Sami Özçelik

Bugün 17 Nisan. Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 80. Yılı. 17 Nisan 1940 yılında kurulmuş. 1945 yılında kapatılarak adı ve tabii içeriği değiştirilmiş. Zaman içinde Köy Enstitüsü ruhu tamamen ortadan kaldırılarak, ezbere dayalı, üretimden uzak bir eğitim modeline geçildi!. Bunu elbette ki ABD ve yurt içindeki uzantıları olan işbirlikçi siyasetçiler, ağalar, aşiretler istemişti!.

Aşiret dedim de aklıma Demokrat Parti Van Milletvekili seçilmiş Kinyas Kartal’ın bir röportajı geldi. Bunu sizlerle bir kere daha kısaca alıntı yaparak paylaşmak istiyorum.

Köy Enstitülerini İnönü kapattırdı diyenlere…!

1- “KÖY ENSTİTÜLERİNİ BEN KAPATTIRDIM.. KİNYAS KARTAL” YORUMSUZ..
Köy Enstitüleri neden kapatıldı? CEVAP, kapattıranlardan biri,
(KİNYAS KARTAL)’DAN GELİYOR.

.”Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar.” Kinyas Kartal Bir gazete yazarının dönemin Van milletvekili Kinyas KARTAL ile yaptığı bir röportaj :***
– Köy enstitüleri KOMÜNİST YETİŞTİRDİĞİ için mi kapatıldı?

– HAYIR. Beni babam MOSKOVA ÜNİVERSİTESİ’NDE OKUTTU komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu.– Peki, KARMA EĞİTİMDEN dolayı mı kapatıldı?
– HAYIR. Bu da değil bütün dünyada okullar karma eğitim kız – erkek birlikte okuyor.
– Peki ya neden?
– Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var.
Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama Köy Enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme KÖY ENSTİTÜSÜ MEZUNU GELDİ ve bu köylerden artık KİMSE BANA GELİP DANIŞMAMAYA BAŞLADI. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse BENİM AĞALIĞIM NE OLUR, SIFIRA DÜŞER!

Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve DOĞUDAKİ BÜTÜN AĞALARA telefon ettim onları topladım. Bir de Batı’dan buldum ESKİŞEHİR’den EMİN SAZAK. Sonra MENDERES’LE PAZARLIĞA GİTTİK. (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman) Dedik ki;

“Köy Enstitülerini KAPATIRSAN şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları sana. KAPATMAZSAN OY YOK” ve Menderes’te 1950’de iktidara gelir gelmez köy enstitülerinin temelini sarsmaya başladı.
***
Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27 OCAK 1954’te çıkarılan kanunla KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILARAK günümüze ve geleceğe ışık saçacak güneşimiz resmen batırıldı.

KÖY ENSTİTÜLERİ KAPATILMASAYDI;

– Fırsat ve olanak eşitliği sağlanırdı.
– Ezberleyen öğrenci değil de okuyan, üreten, düşünen öğrenciler başarılı olurdu.
– Öğrenciler okullarına cep harçlıklarıyla değil emekleriyle “katkı” yaparlardı.
– Demokrasi yalnızxa kitaplardaki tanımlarda değil yaşamın ta içinde olurdu.
– Daha nitelikli öğretmenler yetişirdi.
– Öğrenciler verilenle yetinmez, araştırır, bulur ve tartışırlardı.
– Boş zamanlarını MÜZİK DİNLEYEREK DEĞİL ENSTRÜMAN ÇALARAK;
takım fanatikliği ile değil spor yaparak değerlendirirlerdi.

Biz şu an yalnızca matematik problemlerini hızlı çözen çocuklar yetiştiriyoruz.
Hepsi bu. Ötesi yok…

“Köy Enstitülerinin bütün günahı omuzlarıma, sevabı başkalarına olsun.
O kurumların günahı bile bana yeter.”

