Karga Gak Demeden
18-06-2019
Ömer ŞAN

Ak Taş Kara Baş!

Kimsenin başıyla, kıçıyla işimiz yok, yeter ki bizimkilerle uğraşmayın… Sonra aşağı sakal, yukarı bıyık-mıyık kalmıyor, haberiniz olsun!.. Taş maş da gerekmez gayrı, akından karasından! Güneşin altında gölgemizi satmayın yeter!

Ne ilginçtir ki, dünyaya medeniyet geldi geleli insan, kendinde ne eksikse onu yapmacıklıklarla, söylemlerle yalanlarla, adlarla, yakıştırıp takıştırmayla tamamlamaya çalışır! Kendi yetersizlikleri bahanesiyle hep başkalarından şikayet eder, suçlar, aşağılar, balçıkla sıvamaya çalışır ama daha da batar oto-mota!

Hatta ne yapar biliyor musunuz, kendi yalanına taparcasına inanır, mitomatik sendromun ötesinde ‘kripto’ matik olur, sinsice saklanacağım, diye… Hayır, bunun daha ötesinde, bunun farkına varan başkalarının da bunlara inanmasını bekler… Taraftar da toplar ha, çokluklara varana dek!

Bir bakıyoruz son birkaç seneye, maazallah seçimsiz geçen çok az… Referandumudur, halkoylamasıdır, yerelidir, genelidir derken aha şimdi de İstanbul! Seçim derdine düşenler, geçim derdindekilerin hiç de umurunda değil… Yemişler hakkını, hukukunu, iradesini…

Bunlar bir yana da bunca belediyelerin borçları, kamu kurumlarının içerisindeki borç batağı, Bütçe’deki onca açık… Nere gidiyor bu paralar? Haberiniz var mı?

Bakın ince bir hesap gibi gelecek ama Çaykur’un 150 ton çayı buhar mı oldu? İstanbul Bölge Müdürlüğü depolarından bu kadar çay nereye gider? Haydi gitti, 8 aydır süren soruşturma sonucunda ne olur? Ha, yeter mi yetmez… Sırada Ankara ile İzmir Bölge Müdürlükleri de var imiş!Oralarda müfettiş olup olmadığı bilinmiyor! Sırası gelecek herhalde ama Alim ne yapar görülecek!

Seçim demiştik, İstanbul lafı geçince Çaykur’u kattık araya…

YSK’nın kendini de iptal ettiği, gerekçesiz kararı ile gidilen İstanbul seçimi birilerinin ‘bekası’ olmuş, ‘mitil’e hiç girmiyorum bile…

Ne fayda sağladığı bilinmez, 2 adayın programının en ilginç diyalogunu aldım… Adam, “Gece yarısı, ‘gönül belediyeciliği kazandı’ afişlerini kim astı, diye soruyor… Yanıt, “Bilmiyorum…”

Adam, “Oylar çalındı diyorsunuz, oyları kim çaldı” sorusunu soruyor… “Onu ben bilmem” deniyor…

Peki, “31 Mart akşamı AA veri akışını neden durdurdu” deniyor, gene “Ben bilmem” yanıtı geliyor…

Ardından, “Biz niçin yeniden seçime gidiyoruz” diye soruyor adam… “Biz istemedik CHP istedi” diyor!

Adam bu kez, “İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yolsuzlukları Sayıştay raporunda yazıyor” diyor, ortaya koyuyor… Ülkenin son Başbakanlığını yapmış TBMM Başkanı, “O raporu okumadım” diyor…

Biz, daha ne diyoruz, ne desek ki?

Mesela, demokratik siyasi parlamenter sistemlerde herhangi bir yurttaş siyasete girince, önce ilçe yönetimi veya başkanlığına aday olur… Sonra il yönetimi-başkanlığına aday olur… Sonra il-ilçe belediye başkanlığına aday olur ilçe belediye başkanı olur… Olursa, il belediye başkanı olur ve sonrasında aday olur, kazanır Milletvekili olur!

Partisi iktidara gelir, duruma göre Bakan olur, Başbakan Yardımcısı olur… Olursa, gerekirse partisinin Genel Başkanı olur, Başbakan olur… Olmadı, Parlamento’da TBMM Başkanı olur… Gerekirse, Cumhurbaşkanı adayı olur!

Değil mi… Bakın şimdi… Sayın Yıldırım, sırasıyla olmasa da en üst düzey olan Meclis Başkanlığı’na kadar, direkt milletvekilliğinden başlayarak, bakan oldu, Başbakan yardımcısı oldu, partisinin genel başkanı oldu, son Başbakan oldu ve son olarak da TBMM Başkanı oldu! E şimdi… Geri dönüp şimdi en baştan başlayıp Belediye Başkan adayı oluyor!..
Peki, Sayın İmamoğlu, bu durumun en temelinden başlayarak nasıl ne nereye aday oluyor? Buyurun, yanıt bekleriz… Buraya değil ha, kendi kendinize! Kandırılmadan.

Numan Kurtulmuş var, akademik unvanı da yanında… AKP’ye geçmeden önce neler söylemiş, kaydı var! En basiti ‘omurgasızlık’ demiş geçmiş, ‘yumuşak karın’ hesabından… Çıkmış, İmamoğlu için ve dahi CHP’liler bir yana, kendilerine destek vermeyenler için ‘terör-merör’ lafları etmiş!

E tabi en yakın çalışma arkadaşı Mehmet Bekaroğlu yanıtlamış… “Sayın Kurtulmuş, lütfen susun, insanlara iftira etmekten vazgeçin! Yoksa 2012’de HAS Parti’yi kapatıp AKP’ye katılırken, hangi terör örgütü ile kimler aracılığında neler konuştuğunuzu açıklarım. ‘O zaman o örgüt, henüz terör örgütü değildi’ mi diyeceksiniz?” demiş!

Ama ilginç, çok ilginç… Bakın şimdi… Burada ince ayrıntı var!.. “Yoksa!..” Ne demek bu? Lütfen açıklar mısınız? Ve hele ki toplumun, siyaseti, demokrasiyi bu kadar yakından ilgilendiren bir gerçeği saklayamazsınız! Farkınız kalmaz sonra onlardan, değil mi?

Tam bunları anarken, Fındıklı gelir aklımıza… HES’ler, taşocakları derken dere ıslahları…  Unutmayın ki, dere ıslahları, HES’ler, yollar, maden aramaları ve taşocakları ile giremedikleri vadilerimize bacadan sızma operasyonudur! Başlı başına doğal yaşamın talan edilmesi, yağmasıdır! Doğanın yüzyıllardır var ettiğini, bir bakıma Allah’ın yarattığını beğenmektir! Yandaşa peşkeştir!

Bakın, önceki gün Güneysu Deresinde, ‘ıslah’ için derenin yatağı değiştirildi, balıklar ve sudaki canlılar ölüme terk edildi… İnanır göründüğünüz Allah, sizi ıslah eder mi? Olmazsanız kahrı perişan eder mi? O zaman görürsünüz ak taşı kara başı!

Ve sevgili babam Hızır Ali Şan… Bana öğrettiğin doğruluk, dürüstlük ve yaşattığın her şey, bıraktığın onur için teşekkür ederim… Ruhun şad olsun!