Karga Gak Demeden
24-08-2020
Ömer ŞAN 

Doğal İntikam ve 30 Ağustos! 

 

            Bakmayın başlığı öyle koyduğumuza… Doğa intikam almaz… Doğa, sadece hakkını alır! Ama bunu da en doğal yoldan alır… Önce siyasilere, idarecilere bakılacak. Sulak alanları, vadileri imara kim açtı? Bina, tesis yapımına kim izin verdi? HES’leri kim dayattı, dere yataklarını kim daralttı, hafriyatları buralara kim attı?

            Doğanın katili olanlar, işte böylece insanların da, yaşamın da katili oluyorlar!

            Sonra da çıkıp her felaketten sonra bölgeye gelip, yaraları saracaklarını, üzüldüklerini vesaire söyleyip gidiyorlar… Sonra bir başka felaketin ardından aynı şeyler! Suçlu kim, vatandaş! Sanki vadileri, dereleri imara vatandaş açmış, dereleri vatandaş ıslaha kalkışmış, dağlara yol, doğal yaşam alanlarına taşocağı, vadilere HES^, yaylalara maden ocağı vatandaş dayatmış!

            Daha sesleri gitmeden, Erdoğan’ın ‘ana-baba ocağım’ dediği Güneysu’ya, Askoroz Deresinin yatağı daraltılarak yapılan özel ve yeni karayolu göçmüş! Rize-Güneysu yolunun 2.kilometresinde 3 metre derinliğinde 5 metre genişlikli çukur oluşmuş. Peki, kim yaptı bunu, kim?

            Aslında bütün bunların başı eğitim… Cehalet yani! Siyasetin işine gelmeyen bilinç işi, meselesi yani!

            Bakın mesela, şeriat ile yönetilen İran’da ‘Evrim Teorisi’ ilkokul 5. sınıftan itibaren işleniyor. Fosil bilimi, türleşme ve evrim, popülasyon genetiği ve dinamikleri gibi konuları kapsayan bir müfredata sahipler.

            Dünyada ‘Evrim Teorisi’nin yasak olduğu 2 ülke var: Arabistan ve Türkiye…

            Peki, şeriatla yönetilen İran, neden ‘Evrim Teorisi’ni yasaklamayıp, müfredatta geniş bir yer veriyor? Çünkü, halkın üzerinde belirli bir kontrol mekanizması kurmak için din yeterliyken, gelişmek ve ilerlemek için ise bilime ihtiyaçları olduğunu biliyorlar!

            Ama bizimkiler? Ne biliyor, onu da siz biliyorsunuz!

            Haaa… Bu arada, ‘yaratılış’ ve ‘akıllı tasarım’ iddiaları dışında, defalarca denmesine ve araştırılmasına rağmen ‘Evrim Teorisi’ni çürütebilen herhangi kuram bulunmamaktır. ‘Evrim Teorisi’, tıpkı ‘Kütleçekim Kanunu’ gibi bir doğa yasasıdır. Ancak, bu ülkenin bir sonu olacaksa bunun sebebi ne ekonomi, ne de coğrafi konumdur. Bu sonu getirecek tek olgu, sekilerlikten uzak, bilimsel araçları ve kanıtları reddeden bir eğitim sistemi olacaktır!

            Tam da bu aşamada bu afet ve ‘siyasi felaketlere’ ahlanıp vahlanan bakanların biri, bu ülkenin varlığının, toprak bütünlüğü ve misak-ı milli sınırlarının varoluşunun temeli 30 Ağustos kutlamalarını, pandemi nedeniyle yasaklamış!

            Bugün, bizim kuşağa ‘yerli ve milli’ nutukları atan zevatın birçoğu bilmiyordur ‘Büyük Zafer’i… Bilenler de yavşaklığından, emperyalizme uşaklığından yanaşmıyor akla, bilime ve gerçeğe… İşine öyle geliyor ya!

            Bu makamlarında bulunduğunuz bu ülkeyi var eden Büyük Zafer, 30 Ağustos’tur ha. Öğrenin ve kazıyın o muhakemesiz beyninize! Okuyun!

            Aslında onlara göre demokraside de çığır açtık! Halk iradesini ‘kendi iradesi’ olarak belirledi bir zamanlar kendini ‘mazluma’ sokanlar…

            Ama kazın ayağı öyle basmıyor! Öyle 1071’in Malazgirt’i de bu milletindir ha, ona ayrı, 30 Ağustos’a ayrı tavır varsa sıkıntı başka, karın ağrısı başkadır!

            ‘Hadi Lan!’ Diye bir başlık kullanmış oyuncu Gülse Bilsel… Yazısında asker hikayesi anlatıyor:
“Karacıların komutanı, tatbikat sırasında bir asker çağırmış. Asker: – “Emret komutanım” diyerek yanına gitmiş.
Komutanı yere yatmasını istemiş. Daha sonra da bir tanka askerin üzerinden geçmesi için emir vermiş. Asker kılını bile kıpırdatmadan yattığı yerde beklemiş ve malumunuz ezilmiş.

            Komutan diğerlerine dönerek: – “İşte cesaret” demiş.
Havacıların komutanı bir asker çağırmış. Asker: – “Emret komutanım” diyerek komutanının yanına gitmiş.
Komutanı helikoptere binmesini emretmiş. Asker helikoptere binmiş ve havalanmış. Daha sonra komutanı askere aşağıya paraşütsüz atlamasını emretmiş, asker de emre itaat etmiş ve atlamış. Yere çakılmış ve can vermiş.       Komutan da diğerlerine dönerek: – “İşte cesaret” demiş.
Sıra gelmiş denizci komutana. Denizci komutan askerini çağırmış. Asker çakı gibi hazırola geçmiş ve -“Emret komutanım” demiş.

            Komutan, – “Derhal denize atla ve 10 dakika yüzeye çıkma” demiş.
Asker: – “Hadi lan” demiş. Komutan diğer komutanlara dönerek: – “İşte asıl cesaret bu” demiş…
Asıl cesaret ülkede yaşananlara, zulümlere, zamlara, yolsuzluklara, haksızlıklara katlanarak yavaş-yavaş ölüp yok olmak değil, halkın düzenini bozup, kendi düzenini sağlayanlara ‘hadi lan’ diyebilmektir.”

            Önümüz 30 Ağustos… Türkiye Cumhuriyeti’nin en sağlam temeli… Varoluşun utkusu… Kiminin tutulsa da nutku, kimse unutturamaz bu utku!

            Zafer Bayramınız kutlu olsun, nutku tutulmayanlar!

            Başta dediğimiz gibi, ‘doğal afet’ değil, ‘siyasi felaket’ yaşadıklarımız…

            Siz anladunuz oni…

            Ufuktan göğü yaran güneşin doğuşu gibi açacak çiçek…Yeniden filizlenip yeşerircesine toprak… Ve umudu yarına mayalar gibi, sevda ile aşk ile…