Hayrettin Geçkin

Dergilerde, gazetelerde hakkında pek çok yazı yazdım.Konuşmacı olduğum yerlerde yeri geldikçe ondan mutlaka söz açtım.Bodrum’da ve Almanya’da düzenlenen etkinliklerde onun hakkında konuşmacı oldum. 9.Şiir Kitabım (Göze) adını onun için yazdığım bir şiirden aldı. Öğrencilerime, öğretmen arkadaşlarıma ve dostlarıma ondan çok söz ettim. Hatta onun “Rüyamda bir kitap dile geldi ve bana dedi ki: ‘ben okundukça kitap, sen okudukça insan olursun’ şeklindeki sözünü vaktiyle yöneticisi olduğum özel bir eğitim kurumunun kütüphanesinde çerçeveli biçimde korudum. Ulusal TV’lerin birinde konuk olduğumda da söz etmiştim ondan.

Enver Karagöz mü? Edebiyat öğretmeniydi o.Şairdi, devrimciydi. Ateşli konuşmalar yapar; Nazım’dan, Neruda’dan, Ahmet Arif’ten,Hasan Hüseyin’den, Özkan Mert’ten şiirler okurdu.

Benim mezun olduğum Artvin Öğretmen Okulu 12 Eylül’de askeri kışlaya ve beraberinde işkencehaneye çevrildi. Ona orada günlerce işkence yaptılar. Ve bir gece uykudayken boğazına kaynar su dökerek sesini aldılar. Can Dündar şöyle anlatmıştı bu durumu: ” Şilili müzisyen Viktor Hara’ya yapılanlarla Enver Karagöz’e yapılanlar çok büyük benzerlik taşıyor. Viktor Hara bir daha gitar çalmasın, çaldığı parçalarla kitlelerin yüreğini havalandırmasın diye önce parmaklarını kestiler; o, o haldeyken gitar çalmaya devam etti. Bu kez de bileklerinden kestiler. Enver Karagöz de bir daha şiir okumasın, okuduğu şiirlerle, yaptığı konuşmalarla kitlelerin yüreğini havalandırmasın diye sesini kestiler.”

Buna rağmen cezaevlerinde yatırdılar onu…Zor koşullarda yurt dışına çıktı belli bir süre sonra. Kanser olmuştu. 13 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı.Bir Direnç Gülü’ydü o.

Düş Bilgisi öğretmenimdi, Köylümdü. Ağabeyimdi.Nazım posterlerini ilk kez onun evinde görmüştüm. Ve çok sayıda kitabı bir arada….

Onunla ilgili pek çok anıyı anlattığım halde birine fazlaca yer vermemiştim nedense. Belki de zamanı şimdi.

Gündüzlü okuyordum.Param pulum olmazdı doğru dürüst.Çok yoksulduk. Yaz aylarında köy çobanlığından hak ettiğim parayı da düzenli olarak toplayamazdım her nedense. Okul zamanları berbat bir yerde kalıyordum.Ev ya da oda denemezdi kaldığım yere. Canıma t”ak” demişti. Soğuğa ve açlığa dayanamayacağımı anladığım bir sıra bir kamyon sırtına atlayarak Şavşata, oradan da köyüme dönmeye karar verdiğim bir andı.Baktım Enver ağabey geliyor karşıdan. Ondan saklanmak için sokak arasına sapmıştım ki sesi yetişti. “Hayrettin, Hayrettin”! Duymazlıktan geldim…Birkaç defa daha….”Hayrettin, Hayrettin!” Hızlıca uzaklaşmama rağmen yakaladı beni. Hiçbir şey anlatmadım kendisine. Ama durumu anlamıştı.Yüzüme derin derin baktı. Ağlamaklıydı. Cebine el atıp bütün parasını avucuma tutuşturdu.Bütün parası dediğim de bugünkü parayla topu topu 30-40 liraydı. “Şimdi doğru okula gidiyorsun. Sonra çaresine bakarız” dedi.

Tek bir pansiyon vardı Artvin’de. Ücretsiz olarak oraya yerleştirildim….Yedim, içtim, yattım orda. Okul öyle bitti.

Direnç Gülü Enver Karagöz’ü saygıyla, sevgiyle ve özlemle anıyorum.