Büyük iddialarla ortaya çıkıp, kimi ulusal ve uluslararası sermaye çevrelerinin büyük destekleriyle 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 34,28 oyla 363 milletvekili çıkararak TBMM’de yüzde 66 sandalyeyi elde eden AK Parti (Adalet ve Kalkınma Partisi-AKP) iktidara geldiğinde büyük ekonomik ve sosyal dönüşüm hedeflerini “Türkiye hazır, hedef 2023” sloganıyla açıklamışlardı.

O yılları yaşayanlar anımsayacaklardır; 2000’li yılların başında Türkiye “batık bankalar” operasyonları ile tanışmıştı. Yani şimdilerde nasıl ki FETÖ ve onun terör örgütü operasyonları gündemdeyse o dönemde de batık banka operasyonları gündemdeydi.

İşte tam da o sürecin sonunda, Türkiye’nin IMF ile Stand-by anlaşması görüşmelerini yürüttüğü dönemde yani 2001 yılında kimilerine göre birden bire ekonomik kriz patlayıverdi.

2001 ekonomik krizi patlak verdiğinde birden bire Kemal Derviş adında birisi Türkiye’de birilerinin aklına gelivermişti.

Kısacası, Kemal Derviş “ekonominin kurtarıcısı” olarak günün hükümetine teklif edilmişti birilerince. Belli ki zamanın hükümeti de buna sıcak bakıyordu. Hatta anımsadığım kadarıyla IMF Başkan Yardımcısı Fischer, ekonominin kurtarıcısı olacak olan Kemal Derviş için “Mükemmel bir tercih ve bakanlık için de ideal bir isim” açıklamasını yapmıştı.

Nitekim Kemal Derviş, hükümete dışarıdan “ekonomiden sorumlu bakan” olarak atandı. Ve bu dönemde kendisine olağanüstü yetkiler verildi. Artık “krizdeki ekonomi” kurtarıcısını bulmuştu! Kemal Derviş neredeyse tüm gazeteciler tarafından adeta 24 saat takip edilir olmuştu.

O dönemlerde yazılıp, çizilip, söylendiğine göre Kemal Derviş IMF ve Dünya Bankası uzmanlarının desteğiyle “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”’nı hazırladı. Öyle ki, hazırlanan bu program, “Derviş-Fischer modeli” olarak da nitelendirildi. Kemal Derviş işe çok hızlı başladı. Bu dönemde IMF ve Dünya Bankasından gelen her bir talep, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kısa sürede “yasa” olarak çıkarılmaya başlandı. Kemal Derviş’in “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı”‘nın uygulanmaya başlaması üzerine, neredeyse tüm uluslararası kuruluşlar Türkiye’ye para yağdırmaya başladılar. Yani diyeceğim o ki, artık Türkiye’mize “sıcak para” girişi başlamıştı. Bunun üzerine göreceli ya da görüntüde de olsa ekonomide kısmen iyileşmelerin başladığını söylemek mümkündür.

Peki sonra ne mi oldu?
(DEVAMI YARIN…)

SMMM Gökhan DEDE