Özer Topçu

Dış dünya ”Türkiye battı” diyor ”iflas etti” diyor.
Rus basını ”Türkiye’nin iflası Avrupa’yı vuracak” diyor.

Hollanda basını ”Türkiye iflas etti, bunu bilmeyen sadece Türkiye” diyor.
İsviçre basını ”Türkiye’nin iflası artık kaçınılmaz” diyor.

Bu gerçekler ortada dururken bizi yönetenler ya çok bağırarak bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyor, ya da Ayasofya açıyor, ya savaş çıkartıyormuş gibi yapıyor, bir meczuba olmadık demeç verdirip, ülkenin bütün dikkatlerini oraya çekiyor, sosyal medyayı yasaklamaya kalkıyor…
Tüfekli, mermili pozlar,
Katliam yapacağız sözleri,
Şeriat isterük dangalaklığı,
Hilafet gelsin çağrıları,
Cumhuriyetin cenaze namazını kıldık sözler,
Kılıç sallamaları,
Dilimiz Türkçeye ve kıyafet devrimlerine çemkirmeleri,
En üst düzeyden Atatürk’ün 1934 yılındaki Ayasofya kararına kusulan öfke,
Sonra çark edilip, aynı düşünceyi Diyanet İşlerinden sorumlu kişiye söyletilmesi.
Sonra da kıvırtılması…

Mustafa Kemal Atatürk’ün Lozan antlaşmasında takıldığı ”boğazlar maddesi” onu adeta kemirir. Bunu kabullenemez… Bunun yolunu Rusya ile Yunanistan’ın gönlünü alırsam yaparım diye düşünür.
Eğer Ayasofya’yı müze yaparsam, bu bir barış çubuğu olabilir diyor ve öyle de yapıyor. Yıl 1934.
Ayasofya müze oluyor.

Yunanistan ve Rusya bu işten oldukça mutlu oluyorlar. Mustafa Kemal’in aklında askerimizi boğaza yığmak vardır. Lozan’a göre bir asker bile bulundurması yasaktır. Birkaç devletin kontrolörlüğündedir boğazlar.
1936 Yılında Montrö Boğazlar sözleşmesi yapılır. Bu sözleşme ile İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki tam kontrol hakkını Türkiye’ye verir.
Bu süreçten sonra Atatürk Ayasofya’yı tapuya cami olarak tescillendirir.
Bunu bilmeyen iktidar yanlısı sunepa medya, ağızlarının salyalarıyla bir çok şey söyledikten sonra, İmamoğlu, Ayasofya’nın tapusu zaten cami der ve kimse inanmaz. Koşa koşa tapu müdürlüğüne giderler ve beyinlerinden vurulmuşa dönerler. Her zaman olduğu gibi Atatürk’ün hışmına uğramışlardır.
Böyle bir adamın kurduğu ülke hakkında zekadan yoksun, cehalet kokan demeçler verenler de burunlarını sürtmüş oldular.
Şimdi bükemedikleri eli öpme zamanıdır.
Atatürk’ün ölüsü bile onun kurduğu cumhuriyeti yıkmaya çalışan iç ve dış mihrakları tarumar ediyor.
Ahmet Hakan bundan böyle 10 Kasım günleri saat 9’u 5 geçe herkesten önce esas duruşa geçip, saygısını gösterecekmiş.
Darısı, öyle önemli günlerde rapor alıp anma veya kutlamalardan fırtan devleti yönetenlerin başına olsun.

İktidar oldukları günden bu yana, üreten bütün alanları tarumar eden bir iktidar, bu ülkenin varlığına, bütünlüğüne, halkına, milletine çalışmadığı net şekilde ortadadır.
Ülke yönetiminde güçler ayrılığını, güçler birliğine çevirerek diktatörlüğü kaçınılmaz hale getiren bu iktidarın iyi niyetli olmadığı ortadadır.
Yürütme
Yargı
Yasama
Hemen şimdi prangalarını parçalamak zorundadır. Bu yıkıma ortak olmamalılar. Hatta Mustafa Kemal’in kurduğu ordu, bu ülkeye yapılan bunca kötülükleri görmeli, yine Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu burjuvazi ve işçi sınıfı bu gerçeği görmeli ve ülkesine sahip çıkmalıdır. Ülkemiz isteye isteye batırılıyor.
Buna seyirci kalan bizler de hainiz, çünkü müdahale etmiyoruz.
Para basarak üç beş ay daha idare edilen ekonomi, artık idare edilemez haldedir. Para basmak bile artık fayda etmeyecektir.
İktidarın bu batışı biraz daha ertelemek için ABD’ye aşırı derecede biat eder hale geleceğini, ne isterlerse verecekleri bir süreç yaratılacağını, bu süreçle Kıbrıs, Akdeniz, Ege sorunlarında ”elimiz mecbur du ne yapalım” diyecekleri günleri isteye isteye getirdiler.
AKP’nin Akdeniz ve Kıbrıs sorununa bakışı ABD ile aynıdır. Yani daha iktidar olmadan Annan Planını kabul etti de iktidar oldu. Şimdi oradaki emperyalist yağmaya karşıymış gibi yapıp, iç kamuoyunu uyutarak, tepki çekmeden, ABD ne isterse verecekleri bir hava yaratıldı. Beş yıl, belki 7 yıl önce ön gördüklerim adım adım işliyor.
Ülkemizin iflasın eşiğine getirilmesi bir plandı.
Ecdatları da Sevr için ”ey ne yapalım mecbur kalmıştık’ demişlerdi. Mustafa Kemal çıkıp o antlaşmayı yerle bir etmişti.
Şimdi de Akdeniz’de düşük yoğunluklu savaş çıkartıp, sahil ülkelere imza attıracaklar. Şimdi en zayıf olduğumuz süreçteyiz.
Bu yüzden ”ey ne yapalım, mecbur kaldık” demelerine zemindir ülkemizin iflas mevzusu.
Bir dejavu yaşıyoruz.
Tam zamanıdır, bize bir Mustafa Kemal Atatürk daha lazım.