ACINASI UYUMSUZLUK

Biliyorum ben aykırı tuhaf bir adamım da ben beni bildim bile, hatta ufaklığımdan ‎beri hep tuhafıma giden bidurum var.
Bu yüzünden de anamdan çok sopa ‎yemişliğim var.‎
Yolcu birini, gel Kahraman kardeş, yemek vaktidir; karnını doyur da git, diye zorla ‎yukarı çıkardı bizimkiler.‎Babamın sözü kulaklarımda yankılanıyor “Kahraman”, adama bakıyorum, ‎gölgesinden bile korkan bir zavallı bir naçar âdem. ‎
‎Dayanamadım sordum: Emmi senin adın Kahraman mı ? Zavallı bir sesle: “He yeğenim öyle koymuş, anam – babam” dedi” ezik, mahçup bir ‎halde. Besbelli o da farkındaydı uyumsuzluğun.
Nasıl süzmüşsem o çocuk ‎canavarlığımla adamı, baştan ayağa, o anda aday olmuşum dişlerini gıcırdatan ‎anamdan dayağa.‎Adam yemeğini yedi gitti, biz de yedik dayağı.
Yahu gardaş, çocuksun, nasıl ‎gülmen. Uyumsuzluğun böylesi… Vallaa, anacığım, mezardan dişlerini gıcırdatsan ‎da ben alışamadım bu duruma.‎
Anadolu insanının, lakap takma huyu vardır ya ben ondan yanayım. Bilirsiniz bir de ‎söz vardır: “Yiğit, lakabıyla anılır” derler.
Yani kişioğlu belli bir yaşa gelince, ‎kişiliğine ve eylemlerine uygun adlar konmalı. Yani lakapları, adları olmalı.‎
Öyle olsaydı, kurtulmuş yiğit, metin er soylu, kahraman şahin, fazilet aydın, ‎yıldırım ersözlü, çelik aslan, alp kaplan, güven
bozkurt gibi adları olanlar, bu acınası ‎uyumsuzluğa düşmez; layık oldukları adları taşırlardı. Yazık değil mi bu ‎vatandaşlara.‎