Resim yapmayı severim aslında. Cezaevinde dışarı yazdığım mektupların
birçoğunda küçük resimler ya da karikatürler vardır. Resimler ya sevdiğin insanın
resmi ya da onun da içinde olduğu hayallerinin özlemlerinin resmidir. Küçük
vesikalık resimleri cetvelle kare kare ölçülendirip aynı şekilde ölçülendirdiğimiz
beyaz kâğıda her ayrı karesini tek tek özenle çizerdik. Her kare bir detaydı. Her
detayın ayrı tonlamaları olurdu. Detaylar üzerinde çok çalışır bütün resmi
tamamlamaya çalışırdık.
Hep böyledir zaten. Küçük detaylardan büyük resme ulaşmaya çalışırız. Bazen
bunun terside olur. Büyük resmi gördükten sonra detaylara döneriz.
Yaşamımızda detaylara takılıp büyük resmi kaçırdığımız ya da büyük resmi görüp
detayları atladığımız çok olmuştur.
Maraş katliamının öncesini ve sonrasını, Çorum katliamının öncesini ve sonrasını,
hatta 1 Mayıs 77 öncesi ve sonrasını detaylandırdığımızda hangi büyük resme
hizmet ettiğini görebiliriz. 12 Eylül’e giden yolda taşların nasıl döşendiğini
anlayabiliriz.
Mayıs-Temmuz ayları arasında olduğu için Çorum katliamından örneklemek
istiyorum.
Katliamın ilk ipucunu bir CIA ajanı vermektedir. 1980 yılının başlarında ABD
büyükelçiliği’nde 2. kâtip olarak görevli CIA ajanı Robert Alexsander Peck
Çorum’a gelir. Çorum’da belediye başkanı, vali, siyasi partilerin il başkanları ile
görüşmeler yapar. Çorumun bazı bölgelerinde incelemelerde bulunur. Köylerde ve
ilçelerde yaptığı görüşmelerde Alevileri, Sünnileri sorar. Sağcıların solcuların
durumunu sorar. Bu arada vali ve belediye başkanı ile yaptığı görüşmeler devlet
sırrı diye açıklanmaz. Bu devlet sırrı neyse.! CIA ajanı çorumdan ayrıldıktan sonra
daha önce barış içinde bir arada yaşayan Alevilerle Sünniler arasında farklılıklar
kaşınmaya, kışkırtma ve provakasyonlar artmaya başlamıştır.

Katliamın ikinci ipucu; devletin katliamın altyapısını oluşturacak kadroların
Çorum’a atanmasıdır. Katliama engel olabilecek kişi ve kadroların Çorum’dan
uzaklaştırılmasıdır. MHP ve MSP’nin dışarıdan desteklediği Süleyman DEMİREL’in
azınlık hükümeti, ırkçı-şeriatçı örgütleri korumuş, eylemlerine göz yumulmuştur.
Ayrıca Çorum Emniyet Müdürü Hasan UYAR görevinden alınarak, yerine
Tunceli’de birçok olaya adı karışan Nail BOZKURT, Milli Eğitim Müdürlüğü’ne
MHP’nin militanı olarak tanınan Fethi KATAR getirilmiştir. Yine sağ görüşlü ve
taraflı (AP iktidarında İçişleri Bakanlığı yapmış, zehir hafiye diye tanınan Faruk
SUKAN’ın bacanağı) Rafet ÜÇELLİ’de Çorum valiliğine atanmıştır. Demokrat
olarak bilinen 40’a yakın polis memuru tel emriyle başka illere ataması yapıldı.
Birçok okul yöneticisi ve demokrat öğretmenin, memurun sürgünü ve yer değişimi
yapıldı. Devletin birçok kurumu, faşistlerin karargâhı haline getirildi. MHP’lilere
ruhsatlı silah verilmeye başlandı. Buna karşın, Çorum emniyetinde görevli sağcı ve
ırkçı bilinen birçok polisin başka illere ataması çıkarılmışken, ilişkileri kesilmeden
Çorum’da görevlerini sürdürdüler.

