Başlık bir hayli iddialı oldu. Bu başlık altında tarihte Yeniçeri Ocağı’nın kapatılmasından başlayıp, günümüze, ordu, siyaset ilişkilerini irdelemek gerekir. Bunu yapabilirimde. Ama gerek yok.  O günden bu güne bu ilişkiler berbattı, bu günde değişen bir şey yok diyerek yetineceğim. Güncel olan bir mesele üzerinden bir şeyler yazacağım. Malum güncel olan apolet sökmek….
Apoletleri sökmek!
‘Kahraman’ bir general için bu laf edilir miymiş?
Edilir efendim edilir! Bu ülkede, Genel Kurmay Başkanı’nı da dahil generallere neler yapılmadı ki?
Geçmişte Generaller, soykırım yapılırcasına, toplu olarak hapisanelere doldurulmadılar mı?
Sonradan buna ‘FETÖ kumpası’ denilmedi mi?
O günlerde sözümona ‘vesayeti kaldırmak’ adına kurulan bu kumpasları; FETÖ, o günki siyasal iradeden bağımsız olarak mı yaptı?
O davaların savcısı kimdi?
Bu gün, ‘kaharaman’ bir genaral için, “apolet sökme” ifadesinin haddi aşmak olduğunu iddia eden, yalama, yanaşma ve yalaka gazeteciler; ‘vesayet kaldırma’ adına o kumpasları desteklemediler mi?
Ergenekon ve o babda açılan bütün davaların bir kumpas olduğu gerçeği inkar edilemez bir şekilde ortaya çıkıp kumpas olduğu itiraf edilince; o davaları o ana kadar desteklemiş gazetecilerden , o davaların savcılığını yapmış siyasi zevattan kaç tanesi özür diledi. O davaların sanık muhataplarının mağduriyetlerinin giderilmesi için ne yapıldı? Her iki gruptaki zevattan bu mağduriyetlerin giderilmesine dair bir öneri geldi mi?
Hayır!
FETÖ’cü generallerin önünü açmak için kumpas kurup, orduyu komuta kademesinde telafisi oldukça zor durumda bırakacak kadar soykırım uygulamak mübah!
Baş Komutan sıfatıyla bir generali siyasi bir toplantıya çağırıp, orda baş komutan sıfatı taşıyan birinin asla yapmayacağı siyasi bir konuşma irad eyleyerek ( bakın ordu komutanı da yanımda, mesaimin mahiyetine bakmadan, o da  benim emrimde dercesine) ona kendini alkışlatarak böyle bir görüntü vermek de mübah!
Bir insan, sıradan değil, general hem de; kendi kurumsal yapılanması ile ilgili iç hizmet yasa ve talimatlarında siyasi tolantılara katılması, siyaset yapmasının yasaklandığını bilen bir adam yani; siyasi bir şova dönüştürüleceğini bile bile o toplantıya katılarak kendisini bu şova malzeme eder mi?
Etmez!
Ama her nedense bizim ‘kahraman’ ve cesur komutanımız bir sakınca görmemiş, seve seve bu şovun bir parçası olmuştur.
Cumhurbaşkanı yasalarımıza göre, Başkomutandır aynı zamanda! Askeri emir komuta; askerlik mesaisinin olmazsa olmazıdır. Mesai dışındaki emir komuta ilişkileri öze bağlı değil, şekilseldir, nezaket ifadesidir, semboliktir.
Mesai sözcüğünü, çalışma saatlerini belirliyen zaman dilimi anlamında kullanmadım. Kendisin hala Cumhurbaşkanı sanan ( Yeniden Cumhurbaşkanı adayı olduğunda CumhurBaşkanı sıfatı sona ermştir. İstifa etmesi gerekir, ama istifa etmemiştir. Yasa, seçimlerde aday olacakların bulundukları görevlerden istifa etmelerini emrederken bu yasağın çiğnendiği hepimizin malumudur) bu zatın bir de 2.3.cü kimliğikleride var, AKP Genel Başkanlığı ve son günlerde, şu anda işgalci olarak oturduğu koltuğa yeniden aday kimlikleri…
Yani bu ‘kahraman’ komutanın bu daveti geri çevirmek için bir sürü makul gerekçesi var. Ama o ve onu savunanlar şimdi, “eee ne yapsın, Cumhurbaşkanı aynı zamanda Başkomutan, bir ordu komutanının protokoldeki yerini almasından daha doğal ne olabilir ki” diye dala budağa sarılıyorlar.
 Orda Cumhurbaşkanı’nın değil, AKP Genelbaşkanı’nın konuşacağını bile bile o davete katıldı. Alkışlarken yüzündeki mutluluk ifadesi, oraya zaruretten değil, seve seve gittiğini göstermektedir. Onu orya davet eden kişi, orduya vesayet için davetiye çıkarmıştır. ‘O Kahraman’ komutan da o davete icabet ederek böyle bir görüntünün ortaya çıkmasına katkı sunmuştur.
  Öyle emekliye ayırarak falan değil, ifadenin gerçek anlamıyla, apoletlerinin omuzlarından elle tutulup çekilerek sökülmesini hak etmiştir. O’na yapılacak en büyük kıyak, kendisinden önce; onu oraya davet eden ‘Başkomutan’ın’ aynı şekilde apoletlerini söküp, yanlız bırakmamaktır… O Başkomutan ki, demokrasimizin önünde ki, (derdi vesayet falan değildi. Gördük ki FETÖ’cü subayların önünü açmakmış.) “vesayet engelini kaldırdım” diye şişim şişim şişinmektedir.
Ordu komutanını iftara davet, Genelkurmay Başkanı’nı kullanarak Cumhurbaşkanı adayı olacak birisin bu işten vazgeçirme çabası; yeni vesayet tesisinden de öte bir halkı, halkın  kendi ordusuyla tehdit etmek değil mi? Bunu yapmak ve buna alet olmak; ne ahlakidir ne de vicdani. Ahlaka ve vicdana aykırı olanların o rütbeleri, o apoletleri üzerlerinde taşımalarına razı olmak; daha büyük ahlaki ve vicdani bir sorundur… Derhal ama derhal o rütbeler omuzlardan sökülmeli ve o koltuklar altlarından çekilip hepsi birden defedilmelidirler…