Salih Altun

Ezberlerimiz vardı eskiden, tıpkı şimdiki gibi. Manâsına kafa yormadan tekrarlardık. Bunlardan biri de ”Dinin ne ya da kimsin?” sorularına verdiğimiz ”Elhamdülillah Müslüman’ım.” cevabıydı. Özellikle Afganistan’la başlayan, Irak, Libya, Suriye ile devam eden şimdi de malum salgınla ortaya çıkan durum karşısında insan ister istemez merak ediyor:

Mazide gururla ”Elhamdülillah Müslüman’ım.” diyenler; gavur ellerine sığınmak için denizlerde, ırmaklarda boğulurken, kamplarda sürünürken, sınır kapılarında gazlanıp dövülürken de aynı sözü söyleyebiliyorlar mı?

Şu salgın günlerinde Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, İngiltere; hatta ABD
yöneticilerinin açıkladığı destek paketlerini dinleyenlerin kaçı; bizim vatandaşlarımız dahil; ”Ahh keşke o ülkenin vatandaşı olsaydım!” diye ah çekmedi?

Adamların açıklamaları üç aşağı beş yukarı aynı yönde, Hemen tümü vatandaş odaklı. Kira yardımı, maaş ödemesi. fatura desteği. Bizimkilerin kalkan paketinde, en düşük emekli maaşını olması gerekenin yarısına 1500 liraya yükseltmek dışında, vatandaşı ilgilendiren ne vardı? Kısmi sokağa çıkma yasağı var. Memleketine gitmek, boynunda şarap şişeleriyle sırattan geçmekten zor; ama uçak biletlerinde KDV %1 olmuş. 500 binlik bir daire alacak kadar paran varsa; ama aklın yoksa peşinat % 10 olmuş. Kalan %90’ için borç vereceklermiş ki beton kurtulsun. Kazancın aylık 5.000 liranın altındaysa sevgili Faiz lobimiz sana 10.000 lira daha borç verecekmiş. Vip Cuma mucidi vaiz lobimiz de dua paketi açıkladı hamdolsun.

Hele 30 Mart 2020 gecesi açıklanan, eşsiz paket… Tüm dünyaya parmak ısırttı. SSK emekli maaşı, MV emekli maaşı, Cumhurbaşkanı maaşı alan, tüm ihtiyaçları devletçe karşılanan sayın paketçibaşımız, 7 maaşıyla başlattığı, şeddeli maaş alan bilumum eklentilerin de zarureten katıldığı yardım kampanyasıyla, yarınlarımızı pür nur eyledi. Evlatlarımız, torunlarımız da geleceğe güvenle bakabilirler artık.

Hele kampanya sloganına bayıldım: ”BİZ BİZE YETERİZ.”

Vallahi doğrudur, biz bize yeteriz de size yetemiyoruz bir türlü. Sözümüz size yetmiyor,
gücümüz size yetmiyor, kazancımız size yetmiyor, hanımlar beyler! Hem madem biz bize yeteceksek siz niçin varsınız? Size neden o kadar maaş ödüyor, kaynak aktarıyoruz? Onca makam uçağının, arabasının, konağın köşkün masrafını niye çekiyoruz? Mantıklı bir neden var mı? Yoksa “ Allah bizi kutsal bir vazifeyle mücehhez kıldı, başınıza kaktı. Kaderiniz böyle, çekeceksiniz.” diyerek kendinize uluhiyet mi yükleyeceksiniz?

Siz bu eşsiz projeyi devreye sokmadan önce bazı iş insanları, belediyeler zaten başlamıştı bu işe. Gecenin bir vaktinde verdiğiniz IBAN numarasına mı kaldı işimiz? Tamam, yine “Eller cebe!” diyelim de daha önce neler gördük sayenizde. Mesela deprem vergileri. Mavi Marmara olayı tazminatı, 15 Temmuz için yapılan yardımlar, Beşiktaş, Beleştepe kurbanları için toplanan paralar…

Bunların tümü güvensizliklerle, soru işaretleriyle dolu. Bu milletin en önemli değeri olan güven duygusunu yok ettiniz. Artık kimse size “Müslüman adamdır, başı secdeye varıyor, her cümlesinde inşallah, maşallah, bismillah geçiyor,” diye güvenmiyor.

Çünkü yaptıklarınızdan illallah dedi. Olanları gördü, dilini tuttu, fesüphanallah dedi.Gerçeği söyleyene sopa gösterdiniz; tırstı, mecburen “Tövbe estağfurullah!”dedi. Devlete baba dediniz.

Eskiden “Babandan mektup var.” dediklerinde sevinirdik. Çünkü içinden karınca kararınca para çıkardı. Şimdi o babaların çoğu rahmetli. Bu kez mektup IBAN’dan geliyor. Biz devleten babalık beklerken o cebimizdeki üç beş kuruştan pay umuyor.
Yetti artık, NEUZÜBİLLAH!