Katliam senaryosuna göre ilk adımlar Alaca ilçesinde atılacaktır. Alaca ilçesinde
Adliyenin emanet deposu soyularak 21 adet silah çalınır. Hemen arkasından
aleviler Sünnilere karşı silahlanıyor dedikodusunu yayarlar. Daha sonra
silahlardan birisi bir faşist militanın üzerinde yakalanır ama örtbas edilir.
Soygundan sonra ramazan ayının başlangıcında MHP li Alaca belediye başkanı
halkı cihada çağırır.
Tarih 27 Şubat 1980 devrimciler “hayat pahalılığı ve yoksulluğu protesto” mitingi
yapacaklar. Miting için valilik ten izin alınır. Fakat valilik miting için faşistlerin
yoğun olduğu bir yeri gösterir. Devrimcilerin yaptığı araştırma sonucu faşistlerin
silahlarla mevzilendiği, pusu kurulduğunu tespit ederler. Halkı uyararak mitingi
iptal ederler. Böylece ilk kışkırtma boşa çıkartılır.
Sürekli cihad çağrıları, sürekli provakasyonlar devrimcileri de uyanık ve tetikte
tutuyordu. Gelebilecek saldırılara karşı örgütlenme ve savunma taktikleri
geliştiriyorlardı. Hatta bazı savunmasız bölgeleri daha korunaklı yerlere
kaydırıyorlardı.
Çorum olayı tırmanarak cinayetlere dönüşmektedir. İçişleri Bakanı Vekili Orhan
EREN, Jandarma Genel Komutanı Org. Sedat CELASUN’la birlikte Çorum’a
gelirler. Çorum’da teşkilatı bulunan siyasi parti il yöneticileri, Çorum
milletvekillerinin katılımıyla bir toplantı düzenlenir. Saldırı olayı değerlendirilir.
Çorum Valisi Rafet ÜÇELLİ, tek yanlı ve timsah gözyaşlarıyla olayları anlatır. Bu
anlatımın etkisinde kalan Jandarma Genel Komutanı Sedat CELASUN: “Biz gerekli
yerlerden emir aldık. Milönü’ne tanklarla girip olaylara son vereceğiz” dediğinde;
Çorum CHP Milletvekili Ethem EKEN, “nasıl olur paşam? Milönü’ne tanklarla
girmek neyi çözer? Bu daha çok kan dökülmesine neden olur. Belki bir Milönü
hiçbir şey değil ama, Türkiye’de 14 milyona yakın Alevi vatandaş yaşamaktadır.
Milönü’ne tanklarla girip kan döküldüğünde tüm ülkede büyük olaylar çıkar”yanıtını
verir.
Sonuçta oluşturulan bir komite Milönü’ne giderek halkla görüşürler. Can güvenliği
garantisi sonucu barikatlar kaldırılır. Daha sonraki günlerde devletin can güvenliği
garantisinin işe yaramadığını çorum halkı ağır bedeller ödeyerek anlayacaktır.

TRT’nin Tahriki: TRT’de “Çorum’da Alaaddin Cami’sine patlayıcı madde atılması ve
dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı.” Haberini aralıklarla sık sık
vermektedir. Çorum’da da telsizlerle “Aleviler camiyi bombaladı” söylentisi
yaygınlaşır. Evinde oturan tarafsız Sünniler istemeye istemeye yayılan
dedikoduların etkisiyle Milönü’ne koşarlar.

Oysa Alaaddin Cami’ye ne patlayıcı madde atılmış, ne de dışarıdan ateş edilmiştir.

Böyle bir ortamda İçişleri Bakanı Mustafa GÜRCÜGİL, Jandarma Genel Komutanı
Sedat CELASUN, Emniyet Genel Müdürü İsmail DOKUZOĞLU helikopterler
Çorum’a gelirler. Kent üzerinde bir kaç dönüşten sonra vali, Emniyet Müdürü ve
askeri yetkililerle görüşür, aynı helikopterle Ankara’ya dönerler.
Sedat Celasun Ankara’ya döndüğünde Kenan Evren ve şürekası ile görüşerek “Bu
iş tamam” diyerek yani darbenin şartlarının iyice olgunlaştığını ifade etmiştir.

