Ülkemizde siyaset her zaman kaygan zemin üzerinde…
Tıpkı ekonomi gibi, demokrasi gibi.
Sabahtan akşama akşamdan sabaha çok şey değişebiliyor.
Bir tek iktidar değişmiyor.
Oysa demokrasilerde iktidar sandıkta değişir.
Maalesef bu ülkede sandıkta değişmemeye başladı. İktidar ya kazanacağım ya kazanacağımı oynuyor. O kazansında adı ne olursa olsun sistemin.
1994 Yılından bu yana seçime müdahale ediliyor. Her dönemde kendine münhasır yöntemle seçim sonucunu etkileyecek müdahale yapılıyor.
Çöplerden sandık sandık oy pusulaları çıkmasına rağmen yüce çok yüce mahkemeler seçim adil yapılmıştır kararına hükmetmişlerdir.
Ya son referandum?
Bu referandum göstermiştir ki bu ülkede demokrasi sizlere ömür olmuştur.
Aleni ben iktidarı bırakmayacağım dayatmasıyla karşı karşıya ülke.
YSK’nın son dakika aldığı karar göstere göstere “ben sarayın talimatını uygulamakla mükellefim” demektir.
Ülkenin gündemi bu olmalıdır.
Saray denilen kaçak binanın sorumlusu bu ülke demokrasisine darbe yapmıştır.
Bu organizasyonun militanlığını ise CIA ve MİT yapmıştır.
Demokrasi 15 Temmuz günü defnedildi.
Yerine OHAL yönetim şekli olmuştur ülkemizin.
Türban hayatın her alanına girdi, sırada cübbe ve sarık var.
Saray denilen, külliye denilen kaçak binanın sorumlusuna cübbeliler ve sarıklılar çıkışıyor, “15 Temmuz’da biz nasıl seni koruduysak şimdi sıra sende biz sarığımızla meclise girmek istiyoruz” diyorlar.
Saray denilen, külliye denilen kaçak binanın sorumlusundan çıt yok.
Kim bilir belki bir gün “benim milletim sarığıyla cübbesiyle meclise girmek istiyor” diyecek.
Tüm bunlar yaşanırken buna paralel olarak, Atatürk’e, Atatürk’ün annesine, Atatürk’ün manevi kızına ve bir çok Atatürk’ün değerlerine ağır hakaretler ediliyor. Atatürk’ün ismi bir çok yaşam alanından çıkartılıyor. Devlet politikası haline gelmiş Atatürk’ün izini yok etmek.
Devlet bunu yaparken sütü bozuk piçlerde bunlardan aldıkları cesaretle dergilerinde, gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada hakaretleri peş peşe sayıveriyorlar.
Bundan sonraki süreçte devlet Atatük’e hakaret edenlere gereken cezayı vermez ise inanıyorum ki bu halk onlara öyle ceza verecek ki, bu ülke onlara dar gelecek.
Hakaret eden saray denen yerde oturan şahıs bile olsa bu halkın ağır bedeller ödeteceği artık görünüyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkan olması AKP’nin yaptığı en büyük ilk ve son hatasıydı.
Ona geçmiş olsun. Artık AKP inişe geçmiştir.
O inişe geçti de tüm solcular akıllı olursa önümüz açık.
CHP’de ki ayaklanmanın AKP’ye katkısı olmasa AKP gidicidir.
Deniz Baykal, Fikri sağlar ikilisi affedilmeyecek hata yapmışlardır. Daha 15 gün önce adını cumhurbaşkanlığına yakıştırdığım Baykal tarihi hata yaparak siyasi kariyerine son vermiştir.
Fikri sağlar hakeza.
AKP’nin düzenlettiği programlara katılmayı hala sürdürmektedirler.
Ben her ikisinin yerinde olsaydım, bir tas zehir içer, CHP’sini AKP’ye madara etmezdim. Mesele budur. Kemal Kılıçdaroğlu’nun hataları ise genel kurula kadar dillendirilmemeliydi.
Kılıçdaroğl’nun yüzlerce hatası var bence de. Ama bu gün öyle bir kenetlenilecekti ki, AKP ve Kaçaksaraycılar kafayı yiyeceklerdi. Psikolojik harp en etkili harptır.
Önderlik birilerinin sırtına basarak yükselmekle olunmaz, kitleleri omuzlamakla olunur.
Siyasi olgunluğa erişememiş, egosu yüksek lunpenlerden hiç bir zaman kitlelere önder olunmaz, bu da böyle biline…

Artık sosyalist sol da senin flaman mı çok benim flamam mı çok tartışmasını, yarışını bir kenara bırakıp, halkın işiyle gücüyle, işsizliğiyle, işçisiyle, çiftçisiyle, köylüsüyle, emeklisiyle memuruyla ilgilenmeli.
Siyasi, ekonomik, sosyal konularda tavır koymalı, tavrını kamuya yerinde duyurmalı.
Evet cephesini başkanlık yarışında zirveye taşımanın zeminini oluşturmalı. Diğer katmanlarla sağlıklı ilişki kurmalı.
AKP halkın partisi değil, bunu halka anlatmalıyız.