2.BÖLÜM
Rasim Yılmaz
rasimyilmaz08@hotmail.com

 “…Dostum dostum güzel dostum
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe”

Hasan Hüseyin Korkmazgil

unnamed

**

“Cana geldik cana gideriz
Ana geldik ana gideriz
Dostlar biz emek yolunda hep
Yana geldik yana gideriz “

Erdem Uzun (Anmaya gönderdiği dörtlüğü)

unnamed (1)

**

Değerli okurlar,

“Artvinliler Güzel Çocuklarını Unutmadı” başlıklı yazımın 1. Bölümü geçtiğimiz 31 Mayıs 2017 Çarşamba günü bu sayfada yayınlanmıştı.

unnamed (2)

Bugün 2. Bölümde ise ilgiyle okuyacağınızı düşündüğüm; anma sırasında “Dünden bugüne, bugünden yarına devrimci mücadele” sürecini anlatan Adnan Zeytinci’nin söylediklerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Umutlarınızın hep iri ve diri kalması dileğimle…

ÖNÜMÜZDEKİ GÖREV DEMOKRATİK HALK İKTİDARININ KURULMASIDIR…

unnamed (4)

Sevgili dostlar,

Modern çağın bu bunalım döneminde emperyalizm, geri bıraktırılmış ülkelerde artık,  “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganlarıyla açtığı kapıyı çoktan kapatıp, doğa ve kültürel yıkıma yol açan çıkarcı, gerici, neo-liberal politikaların egemenliğinde bir rota izlemekte, petrol ve diğer yer altı- yer üstü zenginliklerine yönelik egemenlik kavgasında,  yeryüzünün dört bir yanında öncelikle;  kardeş olan kültürler ayrıştırılmakta, din ve mezhep çatışmaları körüklenip,  yerel işbirlikçilerle beraber işgaller uygulanmakta,  yoksul ve az gelişmiş ülkelerde savaş ateşleri yakılarak, kardeş kavgaları kışkırtılmakta, çoluk çocuk demeden insanlar bombalanarak katledilmekte ve açlığa mahkûm edilmektedirler.

Bugünkü temel sorun sadece emperyalizmin lokal saldırıları değildir. Faşizmin, özellikle sömürge-yarı sömürge ülkelerde işbirlikçi terörist diktatörlükler kurmuş olması ve aynı şeyi  Ukrayna, Irak, İran, Suriye, Türkiye’de gerçekleştirmeye çalışması, faşizmin günbegün emekçi halkları ezmeye,  ülkelerdeki demokrasiyi yok etmeye yönelik müdahalelerde bulunmaya  ve emperyalist bir hegemonya  kurma isteğini ortaya koymaktadır.

Bu gün içinde bulunduğumuz durumun tanımlamasını yaparken, yalnızca güncel değerlendirmelerle gelişmeleri analiz etmenin yanlışlığına düşmemek, Cumhuriyet tarihinin yakın geçmişinden günümüze değin, dünyadaki konjuktürel gelişmelere, emperyalizmin bunalımları ve ezilen halklar üzerindeki müdahalelerine kısaca bir göz atmak gerekir.

Cumhuriyetin kuruluşundan 1950’li yıllara kadar, savaş alanlarında kaybettiği ülkemize müdahalelerini giderek arttırmaktan vazgeçmeyen emperyalizmin; demokrat partinin iktidara gelişi ve Marshall yardımlarıyla, savaştan yeni çıkmış bir ülkeyi ele geçirme çabaları daha da hız kazandı. 1960’lar da cumhuriyetçilerin bu çabalara karşı koymasıyla başlayan süreci tekrar lehine çevirme girişimlerinde bulunan emperyalistler, yeni iktidarlar ile işbirliğini sürdürerek Cumhuriyet Türkiye’sinde kendileriyle doğrudan bağlantılı derin bir devlet oluşturmayı ve bu yapı aracılığıyla yaptığı müdahalelerle ülkeyi şekillendirmeyi ve tamamen kendi denetimi altına almayı hedeflerken devrimci ve demokrat güçlerin örgütlü karşı koymalarıyla karşılaştı.

unnamed (3)

12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle hem örgütlü halk direnişine saldıran, hem de ekonomik ve oligarşik yapısı içindeki yönetsel çelişkilerini gidermeye çalışan işbirlikçi burjuvazi,  bir türlü tabanına inemediği kitleler üzerinde din faktörünü etkili bir biçimde kullanmaya başladı. Emeğe ve örgütlü işçi kitlelerine her daim sahip çıkan sosyalist-devrimci ideolojinin karşısına, inanç istismarının yol verdiği çoğunluk hegemonyası ve ayrıştırma politikalarıyla devlet içinde gerici örgütlenmeyi organize edip,  dini yapılanmaları ortaya çıkararak,  halkın inançlarını sömürmeye başladı.

