Anlatacağım bu konuyu belki de bizim kuşağın bile birçoğu unutmuştur. Ama okuyunca “Aaaa, ben de yapmıştım bunu” diyenleriniz kesinlikle olacaktır. Çünkü aynı toprağın, aynı geleneklerin insanıyız.

Pek çelimli bir çocuk olmasam da pratik, inatçı, çevik ve hareketli olduğumu herkesler söyler, şimdilerde bile. Çocukluğuma ilişkin anımsadığım bazı yaşanmışlıklarımı sizlere sunmak için gözümün önüne getirdiğimde, şimdilerde bunu ben de öyle değerlendiriyorum.

Köylük yerde birçok geleneksel eğlence türleri vardı. Diyebilirim ki, büyüklerimizin gelenek haline getirdiği eğlencelerden birisi de çocukların beceri ve yeteneklerini yarıştırmaktı.

İşte bu beceri ya da yetenek yarışlarından birisi de “Köprü kurup, ağızla yerdeki parayı alma” yarışıydı. Birçok çocuk gibi bu yarışa ben de oldukça hevesle katılırdım. Övünmek gibi olmasın ama bu işi pek de iyi becerirdim.

Bu yarışlarda daha büyük paralar koyduklarını hiç mi hiç anımsamıyorum. Ama en iyi anımsadığım, genellikle en küçük parayı yarışın ödülü olarak koyduklarıydı. İşte o para hep delikli 2,5 kuruştu.

Delikli 2,5 kuruş yere konunca yarış başlayacak demekti. Kuralları herkesler bilirdi.

İşte o gece, yarışanlar arasında ben de vardım.

Yarışa başladım.

Başım tepe üstü yerde, ellerim ve ayaklarım yanlarda denge sağlamakla görevli. Yüzüm karşıya dönük olsa da, gözlerim yalnızca parada olurdu. Karın kaslarım, göğsüm gerili, vaziyette, vücudum eğer açık havada isek gökyüzüne, kapalı yerde isek tavana doğru ters U şeklini alırdı. Yüzümü iyice zemine kapaklandırıp, kafamın önüne konan parayı iki dudağımla kavrayıp aldığımda, para benim olurdu. İşte o an, taraftarlarım çılgınca alkışlarlardı. Alkışlar gururlandırırdı beni, o çocuk halimle…

Bu yarış çimen üstünde ya da köydeki evlerin tahta zemininde yapılınca başarmak daha kolaydı. Ancak yayla evlerinin tabanına kont([1])  döşenmiş olduğundan, sergi olsa da zemin düzgün olmazdı. Böyle bir zeminde köprü kurarak delikli 2,5 kuruşu almak, oldukça zordu ve herkes başaramazdı.

Ama ne yazık ki kazanmak için bunca efor sarf ettiğim para nenedense her defasında ortası delik, bakır renkli, kimileri de oksitlenerek rengi kararmış, delikli 2,5 kuruşlardan olurdu!..

Bu paranın ortasına neden delik açtıklarını hep merak ederdim. Ama çok geçmeden bu merakımın nedenini çocuk aklımca keşfetmiştim. Paranın düşüp kaybolmaması için ortasında delik açtıklarını düşünürdüm. İşte bu hikâyede başımdan geçen olay sonrasında, o delikten geçirdiğim ipi pantolonumun kemerinin köprüsüne bağlayarak, parayı cebime koymaya başlamıştım. Param artık düşüp kaybolmayacaktı!

Bir keresinde yayladaydık. Henüz okullu olmasam da parayı tanıyordum. En iyi tanıdığım para delikli 2,5 kuruştu. O akşam da delikli 2,5 kuruşu yere koydular. Oradaki çocuklara köprü kurdurarak parayı ağızla (iki dudakla) alma yarışı yaptırmaya başladılar.

Yarışma sırası bana geldiğinde, o delikli 2,5 kuruş hâlâ sahibini bulamamıştı. Sırtım yere bakar biçimde ellerim ve ayaklarımı yanlara açarak dengemi sağladım. Karnım ve göğsüm yukarıya bakmakta, vücudum ters U vaziyetini aldı. Köprümü kurdum. Ocakta yanan ateşin, duvarda asılı gaz lambasının loş ışığında gözüm yerdeki delikli 2,5 kuruşu gördü.

Ancak ne kadar kıvrılsam da ters U şeklini alsam da, parayı kapmakta çok zorlanıyordum. Adeta yüzümü yere yapıştırmama, yoğun tezahüratlara karşın dudaklarım delikli 2,5 kuruşa bir türlü ulaşamıyordu. Çünkü delikli 2,5 kuruş, o engebeli zeminde dudaklarımdan uzağa kaymıştı, alamadım! Hırslandım… O an, son bir hamle yapıp, köprüdeyken takla atarak delikliyi almak aklımdan geçti. Saniyeler içerisinde taklamı atarak, delikliyi iki dudağımla kaptım. Hareketimi alkışlasalar da, kural dışı hareket yaptığım için başarım kabul edilmedi. Buna bir hayli üzüldüm. Ama yapacak bir şeyim yoktu. İtiraz etsem de kabul görmedi. Çünkü takla atarak almamalıymışım. Oysa ne müthiş bir hareketle delikli 2,5 kuruşu iki dudağımın arasına almıştım…

Neyse ki, yarışa yeniden başlamama izin verdiler. Buna çok sevindim. Aynı şekilde köprü vaziyetini aldım. Delikli iki buçuk kuruşu daha düz ve sağlam bir zemine konmasını sağladım. Dudak mesafemi daha dikkatlice ayarladım. İyice konsantre oldum, köprüye durdum. Tezahüratlar eşliğinde bu defa, birkaç hamlede kolaylıkla aldım, delikli 2,5 kuruşu. O, artık benimdi. Yani bu akşamki köprünün ödülü delikli 2,5 kuruştu.

Büyük bir gururla olduğum yerden ayağa kalktım.

Oradakiler beni aralarına çağırdılar. O heyecanla ağaç sekide oturan amcamla, orada bulunan bir komşu amcanın arasına oturdum. Beni koltuklarının arasına sıkıştırarak tebrik ettiler.

O sevinçle gecenin ödülü olan delikli 2,5 kuruşumu kah elime alıyor, kah ağzıma götürüyor, büyük bir mutlulukla onunla oynuyordum. Bir an, nasıl oldu, ne oldu hiç anlayamadım; delikli 2,5 kuruşumu birden bire yutuverdim gitti!..

Bu olay karşısında büyüklerimden bazıları birazcık kızıp, bazıları metal parayı yutmuş olmam nedeniyle endişelenseler de, kısa süre sonra pek üzerinde duran olmadı.

Olan bana olmuştu bir kere!…

O günkü kazancımı harcayamadan bir hamlede yutmuştum işte!..

“Sabah ola hayrola” demişlerdi büyüklerimden kimileri. Bu sözler üzüntümden kabaran yüreğime azıcık su serpmişti. Üzüldüysem de ağlamadım. Bazı büyüklerimin tahminleri içimi rahatlatıyordu. Daha çok da İbrahim dedemin:

Sabah olunca dışarı çıkıp, kıçından çıkanları karıştırınca bulursun” biçimindeki sözleri üzerine oradakiler gülüşseler de, benim, delikli iki buçuk kuruşu bulma umudum daha da artmıştı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde bir kenara serilen yatağa yattım. Yuttuğum o delikli iki buçuk kuruşumun bir yerlerden çıkıp çıkmayacağını merak ederken, hayaller kurarak uykuya dalmışım.

SMMS Gökhan DEDE