İçişleri Bakanı Mustafa GÜRCÜGİL, dinlenmek üzere Antalya’ya gider ve
Antalya’da basına şu ilginç açıklamayı yapar:

“Çorum olayları solun bir tertibidir ve devleti yıkma eylemlerinden biridir.
Devlete destek düşüncesiyle hareket eden sağ bir grup, bunların karşısına
çıkmıştır. Aslında siyasi gayeli ve siyasi hedefli olan sol gruptur..”

Süleyman DEMİREL (Başbakan): “Eğer bu fitne CHP’den destek görmezse, devlet
bu fitneyi çok kısa bir zamanda söndürür. CHP neyi söylemeye çalışıyor. Günlerdir
bu meseleyle uğraşıyoruz… Bu hadiselerin arkasında CHP var..” demiştir.
Öncesinde o meşhur “Çorum’u bırak Fatsa’ya bak” sözleri zihnimize kazınmıştır.

Daha birçok detay var ama bu kadarcık detay bile sizlere bir filmi hatırlatmıyor
mu?
Dün “Alaaddin Camiyi bombaladılar, içme suyunu zehirlediler, Camileri yakıyorlar,
din elden gidiyor, kızıl bayrak astılar” yalan ve iftiralara bu günkü “Başörtülü
bacılarıma saldırdılar, Camide içki içtiler, Türk Bayrağını yaktılar, Teröristlerle
işbirliği yaptılar” gibi kara propagandalar birbirine benzemiyor mu?

Ya da başta TRT olmak üzere tüm yandaş medyanın bu yalan ve iftiraları hep bir
ağızdan bas bas bağırmaları neyi hatırlatıyor bize.?

Sivil halkın silahlandırılması Mustafa Gürcügil’in dediği gibi “Devlete destek
düşüncesiyle hareket eden” grupları halkın üzerine salmak için mi?

Haziran seçimlerini kaybettikten sonra Kasım ayına kadar süren kan gözyaşı ve
katliamı düşünün. Patlayan her bombada, sıkılan her mermide oylarının artığını
ifade etmek bir suçun itirafı değimli?

Atanan her Vali’nin, her Emniyet müdürünün bir vizyonu olduğuna inanıyorum.
Atandıkları yerlerde kendisinden beklenen görev ve sorumlulukları yerine getirecektir. Çorum Valisi Rafet Üçelli gibi. Çorum Emniyet müdürü Nail Bozkurt
gibi ya da Çorum Milli Eğitim müdürü Fethi Katar gibi.
Özellikle İstanbul, Ankara, İmir, Adana, Mersin, Antalya, Diyarbakır gibi
Büyükşehirlere yapılan tüm atamaları dikkatle izlemek gerekir.
Yerel seçimlerde kaybedilen Büyükşehir Belediye başkanlıklarını tekrar
kazanmanın yolu Haziran seçimlerinden Kasım seçimlerine kadar izlenen savaş,
terör, gerilim politikasını geri mi getirecek acaba.? Ya da 90’lı yılların politikaları
mı hakim olacak?
Birde af yasası ya da infaz düzenlemesi denen yasayla salınan mafya liderleri var.
Aydın bilim insanlarının “kanları ile duş” fantezisi kuran çete lideri yeterli
olmayınca daha tecrübeli liderler devreye sokuluyor. Bu demektir ki mafya
ortaklığı daha da merkeze oturuyor.
Şimdiye kadar yapılan uygulamalar, yapılan açıklamalar, çıkartılan torba yasalar,
Kanun Hükmünde Kararnameler ve atamalar ipuçlarını veriyor.
Toplumun her kesimini etkileyen bu durum; İnsan hakları savunucularını,
Demokrasi yanlılarını, sendikaları, odaları, hukukçuları, sağlıkçıları, eğitimcileri ve
işçileri yavaş yavaş sokağa doğru çekmektedir.
Aslında tablo görünenden daha büyüktür.
Fırçayı elimize alıp kendi tablomuzu yapmanın zamanı gelmedi mi?

Hüseyin Esentürk.