İktidarı değiştirmek deyince; darbeyle iktidar olanların aklına, iktidardan darbeyle uzaklaştırılmak gelir. Bu yüzden bir iktidar değişikliğinden bahsedilmesi onları köpek görmüş kedi gibi korkutur.Ve bu da şekil 1A’da {Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi CHS } (Reis Sistemi kısaca RS’de) görüldüğü gibi çok sert tepkilerin ortaya çıkmasına neden olur.

Çünkü; şekil 1A seçim görünümlü darbeler silesi içinde oluşturulmuştur. Bu silsile 2010 referandumundan günümüze sürüp gelen bir silsiledir.

Darbe deyince bireysel ve bir bütün olarak toplumsal akla; silahlı bir müdahaleyle askerlerin iktidara el koyması gelir. Darbenin bu şekilde anlaşılması yanlış değil ama eksiktir. Seçimle iktidar olanların eline geçirdikleri devlet gücü ile halk iradesini hiçleştirip iktidarlarını sürdüren kişi ve guruplar hep ola gelmiştir dünya üzerinde. Bu şekilde oluşturulan ya da sürdürülen iktidarların silahlı müdahale ile elde edilen iktidarlardan bir farkı yoktur. 2012 den bu yana oluşan AKP ve Reis iktidarları, bu tip iktidar ve hükümetlerin tipik bir örneğidir.

Demokrasiler de seçim süreci başlangıcından sandık başına gidilecek ana kadar işleyen süreç, sandık günü kullanılan oylarla sandıktan çıkan sonuçtan daha önemlidir.

Bu süreçte demokratik olmalıdır. Bunun için; seçime katılan partilerin koşullarının eşit olması gerekir. Partilere verilen devlet desteği partilerin geçmiş dönemde aldığı oy oranlarına ve meclisteki varlığına bakılmakılmaksızın eşit miktarlarda olmalıdır. Hiç bir partinin devlet gücünü kendi lehine kullanmaması gerkir.

Meseleye böyle bakınca; AKP ve Reis bir defaya mahsus olmak üzere 2002’de demokratik bir seçimle %34 oy oranı ile işbaşına gelmiş ve icraatı icin bir zemin oluşturmuştur.

Demokratik usul ve temüller içinde elde ettiği iktidarında yaptığı icraatı; daha önce Ecevit’in koalisyon hükümeti döneminde Kemal Derviş tarafından formule edilmiş olan ekonomi politikalarını harfiyen, AB’nin dayattığı Demokratikleşme programlarını da kısmen uygulamak olmuştur. Yani bu süreçte AKP ve ya Reis’in kendilerine özgü ekonomik ve siyasi özgün politikalar olmamıştır.

Bu anlamı ile bakınca; bundan sonra yapılan seçimlerde 2008’den sonra etkisizleşen Kemal Derviş politikalarına denk yeni politikalar oluşturulamamış, gerileme başlamıştır. Buna rağmen AKP’nin iktidar performasıyıla (eskilerin deyimi ile) mütenasip olamayan oy artışları sağladığı görülmüştür. Bunun nedeni seçim propagandalarında devlet olanakları kullanmak, yazılı ve görsel basına baskı uygulayarak kendi propagandasını yaptırıken, muhalefetin sesini kısarak kendi lehine kamu algısı oluşturmak, seçim hileleri yapmak, oy çalmak ve ya YSK eliyle hukuk ve sandık darbesi yaparak elde edilen sonuçlarıdır. Bunun da, silahlı darbe ile elde edilen bir iktidardan daha ehven görülmesi mümkün değildir.

Artık Reis’in ve AKP’nin beceriksizlikleri ve ekonomik, sosyal hayatta yarattıkları tahribatla ipliklerinin ortaya döküldüğü bir dönem de Cıvid-19’la karşı karşıya geldik. Başka bir alanda inandırıcı bir başarı hikayesi çıkaramayınca Koronavirüsle mücadele üzerinden başarı hikâyesi yazma derdine düştüler. Ne var ki bu hikâye halkın varlıklarını sorguladığı Şehir Hastanelerini halk gözünde meşrulaştırma çalışmasından öteye bir anlam ifade etmiyor. Halk artık her şeyin farkında ve “ne iyi ki Cumhuriyetin Sağlık konusunda bıraktığı mirasın tamamı tasviye edilmeden böyle bir tufana yaklalandık” diye şükrediyor. Bu konuda elde edilen başarıların cumhuriyetten miras kalan kurum ve sağlık politikalrı sayesinde olduğunu biliyor.

İktidar sahipleri, bir yandan Şehir Hastaneleri üzerinden hem kendine hem de halk tarafından varlığı sorgulanan Şehir Hastanelerine meşruiyet üretmek üzere ” ne iyi ki böyle korkunç bir salgın sırasında iktidarda biz varız, iyi ki Şehir Hastanelerini yapmışız, CHP iktidarı olsa perişan olurduk” diye reklam yaparken öbür yandan da basit bir maske dağıtma konusunda gösterdiği beceriksizlikle nasıl lime lime döküldüğünü gösterdiler. “İktidarda o olsaydı halimiz perişan olurdu” diye ka5þraladıkları CHP’li Belediyelerin Covit- 19 salgınına karşı gösterdikleri destansı mücadeleyi engellemek ve onları başarısız göstermek için onların yasayla mecbur tutuldukları görevleri bile yerine getirmelerini engelleme çabası içine girdiler.

Hikâyesi bitmiş bir Reis, halka anlatacak başka bir başarı hikâyesi bulamayınca; iktidarda kalmak için darbe söylentilerine sığınmaktadır. CHP’nin darbe kışkırtıcılığı yaptığını ileri sürmektedir. Oysa sürecin kaybedeni Reis’dir. Hiçbir yöntemle seçim sonuçlarını maniple ederek galibiyetini ilan etmesinin koşulları yoktur. Bütün yollar tutulmuştur, bir daha “atı alan Üsküdar’ı geçemeyecek.”
Söylemek istediğim, AKP iktidarından rahatsız olanların darbe yapmaları için hiçbir neden yoktur. Bu gün yapılacak darbe müstakbel iktidara karşı – ki bu Millet İttifakı iktidarıdır- yapılacak bir darbedir.

Hep merak etmişimdir: Servantes Don Kişot’u yazmasaydı bu gün Don Kişotlara ne derdik. Bunu hala bilmiyorum. Ama iyi ki Don Kişot var olmuş ve biz bu gün Don Kişotlara Don Kişot diyebiliyoruz.

Zamane Don Kişotları da Darbeci hayaletleri ile mücadele edenlerdir.

An itibarı ile darbe ve darbecilik hayal olmaktan öte bir şey değildir. Ama bu, hayaletin cisimleşme ihtimali olmadığı anlamına gelmez. Devlet’in bütün silahlı güçleri ((TSK, JANDARMA, POLİS) büyük bir sadakatle tek bir kişinin emrindedir. Onun rızası olmadan hiç kimse darbe falan yapamaz. Bunu yapsa yapsa yine o tek kişi yapar. Bu ihtimal de çok uzak değildir. O tek kişinin seçimi kaybedeceği kesindir ama o kaybetse de iktidarı devretmek niyetinde değil, işte o zaman emrindeki bu güçleri harekete geçirebilir. 20 Temmuz’da sivil darbeyle tsçlandırdığı iktidarını  bir Askeri Darbeyle sürdürme imkânı aramayacağının garantisi yoktur.

Metin Gümüş