Elbette ki bizler, bu dönemlerin anti-emperyalist mücadelelerinin onurlu devrimci savaşçılarını saygı ile anarken;  yine bu mücadelelerin ayrılmaz bir parçasını teşkil eden, küçük ama yürekli Artvin’imizin yiğit devrimcilerini, ‘’Yüreği güzel, mert çocuklarını’’ da asla unutmayacak, unutturmayacağız dostlar.

Tekelci sermayenin yönetiminde ve iç ve dış politikalarıyla demokrasi ve barışı toprağa gömmek üzere bulunan gerici ve muhafazakâr iktidarın egemenliğinde; yüzdeye vurulduğunda nicel olarak halkın yüzde birini temsil eden, ancak milli gelirin yüzde elli beşinden fazlasına sahip olan işbirlikçi burjuvaziye, ülke zenginliklerini yönettiği göstermelik burjuva demokrasisi yetmemektedir.

Günümüz yaşam koşullarında bireyler, egemen iktidarın görsel medya baskısı ile marka ve olay sağanağı karşısında kafaları karıştırılarak kendi yaşamının edilgen bir izleyicisi durumuna getirilmekte, cumhuriyetin izleri birer birer silinerek toplumsal hafıza yok edilmeye çalışılmaktadır.

İşbirlikçi burjuvazinin tetikçileri olan 12 Eylül darbecilerinin açtığı yoldan yürüyen bugünün sözde ılımlı İslamcılarının;  gayri meşru yollarla ele geçirdikleri iktidar erki yoluyla, bir asırlık cumhuriyetin kurumlarını yıkıma uğratıp, toplumsal kültürü ve hafızayı parçalayıp yok etme; emperyalistlerin isteği ile adına başkanlık rejimi dedikleri tek adam rejimine geçirme çabaları; aslında ülkemizin dışarıdan daha kolay ve itirazsız bir şekilde tek elden yönetilmesi isteğinin yerine getirilmesinden başka bir şey değildir.

Ancak ülkemizde, henüz güçlerini birleştirmeyi başaramamış olan bütün yurtsever devrimciler ve işçi sınıfı; faşizme karşı mücadelede el ele tutuşup,  diğer demokratik direniş güçleriyle harekete geçerek, bir direniş programı temelinde eylem birliği yapabildiği takdirde, faşizmin saldırıları, halklarımızın geçit vermez devrimci barikatlarına çarpacaktır.

Dostlar,

Şimdi,  vesayete karşı direnecek, faşizmin barbarca egemenliğini yıkacak bir gücü oluşturmanın tam zamanıdır.

Giderek güçlenen direniş mücadelemiz, işçi sınıfının ve emekçi halklarımızın, burjuvazi tarafından sürüklendiği siyasal kopukluktan kurtulmasına yardımcı olacak; emek ve demokrasi güçlerinin Türkiye halklarına karşı tarihi görevini yerine getirmesi için, ABD ve AB entegrasyonuna ve onun bir avuç faşist işbirlikçisine karşı mücadelenin başına geçerek, demokratik halk iktidarının kurulması, demokrasinin yeniden inşa edilmesi,  doğal ve kültürel miraslarımıza sahip çıkılması, halkların gerçek sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının giderilmesi için gerekli koşulları yaratacaktır.

Yaşasın Emekçi Halkların Bağımsızlık ve Demokrasi mücadelesi.

NOT: Okurlarımdan konu ile ilgili anlatacakları olanların, düşüncelerini yazlı olarak iletmeleri durumunda bu sayfada yayınlanacaktır.

Fotoğraf: Rasim Yılmaz

(Devam edecek)