Barış Arifoğlu
Daha önce de yazmıştım, meraklıları bilir. National Geographic kanalında ünlü astrofizikçi Neil deGrasse Tyson’ın anlatımı ile bizi evrenin sırlarını keşfe çıkartan belgesel serisi “Cosmos: Yeni Dünyalar” vardır. Geçenlerde izlediğim bölümünün bir kısmının konusu ünlü felsefeci ve düşünür Spinoza ‘ydı ve sonu Einstein ‘a bağlanıyordu. Peki neden böyle bir belgesel serisinin konusu Spinoza ‘ydı ve nereden  Einstein’a bağlanıyordu ?
Dinlerin çoğu tanrının dünyanın dışında bir yerde, belki de cennette olduğunu öğretir. Spinoza ( 1632-1677), tanrının dünyada olduğunu düşünmesi bakımından alışılmadıkdı. Bu fikrini ifade etmek için “tanrı veya doğa” hakkında yazdı, tanrı ve doğanın aynı şey olduğunu kastediyordu. Tanrı ve doğa tek bir şeyi tanımlamanın iki farklı yoludur. Tanrı doğadır, doğa da tanrı. Tanrının her şey olduğu inancı, bir çeşit panteizmdi. Spinoza’nın başına epeyi iş açan radikal bir fikirdi bu.
Spinoza, Amsterdam’da, portekizli bir yahudi ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. O zamanlar Amsterdam, zulümden kaçan insanların sığındığı yerdi. Ancak burada bile ifade edebileceğiniz görüşler sınırlıydı.
Yahudi bir aile içinde büyümüş olsa da Spinoza, 1656 yılında 24 yaşındayken, muhtemelen tanrı hakkındaki görüşleri yüzünden sinagogundaki hahamlar tarafından kovuldu ve lanetlendi. Amsterdam’ı terk etti ve sonrasında Lahey’e yerleşti.
Birçok filozof geometriden etkilenmiştir. Spinoza sadece geometriye hayranlık duymamış, felsefeyi sanki geometriymiş gibi yazmıştı. Ethica adlı kitabındaki kanıtlar geometrik kanıtlara benzer ve aksiyomlar ile tanımları içerir. Spinoza, kitaptaki “kanıtların” geometrideki gibi amansız bir mantığa sahip olmasını düşünmüştü. Ancak buradaki kanıtlar üçgenlerin açıları ve çemberlerin çapları gibi konularla uğraşmak yerine tanrı, doğa, özgürlük ve duygular hakkındadır. Spinoza bu konuların üçgen, çember ve kareler üzerine akıl yürütmemize benzer bir şekilde analiz edilebileceğini ve haklarında akıl yürütülebileceğini düşünür.
Spinoza, dünya ve dünyadaki yerimizin temelinde yapısal bir mantığın yattığına, bunun da akıl yoluyla ortaya çıkarılabileceğine inanır. Hiçbir şey şans eseri olduğu gibi değildir; tamamında bir amaç ve ilke vardır. Her şey devasa bir sistem içinde birbirine uyar ve bunu anlamanın en iyi yolu düşüncenin gücünden geçer.
Deney ve gözlemden çok aklı vurgulayan bu felsefi yaklaşım, sıklıkla rasyonalizm [akılcılık] olarak anılır.
Spinoza tek başına olmaktan hoşlanırdı. Yalnızlık ona çalışmalarını sürdürmek için gereken zaman ve iç huzurunu veriyordu. Tanrı hakkındaki görüşleri düşünüldüğünde muhtemelen bu, bir devlet kurumunun parçası olmasından daha güvenliydi. Bu yüzden en ünlü kitabı Ethica ancak ölümünden sonra yayımlandı.
Yaşamı boyunca son derece özgün bir düşünür olarak ün yapmasına rağmen üniversitelerin hocalık teklifini geri çevirmişti. Yine de kendisin iziyarete gelen bazı düşünürlerle fikirlerini tartışmaktan mutluluk duyardı. Filozof ve matematikçi Leibniz’ de onlardan biriydi. Spinoza kendisine bir ev satın almak yerine pansiyonlarda kalarak oldukça sade bir hayat yaşadı. Fazla paraya ihtiyacı yoktu, mercek yontarak ve felsefi çalışmalarına hayranlık duyan insanlardan gelen kimi küçük ödemelerden kazandıklarıyla geçimini sağlıyordu.
Yaptığı mercekler, teleskop ve mikroskop gibi bilimsel aletlerde kullanılıyordu. Bu onun bağımsız kalmasına ve kaldığı odadan çalışmasına olanak veriyordu. Ne yazık ki aynı zamanda bu meslek, muhtemelen yakalandığı solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle, yalnızca 44 yaşında erkenden ölmesine de sebep oldu. Mercekleri yontarken soluduğu cam tozunu akciğerlerine hasar verdiğine kuşku yoktur.
Tanrı sonsuzsa, bunu tanrı olmayan bir şeyin olamayacağı düşüncesi izlemelidir, diye akıl yürütmüştü. Eğer evrende tanrı olmayan bir şey bulursanız, o zaman tanrı sonsuz olamaz, çünkü tanrı, prensipte her şey olabildiği gibi o şey de olabilir. Hepimiz tanrının parçalarıyız ama taşlar, karıncalar, çimenler ve pencereler de tanrının parçalarıdır. Hepsi. Hepsi de inanılmaz karmaşık bir bütünün içinde birbirine geçer, ama var olan her şey nihayetinde bu tek bir şeyin, yani tanrının bir parçasıdır.
