluslararası uçuşları durdurmuştu.
21 Mart günü 46 ülkeye daha toplu olarak uçuşları durdurma kararı aldı. Böylece THY’nin uçuşları durdurduğu ülke sayısı 68 ulaştı.

Elbette korona salgınına karşı bir önlem olarak bu karaların alınmasında bir tuhaflık yok. Tuhaflık şurada, Ortadoğu ve Arap coğrafyasında, Katar dışında bütün ülkelere uçuşlar durdurulduğu halde Katar’a uçuşlar hala devam ediyor.

Katar’ı bu iktidar nezdine bu kadar ayrıcalıklı kılan olgu nedir? Merak etmeye değmez mi? Sizleri bilmem ama ben merak ediyorum.

Malum “Kanal İstanbul” deyince ilk akla gelen şey yine Katardır. Katar bu projeyle bu kadar bütünleşmiştir. Katarsız bir Kanal İstanbul düşünmek mümkün değildir. Nasıl oluyorda bir proje, proje sahibi ülkeden daha çok proje sahasında toprak satın alan bir başka ülkeyle bu kadar bütünleşebiliyor.

Zaman zaman ülkede bazı ekonomistler, para piyasalarımıza kaynağı belirsiz ve hiçte küçümsenmeyecek miktarlarda kayıtdışı paralar girdiğini iddia ederler. Ve bu iddialar, hemen ardından gözlerin Katar’a çevrilmesine neden olurlar.

Katar Emir’i durup dururken bir jest yapıp Reisi’mize son model donanımı ile “Uçan Saray” diye tabir edilen çok pahalı bir uçağı bila bedel hediye etti.

Geldiğimiz noktada, zaten yaşamakta olduğumuz yapısal ve derin ekonomik krizimizin üzerine; Trump gibi bir deliye bile “üzerimize doğru çığ gibi bir küresel resesyon (okonomik durgunluk ve kriz)geliyor dedirten koşullarda herkes artık iktidar bu Kanal İstanbul sevdasından vazgeçmese bile bir süre erteler diye düşünürken birden bire projeye ilk adım mahiyetinde bazı işlerin ihalesi yapıldı.

Şimdi puzzle’ın parçalarını birleştirirsek;
Türkiye çok şiddetli bir salgına karşı önlem olarak etrafındaki bütün ülkelere Havayolu yolcu taşımacılığını durdurduğu halde Katar’a karşı bunu yapmadı.

Zaten ülke ağır bir ekonomik bunalımın pençesinde kıvranırken ve korona salgını ile birkikte bütün ekonomik aktivitelerimizi durdurma riski ile yüzyüzeyken, kriz karşısında sermaye de vatandaşta biçare kalmışken; Kanal İstanbul gibi maliyeti karşısında faydası bahsedilmeğe bile değer görülmez bir proje ihaleye çıkarıldı.

Bütün bunlar; gerek ülkeye sokulduğu iddia edilen kayıtdışı paralarla, gerek Katar Kraliyet alesinin Kanal İstanbul Projesiyle ilişkisi gerekse Erdoğan ve Katar Kraliyet ailesinin aralarında ki içli dışlı ilişkiler birlikte değerlendirildiğinde ister istemez bazı acabalar akla geliyor.

Bu acabaların en başında gelen acaba da; bütün bunlar, bu iki aile arasında yapılan gizli anlaşmaların dayatttığı mecburiyetler midir sorusu oluyor.

Bilmem yanılıyor muyum?

(*) Adamın bir Lokanta’da dönerle karnını doyurup hesap ödemek için kasaya varınca birde ne görsün hemen karşıda tezgahın altında üzerlerine hamur teknesi çevrilerek saklanmağa çalışılmış köpek kelleleri gönüyor. Kendi kendine nasıl olsa yedim, bari para ödemeyeyim demiş ve kasadaki görevliye ” patron bu işin içinde işler var, teknenin altında başlar var” demiş. Patron kafayı çevirip teknenin altında sırıtan köpe kellesini görünce adama ” afiyat olsun kardeşim hesap ödendi” demiş.