Bilal Kayabay Yazıları

Serap Yeşiltuna

Atatürk ve Afet İnan’ın ‘Gizli’ Mektuplarını Açıklıyorum! 11-05-2017

Evet, Atatürk ile Afet İnan’ın arasındaki büyük bir gönül bağı, büyük bir aşktır.

Ancak bunun nasıl bir gönül ilişkisi, nasıl bir aşk olduğunu ancak beyni uçkurunda, zihni cinsellikte, kalbi fesatlıkta olmayanlar görebilir.

Afet İnan’ın Cenevre’de üniversite eğitimi aldığı yıllarda Atatürk ile olan mektuplaşmaları bu gönül bağını öyle güzel ortaya serer ki:

“Atatürk,

Uzun günler geçti. Yolculuk, yeni üniversite yaşamı, yerleşme işleri ve birçok düşünceler hep bugünler içinde yer aldı. Sizden haber aldıkça kuvvet topluyor ve çalışma kudretini kendimde buluyorum.
Ankara yolunda iken dil teorinizi tarih ve tarihten önceki zaman içinde düşündüm. İnsan güneşin aydınlığını ve sıcaklığını yeryüzüne indirdikten sonradır ki, kültür sahasında ilerlemiş ve kendi emeği ile doğaya egemen olabilmiştir…

Ben buradaki derslere gelir gelmez başladım. Sınav için zorunlu olan kısımların profesörlerini tanıdım ve derslerine devam ediyorum. Yalnız Prof. Pittard’ın dersini benim seçtiğim bölümde gelecek yıl için olduğu halde, onun ısrarı ve benim de isteğim üzerine bu seneden almaya başladım. Şimdilik en iyi anlaştığım profesör o.
Bizim yeni hafriyattan bahsetmiştim. (Çorum Alacahöyük’teki kazılardan bahsediyor.) İlk dersinde kalabalık bir öğrenci gurubuna Türkiye’deki bu yeni arkeolojik buluntulardan bahsetti ve üzerinde önemle durdu. Fırsat düştükçe gerek ders, gerek konferans hazırlamalarında Türklüğe ve Küçük Asya Kültürüne karşı olan admirasyonunu ve ilgisini tebarüz ettiriyor.

Derste bir tarih profesörü, Türklük üzerinde bilgisizce bir söz kullandı. Rektörün bir lokaldaki toplantısında bu profesörle münakaşa ettim. Bugün aynı profesör seminer konferansları için birçok talebelerle ders yaparken, daha önce yaptığı hatayı yerinde olarak tashih etti. Pek memnun oldum. Telgraf cevabınıza çok sevindim. Saygı ile ellerinizden öperim.
Afet”
“Profesörlerden birisi ile şu mevzu üzerinde münakaşam oldu. Atina Akropolü’nün Türkler tarafından cephanelik yapıldığını ve 1687’de Venedikliler tarafından bombalanarak tahrip edildiğini Voltaire’in kitabından okudu. Benim yerinde gördüğüme göre, Atina Akropolü Türkler tarafından cephanelik değil cami olarak kullanılmıştır. Atina, hatta bütün Yunanistan abideleri Türkler sayesinde muhafaza edilmiştir. Savaş esnasında cephane geçici olarak konmuş olabilir. Bunun hakkında bizim Tarih Kurumu, Atina’daki elçimiz acaba ne düşünürler? Ben bu dediklerimi dokümanla ispat etmek isterim…”

“…Dün Pittard’ın labaratuarında bir Fransız bilimadamı için çay vardı. Ben de davetli idim. O konferans verenle konuştum. Genel müzeler hakkında konuşurken, Yunanistan’da gördüğüm Türk Osmanlı eserlerinden söz ettim ve konferansını dinlediğimi fakat Türkiye hakkında niçin iyi şeyler göstermediğini sordum. Biraz utandı, sorduklarıma da yanıt veremeyince yanımda fazla kalamayarak çekildi. Pek iyi bir tanışma olmadı. Fakat ben de içimde olanları söylemiş oldum…”

“Afet,
Mektuplarını aldım. Ara sıra telefon görüşmelerinden de sıhhat ve afiyetinden ve muvaffakiyetle derslerini takip ettiğinden haberdar oluyor ve memnun oluyorum. Senin gaybubetinden hasıl olan bu sıkıntıyı bu suretle tahfif etmekteyim. Ben bildiğin gibi dil ile meşgul oluyorum. Sen giderken basılmış olan ilk broşürü tashih ve tadil ettirerek yeniden bastırttım. Sen de almış olacaksın. Bunlardan sana yeniden beşer tane gönderiyorum. Bununla beraber şimdiye kadar teorinin tatbikatı olmak üzere, Ulus’ta yazdığım yazıların da kupürlerini toplu olarak gönderiyorum… Bence Güneş-Dil Teorisi isabet etmiştir. Hint-Avrupa dillerine de kabil-i tatbiktir. Sen kendin, gönderdiğim tatbikat notlarıyla teoriyi kavramaya çalış. Anlaşılmayan yerleri sor izah edeyim. Ondan sonra belki linguistik profesörünle beraber tetkik ve tentik eder onun da mütalaasını bana bildirirsin…

Biz yemek odasında her gece dilcilerle tahta başında dil tatbikatı yapıyoruz. Ben gündüzleri buna hazırlanıyorum. Ekseriya çıkmaya da vakit bulamıyorum… Telefonla görüşmek istediğin gün, ben henüz yatakta yatıyordum. Celal yanıma geldi, telefonu açtım. Halbuki yanıma gelinceye kadar geçen zamanda konuşma bitti diye yolu kapamışlar. Ulaştık tekrar, bulamadık, pek canım sıkıldı.
K.Atatürk”

İşte bahsi geçen gizli aşk!

Türklük aşkı, fikir aşkı, bilim aşkı ve tarih aşkı… SERAP YEŞİLTUNA

Ve söz BİLAL KAYABAY’DA
SAPIKLIĞA ŞARTLANMIŞLAR

uçkura şartlanmış yoz ahaliye
insanca sevmekten söz etmek niye
fikri neyse zikri de o hayvanın
çok bedel ödedik insan sevmeye

sapkınlığa şartlı aşağılıklar
soylu sevgilere kara çalarlar
aşk dilini nerden bilsin kitabın
duyguyla tensiz de yaşanır aşklar… Bilal KAYABAY