Salih Altun

İşimiz yazarlık ve yayıncılık. Bunun gereği,  Türkiye’yi geziyoruz. Buna Corona günleri de dahil. İlk Corona vakasının üzerinden 2.5 ay süre geçti. Çin dışında ilk ölümse 1 Şubat 2020’de. Baştan bugüne olanlara bakıyorum da işimiz gerçekten çok zor. Nedenini açıklamaya çalışayım:

28 şubat günü Ankara Kitap Fuarındaydık. Çin dışında özellikle de İran’da ölümler başlamıştı. Biz ise kitap fuarında yüzden fazla yayıncı, on binlerce kitapsever iç içe, hayli sıcak bir muhabbet içinde harman oluyorduk ve kimse kapımızdaki tehlikeye karşı bir tedbir almadığı gibi, bir uyarıda da bulunmadı. Fuara önceki fuarlara kıyasla az da olsa epeyce okur ve öğrenci geldi. Bazılarının ağzında maske, ellerinde eldiven vardı; ama ortada devlet yoktu.

Fuardan üç gün için Antalya’ya geçtik. Eczacı olan çocuklarımız, bir ilaç firmasının düzenlediği promosyon tatil kampanyasına dahil etmişlerdi bizi de. Yoğun bir kalabalık vardı. Yüzlerce eczacı, büyük bir otelde burun buruna alışveriş yaptı, yakınlarıyla yemek yedi, havuzlarda yüzdü. Ben de girdim havuza. Dikkat edin, organizasyonu düzenleyen bir ilaç firması, katılanların tümü eczacı ve yakınları. Ama salgınla ilgili hiçbir bireysel, kurumsal önlem söz konusu değil. Düzenleyen ve katılanlarda olması beklenen mesleki duyarlılık olmadığı gibi devlet yine ortalıkta yok.

Neyse ki devlette olmayan duyarlılık vatandaşta olduğu için Ankara Fuarına katılım hayli az oldu. Zarar ederek de olsa fuarı ölmeden tamamladık. Ardından Bursa Kitap Fuarına geçtim. Önceki gibi bu da ücretli fuardı ve sözleşme imzalandığı için katılmazlık edemezdik. Orada da ilk birkaç gün, az da olsa gelen vardı; ama bakanın çıkıp da açıklama yaptığı perşembe günü ziyaretçimiz küt diye kesildi. Bu açıklamaya kadar, yüzlerce yayıncı, binlerce insan, tam bulaşma ortamını paylaşmaktaydı; ancak sadece cuma günü fuarı düzenleyen firmanın tuvaletlerin girişine koyduğu dezenfektan aparatlarını gördük tedbir olarak. Devlet yine ortalıkta görünmüyordu.

Cumartesi günü sabahı, ne pahasına olursa olsun ayrılmak kararıyla başladım güne. Kitapların çoğunu kutulayıp aracıma taşıdım. Ortalıkta TÜYAP Fuarcılığın toplantı halinde olduğu ve bir karar verileceği söylentisi dolaşıyordu. Saat 14.00’te fuarın bir gün erken kapatılacağı açıklandı. Fuarcı firmanın inisyatif kullanarak aldığı bir karar vardı ortada, devlet ise yine yoktu.

Işin bir başka boyutu ise iç göç. Bahar gelip havalar ısınınca kışı büyük kentlerdeki yakınlarının yanında geçiren yaşlılar ve pek çok emekli son güzde dönmek üzere memleketine gitmekte. Otobüsler tepeleme dolu gidiyor. Üstüne uçak biletlerinde KDV indirilince uçağa yönelenler de doğal olarak çoğalacak. Taşradaki pek çok insan bunun farkında. Gurbetçilerin gelmesini istemiyor. Devlet ise bu konuda da ortalıkta yok.

Ülkemizde 10 mart’a dek kimseye test yapılmış değildi. Kaç kişinin taşıyıcı olduğu, kaç kişinin bu yüzden öldüğü konusunda hiçbir açıklama yapılmadı. Bursa fuarı dönüşünde zorunlu olarak bir AVM fuarındaki kitaplarımızı almaya gittim. Bunun dışında hemen hiç evden çıkmadım. Zaten özenli olduğum hijyen konusunda daha titiz davranmaya çalıştım. Bu insani sorumluluğumdu.  Gönüllü karantinamın ilk haftası bitti. Sıra ikinci haftada. 28 şubat sonrası yaşantımı düşünüyorum da eve virüssüz dönebilmişsem bu şans eseri. Ve kendimi suçluyorum  biraz da. İki fakülte bitirmiş, bunca okuyan yazan biri olarak devleti çok ciddiye almış, çok sorumsuz davranmışım.

Vardığımız noktada, 21 Mart gece yarısı itibariyle kısıtlamalar hayli arttı. Daha da artacak. İyi de yukarıda belirttiğim süre içinde devlet neredeydi? Bu süreçte kaç kişi bu virüsü kaptı? Son on günü çıkaralım; üç ay içinde umreden dönen kaç kişi vatan sathına dağıldı, mevlid okuttu? Yurt dışından gelenlerden kaçına karantina uygulandı, test yapıldı. Bunların kaçı 14 gün kuralına uydu? Kaç düğün, nikâh, cenaze vardı. Yüzlerce insanın katıldığı asker uğurlamaları sonucunda kimler bu virüsten nasiplendi? Evden kaçan genç, yaşlı erkekler kahvelerde birbirlerine ne kadar virus servis ettiler? Sırf ulaşım bedavadır diye toplu taşımayı işgal eden yaşlıların adil virus paylaşımı hangi boyutlara ulaştı?

Bunlara kimsenin sağlıklı cevap vermesi mümkün değil. Sağlık Bakanlığı 10 gündür tüm ekibiyle canla başla çalışmakta; ama hayli geç kalındı. Atı alan virüsün nerelere geçtiğini bilen yok maalesef.

Umarım korktuğumuz olmaz; ama korkmamız için çok neden var. Çünkü saçma bir kadercilik anlayışımız, cehaletten beslenen kör bir özgüvenimiz ve elbette bencillikle beslenen kronik bir sorumsuzluğumuz var.

Umudum odur ki faturamız düşük çıksın ve bu süreçten insan olmaya biraz daha yaklaşarak çıkalım.