Kinyas’ın itirafları böyle!..Köy enstitülerini kapattılar…. Çünkü kalkınmış, üreten bir Türkiye onların işine gelmiyordu. Böyle bir Türkiye emperyalistler, sömürgeciler için sıkıntı demekti!. Adnan Menderes bu amaçla iktidara getirildi. Menderes hangi argümanlarla iktidar olmuştu? ABD’nin kurduğu antikomünist derneklerin din elden gidiyor, Köy Enstitüleri komünist sistemin ürünüdür. Burada dinsizler yetişiyor. Derhal kapatılmalı martavallarıyla yok edildi. Yok, edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğiydi aslında.

Bugün bütün dünyayı adeta yerle bir eden corona virüs bize köy enstitüleri modelinin ne kadar hayati öneme sahip olduğunu göstermiştir. Bu okullar üreten, alınteriyle, onuruyla dimdik duran bir nesil yetiştiriyordu. Kültürden, sanata, üretimden, sanayiye kadar yer şeyi kendi imkanlarımızla yerli kaynaklarımızla yapabilecek üreten, çalışan bir ordu yetiştiriyordu. Aynı zamanda bilgili, eğitimli, her şeyden haberi olan, kendisini, ülkesini, insanını maksimum hassasiyetle koruyan bir toplum yetiştiriyordu.

Her köylü aynı zamanda hayvanı hastalandığında ona müdahale edecek bilgi alıyordu. Arısına bakacak, kovanını yapacak meziyette olacaktı. Sağlık, bilim ve eğitimde şehirleri yakalayacak ve aydın bir millet ortaya çıkacaktı. Yani Atatürk’ün Köylü Milletin Efendisidir” sözü beden –ruh ve anlam bulacaktı.
Corona Virüs ile ilgili bugün yapılan mücadelede ne kadar çok büyük zorluk çekildiği ortadadır. Bunun nedeni insanlarımızın eğitimden, bilimden, tıptan, sağlıktan uzak kalmaları, kısaca temel bilgilerden yoksun olmalarından kaynaklanmaktadır. Bana bir şey, olmaz, Allah ne kadar ömür vermişse o kadar yaşarsın.

Ben mikroba, virüse inanmıyorum” gibi cehalet söylemleri olan bir yerde salgın hastalıkla mücadele etme şansınız zayıf kalır. Ancak askeri, polisiye tedbirlerle önleyebilirsiniz, ne kadar önleyebilirseniz artık. Bu ülkede prof olmuş okumuş koca bir cahil bu sözleri söylediği 2016’da Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı olan Prof. Dr. Bülent Arı, Tv programında şöyle söylemişti;

“Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine (anlayış-sezgi) güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır. Onlar bu yanlışların hiçbirini yapmazlar, o beyannamenin ben neresinden tutayım. Daha önce Jön Türklerin yaptığı gibi ateşe sürüklüyorlar Türkiye’yi. Türkiye’nin okumuş kesimi, profesörlerden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Çünkü, zihinleri berrak. Üniversite ve sonrası durum çok vahim çünkü gidişatı okuyamıyorlar, zihinleri bulanık.

Sultan Hamid devrine geri dönelim, Sultan Hamid, mülkiye olmak üzere Sultanileri kurdu. Yani medreselerde az çok kıt kanaat sadece dini tedrisat olmak yerine, laik eğitimi bütün ülkeye yaydı. Yani Osmanlı aydınlanmasını sağlayan Sultan Hamid’dir. Bu okullarda okuyanlar Sultan Hamid’i devirdiler. Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben açıkçası korkuyorum, ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum. Ben sürekli Refik Halit gibi gözlem yapıyorum, trafikte en tehlikeli tipler üniversite mezunlarıdır.

Bakın normalde hiç okumamış kesimler trafikte bir şey verdiğiniz zaman ona uyarlar, bunlar sürekli tehdit oluşturmazlar. Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye’de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız. Gelecek nesillere bir şey bırakabilmemiz için evet bizim de ölmemiz gerekiyor. Sevdiklerimizden de vazgeçeceğiz. Üzeri örtülü görünmeyen bir savaş halindeyiz, bunu kabul edelim.”
Biz bu coronavirüsü yeneriz de okumuş, prof olmuş, diplomalı bu cehalet virüsleriyle nasıl baş edeceğimizi açıkçası bilmiyorum. Şayet Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı, zaten böyle garip bir kişi Prof olamayacaktı!.

