Son günlerde parlamento tartışması aldı başını gidiyor. Tartışmada denmez buna… Maddi temellere oturan bir tartışma yok ortada.  Olana kayıkçı kavgası diyerek konuyu bir kez daha ele alalım;

           Cumhuriyetin kurulmasıyla feodalizm tasfiye edilmiştir. Cumhuriyet demokrasi demek değildir. Ancak demokrasi, cumhuriyet içinde daha etkili yaşam bulur. Dolayısıyla yer yer demokrasi ile cumhuriyet eş anlamlıymış gibi algılanır.
Cumhuriyet bir siyasi karar olarak ilan edilebilir. Cumhuriyet ilan edildi diye demokrasi de birlikte yaşam bulacak diye bir şartta yoktur.
             Bizim ülkemiz özeline inersek, Osmanlı Avrupa’ya teslim bayrağını çektiği için Mustafa Kemal yeni bir ülke yaratmak istemiştir.
             Cumhuriyetin ilan edildiği günlerde işçi ve burjuva yoktu… Dolayısıyla yaşamsal olarak demokrasiden söz edemeyiz o günlerde. Ufukta demokrasi hep vardı ama… Kendi iç dinamikleriyle bir demokrasi yaratma teşebbüsü Atatürk tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla her meslekten insanı Avrupa’ya eğitime göndermiş, orada öğrendiklerini ülkemizde uygulamışlardır. Her alanda fabrikalar kurulmuş ve özel sektörün önü açılmış, hem devlet hem özel sektör burjuvayı oluşturmuştur. Hem işçi sınıfı var olmuş hemde burjuva. 
               Gerçek demokrasilerin kendi iç dinamikleriyle kurulacağı için belli bir evrimsel sürece bırakılmıştır.
               Tam demokrasi konuşulmaya başladığı anlarda ABD devreye girmiş, ülkemizin kendi iç dinamikleriyle kurması gereken demokrasiye müdahale ederek nasyonel bir demokrasi kurulmasına önayak olmuştur.
               Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllardır öve öve bitiremediği demokrasi süreci böylesi bir aldatmaca demokrasi sürecidir. Mimarı ABD, uygulayıcısı Adnan Menderes’tir. 
                 Kısacası demokrasi Demokrat parti ile geldi söylemi yanlıştır. Demokrat Parti ile çok partili sürece geçilmiştir. Çok partinin olmasıyla demokrasi olmuyor. Ülkemizde sağ kesim özellikle AKP tayfası demokrasiyi kelle olarak öğrenmişler, öyle de gidiyor. Bu kesimin demokrasi talepleri de asla olmamıştır. Oysa demokrasi; hiç kimseyi ötekileştirmeyen, laikliği içselleştiren, adalet ve hukuk kurallarının  herkese eşit uygulandığı, devleti sosyalleştiren yasaların yasalaştığı, her bireyin kendisini ve her türlü düşünce ve inancını özgürce konuşabildiği ve yaşadığı, yaşamın tüm alanlarının demokratikleşmesine özen gösterildiği bir sınıflar arası uzlaşı akdidir.
              Bu tanımdan sonra Adnan Menderes’in ülkemizi sömürgeleştirici çalışmalarını, uygulamalarını görmemek mümkün değil.
             Recep Tayyip Erdoğan’da esasında bu durumu beğenmiyor. Çünkü Adnan Menderes ile başlayan süreç demokrasi değil. Bu süreçle bir milyon yıl daha demokrasi gelmez bu ülkeye. 
              Burjuva demokrasisi emperyalist sömürüye karşı halkın örgütlenerek elde ettikleri sosyal, kültürel, ekonomik ve tabi siyasal olarak elde ettikleri kazanımlardır. Bu batıda da böyledir, doğuda da, güney ve kuzeyde de…
              Tüm bu özet bilgilerden sonra Adnan Menderes’in karşı devrim sürecini demokrasi yutturmacasının sonucu olan bu günün olumsuzluklarını kimse parlamenter demokrasiye yıkamaz. Burada iflas eden;
      1- Karşı devrim ülke halkı tarafından reddediliyor. Bunu hayır oylarının kazanmasıyla da tescillendireceğiz.
       2- ABD’nin demokrasi diye yutturduğu sistem çöktü.
                Dolayısıyla bu günün ihtiyacı olan şey demokrasidir. Çoğulcu parlamenter demokrasidir. Şu ana kadar bizde olmayan şeydir. Ülkemin halkı artık gerçek demokrasiyi istemeli. Gerçek demokrasi ise gerçek demokrasi bilinci, laikliği içselleştiren, yaşam tarzı olarak bizzat demokratça yaşayan insanlarca yaşam bulabilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın hiç bir uygulaması demokrasi ile yan yana gelemez. Demokrasi karşıtı insanların demokrasi söylemleri yalandır. Bu güne kadar Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi söylemlerinin hepsi yalandı, bundan sonrada yalan olacaktır.

                 Tekrar ediyorum, ülkemizde gerçek demokrasi hiç kurulmadı. Dolayısıyla parlamenter demokrasi iflas etmemiştir. ABD’nin ülkemize biçtiği sözüm ona demokrasi özde kendisine ırgatlaştırdığı bir toplum yarattı. Bu süreç Adnan Menderes ile başladı, Süleyman Demirel ve Turgut Özal ile geliştirildi, Recep Tayyip Erdoğan ile ülkemiz Sevr noktasına getirilmek isteniyordu. İşte şu an çöken bu 71 yıllık plan…
                71 yıllık bu ihanet süreci referandumda “evet” ile sürdürülüp sonuç alınmak isteniyor. Bu yüzden ülkesini, cumhuriyetini, cumhuriyetin başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm değerlerini kendisine değer bilen, o değerleri cumhuriyetin ilk günkü ruhuyla yeniden yaşamımıza uyarlanmasını arzulayan her bireyin #hayır demesi, yeniden var oluşumuzun birer Mustafa Kemal’leri olmayı hak edeceklerdir.
Artık kimse susmasın, sözcüklerimiz boğazımıza düğümlenmesin. Ya istiklal ya ölüm!