Hüseyin Esentürk

12 Eylül 40 yıldır devam ediyor. Hem de egemenlerin ihtiyaçlarına göre yeniden tahkim edilerek devam ediyor. O zamanda toplu katliamlar vardı, bu günde katliam geleneği artarak devam ediyor. O zamanda işkence vardı, cezaevleri ağzına kadar doluydu, siyasetçiler aydınlar yazarlar öğrenciler tüm muhalifler içeri tıkılıp sorgusuz sualsiz çürümeye terk ediliyordu. Şimdi de aynı uygulamalar artarak devam ediyor.  O zamanda mahkemeler yukardan gelen emir ve talimatlarla hareket ediyordu, şimdi de durum aynı.  O zamanda elinde kuran dilinde yalan meydan meydan dolaşarak dini istismar ediyorlardı.. Şimdi de aynı. O zaman da vatan millet bayrak din oy’a tahvil ediliyordu. Şimdi de aynı. O zaman da bir televizyon kanalı vardı ve yukardan dikte edilen yayınları haberleri yapardı. Şimdi de kanal sayısı çok ama hepsi aynı yayını yapıyorlar.

O dönemlerde faşist darbenin başarısını öve öve anlatan, icraatlarını darbecilerin dili ve üslubuyla yere göğe sığdıramayan bir devlet televizyonu vardı. Özellikle yakalanan gözaltına alınan insanları peşin olarak suçlu ilan eden hatta işkence merkezlerinde önceden hazırlanmış silah mermi dolu, doküman dolu masaların arkasına dizdikleri kafası gözü patlamış, üstübaşı yırtık, saçları tarumar edilmiş bitkin, yenilmiş, ezilmiş insan profilini öne çıkartıp insanları teşhir ederek “….örgüt militanları ve anarşistler, çok sayıda silah ve dökümanları ile birlikte yakalanarak” diye başlayan haberler her gün  halka servis ediliyordu. Hatta daha da ileri giderek “ yakalanmasaydı ….yeri havaya uçurup,  onlarca masum insanı öldüreceklerdi”  diye halkın gözünde de suçlu hale getirip tam bir itibarsızlaştırma operasyonu yapıyorlardı. Hiç kimse bu adamların neden kafası göz patlamış, neden tarumar olmuş, neden üstü başı parça pinçik diye sormuyordu. Sorma cesareti gösterenlerde yardım ve yataklıktan bir örgüte dahil ediliyordu. Bu durum aynı zamanda Devrimci demokrat aydın çevrelerde bir moral bozukluğuna da neden oluyordu.

Simge haline dönüşmüş bazı karşı duruşlar vardır. Beynimize kazınmıştır bir kere. Unutulmaz, unutulmayacak da. İşkence de ser verip sır vermeyen Kaypakkaya, Hasan Asker, Zeynel Abidin ve daha niceleri, İdam sehpasında Denizler ve 12 Eylülde idam edilen 17 devrimci,  Dünyada eşine benzerine az rastlanan Dayanışmanın ete kemiğe büründüğü Kızıldere, Nurhak, Tek tip dayatmasına karşı ölüm oruçları ve don gömlek mahkeme eylemleri, Diyarbakır, Metris, Mamak ve ülkenin bir çok cezaevindeki karşı çıkışlar, Diyarbakır cezaevinde ölüm oruçları ve dörtler,  Aydınlar dilekçesi, Nigde Cezaevinden toplu olarak darbecileri lanetleme ve kınama telgrafları….Daha niceleri….Bunları çoğaltmak mümkün.

Bana göre bu simgelerden birisi de Remzi Basalak’ın tekmesidir. Remzi Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğmuş babası polis memuru olan bir memur çocuğudur.  Devrimci düşünce ile lise yıllarında tanışır. 70’li yılların sonlarında İlk yasak yayın bulundurmaktan dolayı polise düşmüş ve kararlı tavrıyla bu saldırıyı def etmiştir. 12 Eylül Faşist darbesi döneminde yakalanmış uzun işkenceler ve uzun cezaevi yaşamından sonra çıkışta hemen askere alıyorlar, askerden firar ve 88 yılında tekrar yakalanıyor. İstanbul ve Adana işkence hanelerinde tam olarak bir direniş destanı yazıyor. Öyle bir meydan okuma tavrı vardı ki işkenceciler bile karşısında ezilmişti.

23 Ekim 1992 günü Adana Tekel deposunu soydukları gerekçesi ile çıkan çatışmada bir kişi yaşamını yitirir Remzi de bu çatışmada yakalanır. Aynı günün akşamı bir 12 Eylül geleneği olan, üzerinde silahlar, mermiler, dokümanlar olan teşhir masasının arkasına geçirip televizyon yayını yapmak istemektedirler. Amaç Türk polisinin başarısını vurgularken, yakalanan insanları teşhir etmek. Peşin suçlu ilan etmek. Aşağılamak, itibarsızlaştırmak. Tam bir 12 Eylül Faşist darbecilerinin yaptığı uygulama. Gazeteciler, kameramanlar hazırlanmış, görüntü alıp yayınlayacaklar.

İşte tam o sırada elleri arkadan kelepçeli masanın arkasına yerleştirilmeye çalışılan Remzi BASALAK bir tekmeyle yıllardır süren mizansen masasını yerle bir ediyor. İşkence gördüklerini haykırarak basıyor sloganı. Polisler, gazeteciler, kameramanlar hiç beklemedikleri bu tavır karşısında ne yapıp ne edeceklerini şaşırıyorlar.

Şaşkınlıkları geçip kendine gelen polisler Remzi’yi ite kaka içeri alıyorlar. Aynı gece işkence ederek katlediyorlar. Emniyetin yaptığı açıklamada yerden  50-60 santim yükseklikteki kalorifer peteğine kendini asarak intihar ettiği söyleniyor. Ne bir soruşturma, ne bir mahkeme, ne bir cezalandırma. Katleden polisler görevlerine devam ediyor. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel. İçişleri Bakanı İsmet Sezgin.

Remzi’nin tekmesi 12 Eylül’e atılmış bir tekmedir. 12 Eylül’ün tüm düzmece mizansenlerini altüst etmiş ve düzmece masa geleneğini sona erdirmiştir. Bu gün 28 yıl geçti aradan. Saygıyla sevgiyle hatırlayıp anarken 12 Eylül’ü ve yeniden tahkim ederek sürdürenleri yerle bir edecek yeni tekmelere, yumruklara, sillelere ihtiyacımız olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.