GAZETECİLİK mesleği ile ilgili ilginç bir öykü vardır:

Seküler ve fırlama bir gazetecidir öykünün baş kahramanı. Papa Newyork’u ziyaret etmektedir. Gazeteci uçaktan iner inmez mikrofonu dayar papanın burnuna. Sorusu şudur:

“Newyork genelevleri hakkında ne düşünüyorsunuz?”

Papa bu sürpriz soruyla şaşkındır, bir soruyla cevap verir:

“Newyork’ta genelev mi var?”

Gazeteci istediğini elde etmiştir. Ertesi gün gazetesi, şu manşetle çıkar:

“PAPA NEWYORK’A GELİR GELMEZ GENELEV SORDU.”

Papanın ne söylediği değildir önemli olan. Gazetecilik mesleğinin, dünyanın en eski mesleğiyle olan yakınlığıdır.

ASIL KONUMUZA GELELİM:

“Erdem, evrensel ahlâk ilkeleri, vicdan, Allah rızası, inanç, mensup olunan siyasi anlayış, partinin genel ilkeleri…”

Kişi davranışlarını düzenlerken yukarıdaki ölçütleri kendine rehber olarak alabilir. Ancak asla kıstas alınmaması gereken bir değer yargısı vardır: Özellikle kenar mahalle dedikodu literatüründen doğan “El âlem ne der?” anlayışıdır.

Bu anlayışın son yıllarda özellikle muhalefet kanadındaki siyasetçilerde yaygın olduğunu görüyor, üzülüyorum.

Bakın arkadaşlar! Onlardan olmayan ya da onlara hizmet etmeyen hiç kimse, dünyanın en mükemmel insanı olsa bile, siyasi kimlikli AK’ların ve onlarca kurgulanan havuz medyasının samimi hürmetine mazhar olamaz. Belki istasyonlar arası yolculukta sırtına binilir, işi bitince sucuk yapılır, o kadar.

Bu yüzdendir ki özellikle kendini demokrat addedenlerin, bizzat sahip, efendi olan ya da sahibinin sesi olan AK’lara şirin görünme çabalarına; davranışlarını, “Onlar ne der?” eksenine göre düzenlemelerine anlam veremiyorum.

İnsan davranışlarında AK’ların rızasına uygunluk diye bir ölçüt mü var ki onların ne diyeceklerini bu kadar önemsiyorsunuz Allah aşkına?

*

Çok güncel iki örnek vereyim:

Satınalmaya ilişkin kişisel onay ya da redlerimizden bağımsız bir soru soruyorum:

1.Şu Fatih Sultan Mehmet tablosunu Londra’daki açık artırmada alan İmamoğlu değil de BAŞ-AK-TÖR olsaydı, İmamoğlu’na müsrif diyen ol tasarruf timsali Müslüman’ımsılar o tabloyu yurda mehter eşliğinde getirip kılıç kalkan ekibiyle karşılamazlar mıydı?

2.Sel, İstanbul’un beşte biri büyüklükteki Bursa’yı vurdu. 6 kişi hayatını kaybetti. 15 yıldan beri Bursa’yı yöneten AK-Belediyenin ve iktidarın yaptıkları; malum medyanın bakışıyla, muazzam kurtarma faaliyeti olarak pazarlandı.

Sel, İstanbul’u vurup da Esenyurt’ta bir kişi öldüğünde, kenti 24 yıl yönetenler, betonla kaplayanlar, beton mikserinin sesi eşliğinde şarkı söyleyenler ortalıkta görülmezken henüz bir yıllık İBB’nin yönetimi, rezalet olarak manşete çekildi.

DEĞERLİ DOSTLAR:

Demem odur ki siz vicdanınızın, insanlığınızın, temsil ettiğiniz değerlerin gerektirdiklerini yapın. Toplumun genelinden yansıyan sesleri elbette dikkate alın. Ama tek merkezden kurgulu zavallı beslemelerin hakkınızda yazdıklarına, söylediklerine, sivrisinek vızıltısından öte bir değer verirseniz ahım kalır.