Salih Altun

Yazılarımın yansımalarını, onlara duyulan ilgiyi, nedenlerini analiz ederim genellikle. Birtakım sosyal sonuçlar çıkarırım.

18 Nisan 2020’de “Sert Bir Sorgulama- O seni Seviyor mu” başlıklı kısa bir yazı yazmıştım sosyal medyada. Yazı şöyleydi:

*

Atatürk’ü seviyor olabilirsiniz. Kimsenin sevgisini, saygısını yargılayamam.

Ancak davranışa yansımayan kuru sevginin, saygının bir değeri yoktur ki.

Atatürk’ü sevdiğini söyleyenler, kendilerine şu soruyu sormalıdırlar. Hatta bir kartona yazıp hep görecekleri bir yere asmalıdırlar:

*

“Ben seni çok seviyorum Atatürk; ama sen bu halimle görecek olsan, beni sever misin?”

Ardından da alacakları cevabın gereğini yapmalıdırlar.

*

Artık kafalarına ıstakayı mı vururlar, iskâmbil kâğıtlarını mı yırtarlar; masayı mı devirirler, kadehleri mi kırarlar; yoksa sanal ortamda kadehli-kadehsiz sofra, feselli ketesi, kirkal, 40 yıl önce ölmüş dedelerinin resmini paylaşmaya; efkârlanınca da “Ne olacak bu memleketin hali?” diye kurusıkı atmaya devam mı ederler bilemem.”

*

Daha önce de hep yaptığım gibi bu yazımdan yansıyan esintileri de değerlendirdim. Bu esintiler bana şunları fısıldadı:

Saklı yerlerini açan, ayıplarını aşikâr eden sert rüzgârlardan kimse hoşlanmıyor.

Kendisine tutulan ve gerçek yüzünü gösteren aynaları görmezden geliyor, onlardan yüz çeviriyor.

Başkalarını taşlayan, haşlayan yazılardan hayli keyif alıyor. O taşlama ve haşlamalara coşkuyla katılıyor; ama kendine; “Acaba ben neyim, neredeyim, neler yapıyorum?” diye sormuyor. Sormadığı gibi; “Ya sen…” diye başlayarak zor sorular soran, kendini inceden eleştiren, kendini sorgulamaya, düşünmeye, değişmeye davet edenlerden rahatsız oluyor.*

*

Yazık ki onu seyrede seyrede toplum da Erdoğanlaşmış. “Karşımdakini gönlünce döv; ama bana fiske bile vurma! Başkalarına kalay çekmeye; onlara beğenmediğin tercihlerinden dolayı  “Koyun, inek, sürü, bidon kafalı” demeye nedenleri sorgulamadan sonuçlara sövmeye devam edebilirsin; ama sakın ola benim paslanmaya yüz tutmuş vicdanıma, kendini tartmayı unutmuş terazime dokunma.” diyor her haliyle.

*

Üzgünüm; ama hep başkasını yargılayan; ama kendini asla sorgulamayanlar dünyasında, daha güzel yarınlar ancak hayal edilir.