Şimdi gelinen noktada “Üreten Bir Türkiye” sloganını kullanmaya başladılar. Üreten Türkiye’yi 1945 yılında kapatanlar 75 yıl sonra “EYVAH!” diyor. Eğer o köy enstitüleri aynı şekilde devam etmiş olsaydı, bugün dünyanın en çok kadın cinayetlerine sahip olan ülkelerden biri Türkiye olmayacaktı!.

O köy Enstitüleri olsaydı, bütün milli değerlerimiz, varlığımız peşkeşe yabancılara hediye edilmeyecekti!. O köy Enstitüleri olsaydı, dışarıdan et, ot, canlı hayvan, saman ithal etmeyecektik. Köy enstitülerinin katil zihniyet sahipleri, bugün aç kalmaktan, kıtlıktan korkuyor!. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Köylü Milletin Efendisidir” sözünü anlamayanlar, “Köylü de kimdir, köyde ne işiniz var, haydi şehre, fabrikalara diyen zihniyetler, insanları köleleştirdi, varoşları oluşturdu.

Köy okulları kapatılarak son kalan köylüler de mücbir sebeplerden (mecburiytten) dolayı çocuğunu okutmak için şehre indi. Varoşlarda üç kuruşluk işlerde çalıştırıldı, Yoksullaştırıldı. Onuru kırıldı. Sefer tasına muhtaç kaldı!. Eğer köy Enstitüleri devam etmiş olsa, fabrikalar da, köyler de şehirler de dengeli bir yaşam ve üretim sistemi oluşturacaktı. Şimdi köyler bomboş, şehirler varoş, fabrikaların tamamı satıldı, kapandı. Zaten amaç da buydu. Eğer o Köy Enstitüleri olsaydı 40 bin köyümüz 40 bin fabrika olacaktı. Sağlıklı ürünler tüketecek, daha az hastalanacaktık. Köy Enstitüleri olsaydı bu kadar çok kanser vakaları da olmayacaktı!.

Köy Enstitüleri yaşamaya devam etse bu kadar çok insanların inanç duygularını sömüren, insanları ahret, ölüm, cehennemle korkutan, masum insanları Allah ile aldatan, bu sayede hiçbir iş yapmayan, bağ, bahçe, tarla, fabrika görmeyen, alın teri dökmeyen kene gibi yaşayan bilumum tarikatlar da olmayacaktı!

O halde Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş ayarlarına dönme vaktidir. “TAM BAĞIMSIZ ÜRETEN BİR TÜRKİYE” Muasır medeniyetlere doğru koşar adım ilerleyen bir Türkiye… Bunun için gerekli olan Köy Enstitüsü ruhuyla donatılmış, anayasamızda da yer alan, eğitimde fırsat eşitliğinin uygulandığı parasız eğitime geçme zorunluluğu vardır.

Dünyanın eğitimde en gelişmiş ülkesi olan Finlandiya’da Özel Okul açmak suçtur!. Çünkü eğitimde fırsat eşitliğini kaldırmakta, diplomalar bilgiyle değil, parayla verilmekte. Bir ülkenin, milletin istiklal ve istikbali ile ilgili en büyük tehlike işte bu sahte, paralı, imtiyazlı diplomalılar tarafından yönetilmesidir!.

Son olarak Köy Enstitülerinden mezun olmuş kuşaklar artık bir bir yok oldu. Çok az sayıda köy enstitüsü delikanlıları kaldı. Onlar da gördükleri, yaşadıkları manzaralar karşısında kahrolmakta, ağlamakta ve kahrından ölmekteler. Hayatta kalanlara sağlık, aramızdan ayrılanlara rahmet diliyorum..