Özer Topçu

Dünyada olanı şöyle özetlersek kimin neyi ne kadar yapacağını da anlamış oluruz. Eski dünya düzeninde Gelişmiş ülkeler vardı, gelişmekte veya yarı sömürge ülkeler ve sömürge ülkeler vardı. Sömürge ülkelerin bir çoğu da Doğu Avrupa’nın Sovyetler Birliğine kaymasıyla nispi bağımsızlık verilerek ulus devletlerin kurulmasına olanak tanındı. Tabi bu zorunluluktan kaynaklı oldu.
Sömürge ülkelerini, Avrupa ülkeleri ve Amerika birleşik Devletleri sömürürdü. Yarı sömürge olanları da ise kısmen sömürürdü.
Bizim ülkemiz 1950 Yılı itibarıyla kısmen sömürgeleşti.
Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar böylesine bir denge kurulmuştu. Sovyetler Birliği dağılınca Emperyalist ABD adım adım tek süper güç olduğunu dayattı. 2006 yılı itibariyle da Brüksel’de tek süper güç olduğunu deklare etti. Kurmuş olduğu ekonomi sistemine gelişmiş diğer ülkeleri de katarak liberalizmin tasfiyesini dayattı. Yıllardır Avrupa’da özellikle Fransa’daki eylemler bu politikaların ezilenlere yansıyor olmasıdır. 1945 Yılı itibarıyla Avrupa ülkelerinde hak olarak kazanılan her şeyi geri istemeleri, bu olayları tetiklemektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla, artık sosyal devlete ihtiyaç da kalmamıştı. Çünkü burjuva demokrasisi bir yalandı ve sun’iydi. Demek ki, o zaman Avrupa devletleri yani emperyalistler sosyalist bloğa kaymamak için sosyalist ülkelerin sosyal politikalarından aşırma yaparak ezilenleri kandırmış, varlığını bu yalan üzerinden inşa etmişler.
Üçüncü dünya ülkeleri işçilerini sömürüp, kendi işçilerine az da olsa refah ortamda yaşatması kendilerinin varlık sebebi olduğunu görmüş ve öyle de davranmışlardır.
Burjuva demokrasisinin çıplağı faşizmdir.
Üst baş giydirerek olduğundan sempatik gösterilmiş dünya halkları da buna inanmıştır.

Dediğim gibi 1989 itibarıyla artık buna gerek kalmamıştır. Elbiseler teker teker çıkarılmaya başladı. Avrupa ülkelerinde bu elbise sekiz katsa, bizim gibi ülkelerde ancak bir kat. Birini çıkarınca anında çıplak kalıyor. Bu yüzden Avrupa henüz bir katını çıkarttı. Daha yedi kat daha var. Bizde faşizmin yaşamımıza bu denli hızda girmesi ondandır.
Yani Recep Tayyip Erdoğan iktidarı Avrupalıdan veya ABD’den ayrı bir politika uygulamıyor. Orda yellenince burada fırtına kopuyor. Hepsi bu.
En kaba ve kaba olduğu kadar da yalın özetlediğim bu çarkın sürmesi halinde dünyanın sahibinin tek şirkete kadar gideceği gerçektir. Yani bu politikaların uygulanması halinde dünyada hiç bir devletin varlığı söz konusu olmayacaktır.
Tabi ki Türkiye ilk gidenlerin arasında olacak. Üstümüzdeki deli yeleğini bile bırakmadılar çünkü.
Herkes Ülkemizin düştüğü durumu kendi ülkesi üzerinden değerlendirdiği için Recep Tayyip Erdoğan iktidarını alaşağı edersek, parlmentoyu kurarsak bu gidişe dur diyebiliriz sanıyor. Bu koca bir yalandır.
Neoliberal politikaları kökünden söküp atmadıkça, emperyalist üsleri ve ekonomik antlaşmaları söküp-yırtıp atmadıktan sonra bu olanaksızdır.
Babacan yutturmacası tam gaz ilerliyor. Babacan’ın bu ülke halkına vereceği bir çekirdek kabuğu bile yoktur. Uluslararası şirketlerin uşağı bunlar. Onların dayattığı ekonomik kararları, kanunları yapmaktan başka ne yapmıştır Babacan?
Tbi ki hiçbir şey yapmamıştır. Kemal Derviş’in din soslu elemanıdır Babacan. Arslan Başer Kafaoğlu’nun kitaplarını hatim etmiş biri olarak, Ali Babacan’ın ekonomi bilgisinin olmadığını, talimatlarla ezberlediği şeyleri tekrarlamaktan başka yapacağı bir şey yoktur.

Bugün Emperyalistler ülkeyi iki koldan ablukaya almışlardır.
Babacan’ı ve Davutoğlu’nu bu ülkenin siyasetini tayin eden emperyalist ABD istifa ettirip, yeni partiler kurdurmuştur. Bunları iki akım içinde joker olarak kullanacağı bir gerçektir. RTE giderse, CHP’nin Ekonomi Bakanı Babacan’ı, Dışişleri bakanı Davutoğlu’nu, Cumhurbaşkanı veya İçişleri Bakanı da Meral Akşener’i yaparak AKP’ye bu gün yaptırdıkları her şeyi yaptıracaklar.
İktidar değiştirmek sadece toplumun gazı almış olacak. Birkaç da göstermelik bürokraside değişiklik yaptılar mı, al sana ballı kaymak.

Demokratik kanalla tüm ezilenleri örgütleyip, üretime dayalı yeniden bir ekonomi kurulabilirse insanca yaşama ihtimalimiz bir ihtimal, bunu başaramazsak iki tane yol kalıyor, ya teslim olacağız ne istiyorlarsa onu yapacaklar, biz de dişimizi sıkacağız, ya da devrim yapacağız… Toplamda üç yolu yürüyecek de bu halktır. Hangisini kendine yakıştırırsa onu yapsın…