Salih Altun

Şu salgın günlerinde ülkemizin ufuklarında dolaşan siyasi virüs bulutunu izliyorum. Kabıma sığamıyorum. Dolu almıyor boş dolmuyor. Yazmak zorunda kalıyorum. Kalemim ağlıyor.

Ne yaptığınızı sanıyorsunuz efendiler? Yaptıklarınız,  seçim kazanmanıza yeter mi bilmem. Farzedelim umduğunuzu elde ettiniz. İyi de yalanla, ötekileştirmeyle, yaftalamayla hele de iftirayla kazandığınız her ne ise, gerçekten bir kazanç mıdır? Nedir bu kadar hoyratlık, öfke, saldırganlık? Dün şikâyet ettiğiniz, benim de zaman zaman yakındığım ne varsa kat kat fazlasını siz yaptınız, yapıyorsunuz. Derisi soyulmamış kurbanın postunu paylaşma günlerini ve o günllerdeki tekelciliği ne çabuk unuttunuz. Önce yerel, daha sonra hem genel hem yerel yönetimlerde yardımlar sayesinde var olan, vatandaşın gönlüne giren sizdiniz. Şimdi o gönüllere başkaları girer, size yer kalmaz diye mi korkuyorsunuz? Bu yüzden mi kendi belediyelerinizin özgürce yaptığını muhalefet belediyelerinin yapmasına engel oluyorsunuz?

Sayenizde şaşırmamayı öğrendim de dilinize yapışan Millet İttifakı belediyelerine PKK, FETÖ, virüs yaftalaması nedir? 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde mi takılıp kaldınız. Beslemelerinizin günlerce ekranlarda papağan gibi tekrarladığı zırvaları hatırlayın. “Belediyelere PKK’lılar doldurulacaktı. Mansur sahtekardı, Ekrem Pontus’tu. Tunç bilmem neydi.”

Bu yalanların yetmeyeceğini anlayınca TV’ den APO’nun mektubunu okutunuz be…! Onun kırmızı bültenle aranan kardeşiyle özel röportaj yaptınız! Bunları, şimdi Millet İttifakı belediyelerini PKK ile özdeşleştirmeye çalışanın izniyle yaptınız.

Umumiyetle yiyen vatandaş bu kez yemedi elbet. Dersinizi verdi aslında da siz inatla almak istemiyorsunuz. İktidarı anladık da şu Devlet Bahçeli’nin hali nedir? Kendi fikri yokmuş gibi, damat beyin yayın organları misali, Sayın Erdoğan’ın ağzından paket yayın yapıyor.

Sayın iktidar sahipleri! Yıllardan beridir sizin APO ile, PKK ile, yaptığınız kıvrak dansları izlemekten başımız döndü be! Oslo’da birlikte Polka yaptınız. Habur’da Şemame oynadınız. Diyarbakır meydanında ”Megri megri diyerek gözyaşlarıyla halay çektiniz.  İmralı’da APO ‘ya ”Ada sahillerinde bekliyorum.” diye serenad yaptınız. Dolmabahçe’de HDP’ile koro halinde “Bekle bizi İstanbul” şarkısını söylediniz.

FETÖ ile yıllarca süren ve sonu hüsran olan destansı aşka gelince… FUZULİ sağ olsa sekiz ciltlik bir mesnevi yazardı inanın.

Parmağınızı izleyip ona göre havlayan, kuyruk sallayan medyanızın bu süreçte yazdıklarını hatırlıyorum, şimdi yazdıklarına bakıyorum. Onlar utanmayı unuttukları için benim yüzüm kızarıyor.

“Niye yaptınız?” demiyorum. Gerekçeniz, bahaneniz olabilir. Ama bunları yaptınız. Buna rağmen siz PKK’lı  olmadınız, terörist olmadınız, FETÖ’cü olmadınız da bağış toplayan, parasız ekmek dağıtan, gıda yardımı yapan muhalif belediyeler oldu öyle mi?

Adamlar, sizin beton ektiğiniz yerlere sebze, meyve ektiriyorlar. Sizin yabancı çiftçilere ithalat yoluyla verdiğiniz desteği kendi insanımıza veriyorlar. Fukaraya ithal, pirinç, mercimek, nohut yerine yerli ürün dağıtmanın altyapısını kuruyorlar. Bu mu zorunuza gidiyor yoksa!

Yapmayın efendiler. Bu ülkeye kıymayın. Bu insanlara, bunca kötülüğü reva görmeyin. Tamam, tümden masum değiller. Çünkü maskelerinize aldandılar, muhalefette de yeterli ışık görmeyince -el mecbur-sizi seçtiler; ama inanın bu kadar kötülüğü hak etmediler.

Bu topraklar nice iktidarı, nice devlet adamını yolcu etti. Sizi de edecek. Bir gün gideceksiniz. Seçimle ya da emr-i hak ile. Ama bu toprak hep var olacak; bu insanlar birlikte yaşamaya devam edecekler. Aramıza bunca nifak, bunca düşmanlık tohumu ekmeyin.

Tamam iyilikte sınır olmaz da kötülüğün bir sınırı olmalı değil mi…!