Rasim Yılmaz

SİZİN DE BİR DAĞINIZ VAR MIDIR?

Değerli okurlarım,
Bundan önceki iki bölümde de anlatmaya çalıştığım üzere, Derehğanı’nın benim ve biz çocuklar üzerinde önemli  etkisi vardır. Bu benim için böyle iken, birçok başka çocuklar içinde farklı olmadığını sanıyorum. İşte bunlardan bazı örnekler:

Geçtiğimiz 2016 Ekim ayı ortalarında üç aylık Artvin tatilimden  sonra Ankara’ya döndüğümde, Facebook sayfamda “ Bir geziden objektifime yansıyanlar” başlığı altında bölümler halinde yayınladığım görsellerden, Bilbilan görsellerinin altına Fehime Yılmaz adındaki bir hanım  kardeşimiz düştüğü notta aynen şöyle söylüyordu.

busot1

“Bilbilan’ın bende unutulmayacak çok güzel çocukluk anıları vardır.”  Bunun üzerine bende sakıncası yoksa o çocukluk anılarından birkaçını anlatmasını istemiştim. Sayın Yılmaz,  paylaştığı bir anısında şunları söylemişti:

“Biz ailecek yayladaydık. Babam sabahleyin Derehğanına  pazara gidecekti. benden 2.5 yaş küçük kız kardeşimle bizde gitmek istedik ama babam bizi götürmek istemedi. Sabah erken çıkıp başkalarıyla birlikte gitti. Ben o zamanlar sanırım 10-12 yaşlarındaydım. Biz iki kardeş beraber gitmek için ninemden izin istedik ama haklı olarak ninem bizi hiç konuşturmadı bile. Çünkü iki çocuğun o dağlarda tek başına gitmeleri akıl alır şey değildi. Çünkü dağı sis kaplaması halinde kaybolmamız kesindi. Ama biz böyle şeyleri hesap etmeden iki kız kardeş el ele tutuşarak yayladan kaçıp daha önce Babamın bizi götürdüğü  yolları takip ederek Hanlara ulaştık (O zaman orası Hanlar olarak adlandırılıyordu).

bisot2

Bir gittik ki iğne atsan yere düşmez. Her taraf insan ve hayvan kaynıyor. Güya biz babamızı bulacağız. Burda baba bulmanın imkanı var mı? Derken bir ara nasıl oldu anlamadım birden kız kardeşimin elinin elimde olmadığını fark ettim. Sağa koştum, sola koştum yok! Ben nasıl ağlıyorum, iki gözüm iki çeşme!… Kız kardeşimin kaybolduğuna mı yanayım, babamdan yiyecek olduğum dayağamı yanayım, korkudan öleceğim. Baktım olmuyor ağlaya ağlaya geri dönmeye karar verdim. Tam giderken birde ne göreyim, bizim kız diz oturmuş, dirseklerini dizine dayamış, başı ellerinin arasında  bir eşek sıpasını izliyor. Aman Allahım kızgınlığımla sevincim birbirine karıştı. Hemen elinden tutup bir daha başımıza bir iş gelmesin diye bizim yaylanın yolunu tuttuk.

bisot3

Neyse ki bizim köylü bir amcayla karşılaştıkta amca bizi yaylaları göreceğimiz bir noktaya kadar götürüp bıraktı da  sağ salim kurda kuşa yem olmadan evimize ulaştık.”

bust4

Şimdi burda bu arkadaşlarımızın tutumu çok açık gösteriyorki orada çocukları çeken bir etki vardı. Çünkü o dönemdeki çocukların bulundukları ortam ve yaşam biçimleri; köyden dışarı çıkamayan, bütün dünyaları köy sınırları içine sıkışmış, köy işleri, ev ve okul. Onun dışında bir değişiklik yok. Farklı bir yaşam bilinmediği için hayal etmesi bile imkansız. Çünkü çocuk bilmediği, görmediği şeyi nasıl hayal edebilir?  Düşünün ki çocuk hanlara gidiyor, babası ona döner ısmarlıyor, ya da herhangi bir giyecek veya oyuncak alıyor. Çocuk orda hiç görmediği, duymadığı farklı yaşam biçimlerine tanık oluyor, farklı insanlara ve olaylara tanık oluyor. İşte yukarıdaki sıpa örneğinde de olduğu üzere, Ardanuç’un köylerinde eşek nadiren bulunan bir hayvandır. Belli ki o küçük kızın köyünde hiç eşek yoktur. Onun ilk defa gördüğü bir sıpa, onun için yeni bir dünyayı keşfetmek kadar önemlidir.  O da ilk gördüğü bu sevimli hayvana kendisini kaptırıp ablasını unutmuştur. Tabii sanırım ablasından yediği tokatta yanına unutulmayacak bir anı olarak kalmıştır.

busot5

TELLİ TURNAM BİLBİLAN’A VARIRSAN
“Sizin adını bir şiir gibi ezberlediğiniz, bir dağınız var mıdır acaba?
Benim böyle bir yerim ve böyle bir dağım var:
Burası: Bilbilan…

busot6

Bilbilan çocukluğumun dinsel övgüsü. Bilbilan’ı duyduğum zaman her nedense derin bir ürpermeyle dolardı içim. Kendi kendime, dilimin döndüğü kadar “bul,bul ulan!” derdim. Bülbüllerin çığıldadığı bir yer olarak düşünürdüm. Remziye ve Fadime Bibilerim gelirdi usuma. Birbirlerine bağlı olarak  Bilbilan’ı, Bilbilan’ı düşünerek bibilerimi anımsardım. Ses benzeşmesine dayalı ahenkli ritimler oluştururdum dilimde.  İşte çocukluğumun Bilbilan’ı buydu.
Çıngırak sesleriyle büyüyen kocaman bir yalnızlık cennetiydi benim için.

nusot7

İşte ben çocukluğumun Bilbilan’ı nı bu yönüyle sevdim, bu yönüyle tanıdım.

Bilmem sizin bir yere gitmenin coşku dolu o kutsal mutluluğu var mı acaba?

Benim böyle bir yerim, böyle bir mutluluğum var.”

diyor Nuri Aksakal “Kürdevan’dan Mektup Var” adlı kitabında.

busot8

Yine Ardanuçlu hemşerimiz Profesör Ali Demir Bilbilan’la ilgili 2. Bölüm yazıma şöyle bir not düşmüş:

“Babam, çok sık giderdi Bilbilan’a, Yörük dostlarının yanına. Ben de 1995 yılında, bir dağ yürüyüşü sırasında, öğle molasını Bilbilan’da verip, geceyi Karagöl’ün kıyısında geçirdim arkadaşlarla çadırlarda. Çocukluğumun alabalık dolu gölünde, tek balık bile yakalayamamıştık oltayla. Dediklerine göre, insan denen canavarlar, dinamit atmışlardı göle…”

busot9

Değerli okurlarım, özelde Derehğanı, genelde Bilbilan’ı anlatmaya çalıştığım bu yazımı tamamlamadan önce dilerim ki sizlerinde varsa anlatımlarınız, anılarınız, lütfen bana ulaştırın yazalım, paylaşalım.
Sevgiyle ve özgürce kalmanız dileğimle…

atrasim

(Devam edecek… 6 Mart 2017 Pazartesi  günü yayınlanacak olan 4. Ve son bölüm: “BİLBİLAN’DA BULUT’LA ÖZGÜRLÜĞE ŞAHLANIŞ!…”