“Tek tek tek”, dediniz. Dilinizi sadece inkar için kullandınız. Onunla sadece  itelediniz, ötelediniz…Başka olana karşı  kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör ettiniz.

Başkasının ezilmesi, haksızlığa uğraması umurunuzda olmadı. İtiraz etmek bir yana, bundan keyf bile aldınız hatta.

Bembeyaz bir dünyanız vardı! Mutluydunuz orda. Alabildiğine haksızlık vardı ülkenizde; yolsuzluk yapılıyordu, eşitsizlik, adaletsizlik diz boyuydu, emek sömürülüyordu, sokakta insanlar öldürülüyordu, yargısız infazlar yapılıyordu. Bütün bunların suskun seyircileriydiniz. Hiçbir itirazınız olmadı. İtiraz ederseniz yolunuzun karakola düşeceğini biliyordunuz. Oysa siz hep “hayatımda ne karakol gördüm, ne mahkeme” diye övünüyordunuz.

Çocuklarınızı da kendiniz benzettiniz.  Onlar,  kendi çıkarlarını düşünecekti, başkalarından onlara neydi. Kendini kurtarmış bireyler olsunlar yeterdi. Bu yüzden onları da,“suya-sabuna dokunur, başına dert alır” diye camdan fanuslar içinde kendi beyaz dünyanıza hapsettiniz. Oysa azıcık suya, azıcıkta sabuna dokunsalardı daha temiz kalacaklardı…

 Zaman zaman  ucu doğrudan size dokunacak gelişmelerde yaşanmadı değil. O zamanlarda da “içinizden giydiğiniz  üniformaya”*  güvendiniz. Olmazsa, itiraz edecek,  karşı duracak birileri olacaktı elbet.

Oldu da!

“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz” diye haykırıyordu direnenler. Sizin beyaz dünyanızın, kurşun geçirmez, camdan duvarlarını delip size ulaşamıyordu o haykırışlar. O sesler duvarı delip geçse de siz duymayacaktınız. Çünkü bu tür seslere karşı sağırdınız.

Kendi içinizde, kendi kendinize çektiğiniz ajitasyonlara göre,  Cumhuriyet’in yılmaz bekçileriydiniz.

Kurucu irade ile uyumlu muydu ondan bağımsız mıydı? Bunun da tartışırız. Ama siz,  Cumhuriyet’i  kendiniz gibi olmayanlar üzerinde sonu gelmez bir baskının aracı olarak gördünüz. Laikliği bile otoriterliğin ve baskının bir sembolü haline getirdiniz.

Gün oldu, devran döndü; güvendiğiniz dağlara karlar yağdı. Sizin  istismara açık uygulamalarınızı  ustaca istismar edenler başarılı oldu.

Artık Cumhuriyet düşmana esir.

Ucu size dokunan en büyük olay da bu oldu. Bu yüzden şimdi çıkmış; yıkılmış bir cumhuriyeti korumak için hançerenizi zorlayarak bağırıyorsunuz: “ cumhuriyet tehlikede!”diye!  Günaydın beyler! Ortada ne yıkılacak cumhuriyet kaldı ne de tehlike. “Atı alan Üsküdarı geçti!”

Şimdi temel görev;  Cumhuriyet’i yeniden kurmak, laikliği geri almak.

Yine bunun için direnenler sokaktalar. Yine haykırıyorlar: “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!

 Çok ironiktir,  “kurtuluş yok tek başına”  diyenlere karşı hala dilsiz,  kör, hala sağırsınız…

Cumhuriyet Bayramınız  kutlu olsun..