Geleneksel dindarlar, tanrının insanlığı sevdiğini ve kişisel dualara cevap verdiğini vaaz ederler. Bu, merhamet gibi insani nitelikleri gayriinsani bir varlığa, tanrıya yansıtan antropomorfizmin bir biçimidir. En uç biçimi de tanrıyı kocaman sakalı ve yüzündeki nazik gülümsemesiyle iyi yürekli bir adam olarak hayal etmektir. Spinoza’nın tanrısı böyle bir tanrı değildir. O (kadın ya da erkek) tamamen gayrişahsiydi, herhangi bir şeyi ya da birini umursamazdı.
Spinoza’ya göre tanrıyı sevebilirsiniz, sevmelisiniz de, ancak karşılığında herhangi bir sevgi bekleyemezsiniz. Bu, doğasever birinin, doğanın da onu sevmesini beklemesi gibidir. Aslında spinoza’nın tarif ettiği tanrı insanoğluna ve onların yaptıklarına öylesine kayıtsızdır ki, çoğu kişi Spinoza’nın hiçbir biçimde tanrıya inanmadığını ve panteizminin bir kılıf olduğunu düşünmekteydi.
Onu bir ateist ve din karşıtı biri olarak gördüler. Tanrının insanlığı önemsemediğine inanan biri başka ne olabilirdi ki? Yine de Spinoza’nın bakış açısından böyle bir kişi, tanrıya karşı zekaya dayanan bir sevgiye sahipti; bu sevgi, akıl tarafından erişilen derin bir anlamaya dayanıyordu. Ne var ki bunun geleneksel dinle uzaktan yakından ilgisi yoktu. Sinagog onu aforoz etmekte muhtemelen haklıydı !
Spinoza’nın özgür irade üzerine olan görüşleri de tartışmalıydı. O bir deterministti. Bu, onun, her eylemin daha önceki nedenlerin sonucu olduğuna inandığı anlamına gelir. Eğer havaya atılan bir taş, insan gibi bilinçli olabilseydi, her ne kadar öyle olmasa da kendi irade gücüyle hareket ettiğini hayal edecekti. Gerçekte onu hareket ettiren, atma kuvveti ve yerçekiminin etkileridir. Bir taş nereye gittiğini yerçekimi yerine kendisinin kontrol ediyor olduğunu hissederdi sadece. İnsanlar da aynıdır: yaptığımız şeyi özgürce seçtiğimizi ve yaşamlarımız üzerinde kontrole sahip olduğumuzu hayal ederiz. Bu yüzden de seçimlerimizin ve eylemlerimizin meydana gelme yollarını genellikle anlamayız. Gerçekte özgür irade bir yanılsamadır. Kendiliğinden özgür eylem diye bir şey yoktur.
Spinoza hem tipik hem de aykırı bir filozoftu. Tartışılmaya herkesin duymaya hazır olmadığı fikirler öne sürmeye ve görüşlerini argümanla savunmaya hazırdı. Çalışmalarına kimi zaman şiddetle karşı çıkılsa da Spinoza yazdıklarını okuyanları etkilemeye devam ediyor.
Tanrının doğa olduğu inancı o dönemde benimsenmedi ama ölümünden sonra, Ethica’nın çevirisini yapan dönem romancısı George Eliot, kendini kişisel bir tanrıya inanmaya ikna edemese de, bir mektupta Spinoza’nın tanrısına inandığını açıklayan yirminci yüzyıl fizikçisi Albert Einstein gibi bazı çok ünlü hayranları oldu. Hatta bir röportajda Einstein , kendisine ” yahudi olduğunuzu biliyoruz ama gerçekte dinsel inanışınız nedir ? Tanrıya inanıyormusunuz ?” diye soran gazeteciye, ” benim yolum Spinoza ‘nin yoludur ” demişti.
Gördüğümüz gibi Spinoza’nın tanrısı gayrişahsiydi ve insan niteliklerinin hiçbirine sahip değildi; dolayısıyla kimseyi günahları yüzünden cezalandırmazdı.  Spinoza, “tanrı nedir?” sorusuna, tam olarak şöyle bir cevap veriyordu : “Kendi kendisinde var olan ve kendi kendisiyle kavranan; yani kavramını, kendisini teşkil edecek başka bir şeyin kavramına borçlu olmayan şey.”
Bu tanımdan da çıkaracağımız sonuç üzerine tanrı, kendi kendisinin nedenidir; bu sebeple onun var oluşunu başka bir şeyle açıklamak mümkün değildir. Bu ifadeden spinoza, şöyle bir sonuç çıkarır: ona göre, var olması ve nedeni kendisinde olan tözün daha üstünde bir kavram yoktur. Nitekim onun dışında tüm kavrananlar da ancak onun altında kavranabilir. o bölünemez, sınırlanamaz, tek parçadır ve elbette sonsuzdur. Tanrı doğadır ve her şeydir.
Barış Arifoğlu
Kaynaklar : 
*Spinoza, Ethica. çev: Çiğdem Dürüşken. 1.baskı. İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2011.
*Zelyüt, Solmaz. Spinoza. 2. baskı. Ankara: dost kitabevi yayınları, 2010.
*Felsefenin Kısa Tarihi
*National Geographic-“Cosmos: Yeni Dünyalar” Neil deGrasse Tyson.