Hırant için 2016’da yazdığım yazı, onu saygı ile anıyorum. Katili tanıyoruz.

Benim ülkemde güvercin ürkekliğinde hayatlar çoktur. Kültürlerin hayat bulduğu ve yine kültürlerin ötelendiği bir Beşiktir, Anadolum. Beşik sallandıkça ana, dolu yağdıkça baba olur bu diyar ve dolu dolu yaşar iyi ile kötülük iç içe. 40 Yıl hatırı vardır bir fincan kahvenin, seviniriz. Geçilir öbür yana, doğru söyleyeni dokuz köy öteye kovar, üzülürüz. Peşinden her horoz kendi çöplüğünde öter deriz. Ağaçtan maşa, aptaldan paşa olmaz der, en olmadığı getiririz başa. Her birimiz öteleriz, diğerini. O da öteler başka bir diğerini. Yaratamayız bir türlü ortak akıl.

****

Her koyun kendi bacağından asılır deriz, her birimiz döner döner kendi cesetlerimizi sayarız bir bir… Hah iyi gidiyor, demokrasi, insan hakları gelişiyor deriz, bir de bakarız İstanbul’un orta yerinde kurşun sesleri. Ekranda gazete kağıdı üzerine örtülü, ayakkabısının altı delinmiş up uzun yatan bir adam. Tarih 19 Ocak. Bu gün yani. Ve sokağa akan kan. Alışmış kudurmuştan beter olurmuş. Bu topraklar kana alışmış. Bu topraklar kanla besleniyor ve bu topraklar kan yoksa biz de yokuz diyor. Az veren candan çok veren maldan olur vecizi de böylece anlamsızlaşıyor. Hem çok verip hem de candan olmuştu barış elçimiz, Hırant Dink. Belli düşman gizli düşmandan yeğdir derler ya burada ne çok anlam kazanıyor. Bir çocuk Hrant Dink’in düşmanı olamazdı ki… Kurt puslu havada kim vurduya getirmek istemişti barış elçimizi. Ancak biliniyordu katil kim… Herkes biliyordu katili ancak devlet bilmiyordu. Oysa katil başbakan astırıyordu bu ülkede, darbeler yaptırıyordu, Denizleri sehpaya gönderirken Mahirleri kurşun yağmuruna tutuyordu gün doğmadan neler doğar der gibi Kızıldere’de. Cudi Dağlarında Kürt hareketi, Elbistan ovalarında Jitem, Taksim 77’de 1 Mayıs meydanında silahlı manga, Maraş ve Çorum’da Sünni kalkışma, Sivas Madımakta kara ses, Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde Dr. Mengele, Mamak Askeri Cezaevi’nde Albay Raci Tetik, Artvin İşkence tezgahlarında Binbaşı Ahmet Selenk, Roboski’de yanlış istihbarat, Gezi direnişinde polis, 17 Aralık deppreminde hırsız olarak karşımıza çıkar bu ne idiğünü kimsenin pek bilmediği şey. Oysa bu edilgen devletin ta kendisi idi. Katilin bulunma görevi katile verilmişti. Bulunmadı bir türlü katil. Bir dirhem et bin ayıp örter dediler ve örtüyü çektiler ayıpların üstüne. Bizse seyrediyoruz. Oysa bir elin nesi, iki elin sesi var diyenleri kulağa küpe bile etmemişiz. Biz etmemişiz de bir dalın gölgesinde bin koyun eğlenir vecizi iş yapıyor ki sorma gitsin. Minare nöbetine bile dursa Anadolu insanı, kılıfını minareye göre dikene helal olsun der ve alkışa durur hırsıza arsıza. Minare hırsızları boğulursak büyük denizlerde boğulalım dedikçe bizim kiler elleri patlatırcasına alkışlarlar.

****

Bu defa haydan gelen huya gitmedi, ayakkabı kutularına gitti. Anadolum insanı atalarını yad etmeyi asla unutmuyor. Devletin malı deniz yemeyen tabi ki domuz diyerek abandıkça abanmışlar. Kanırta kanırta çalmışlar ve üzüm üzüme baktıkça daha daha!!! Dostluklar sakla samanı gelir zamanında kodlanmış. Oysa Keçinin canı sopa isteyince, çobanın değneğine sürtünür sözü atlanmış. Atlanmış da keçi de haklı arkasında koca bir teke ve tekke var inşallah… Hrant’ı anarken ülkemin ahvali…

Özer Topçu