Türkiye’nin nereye gittiğini anlayan var mı?
Herkes farklı anlatıyor.
Nereden anlayacağız hakikatı peki?
Madem farklı farklı bakış açısı var, herkes yazsın baktığı açıyı…
İsterseniz ben başlayayım anlatmaya nasıl gördüğümü…
Paldır küldür gittiğinden eminim.
Fereni patlamış sarı tamperli kamyon pozisyonunda Türkiye.
Zaten lastikleri patlamıştı.
Şimdi de frenler patladı…
Lastiği patlamamış olsaydı herkes fernin patladığını anlayacaktı, şimdi anlayamadığının sebebi budur.
Fren patlamadan önce lastik patladı…
Çünkü bu fren patlama işi planlı.
Plan 1923’ten beri yapılıyor.
İngiltere başlattı, ABD geliştirdi, Avrupa ülkeleri her şartta destek verdi.
Çanakkale’yi geçemeyenlerin birlikteliğidir başkanlık birlikteliği…
Hilafetin kaldırılmasının intikamıdır başkanlık dalaverası…
Müslüman Terör örgütleri ile Çanakkale’yi geçemeyenlerin koalisyonudur başkanlık sevdası…
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki şeyhlerin, feodal baronların iktidar ile iş pişirmesidir başkanlık dalaverası…
Genç cumhuriyete karşı ayaklanan yobazların İstiklal mahkemelerinde hak ettikleri cezaların güncel tezahürüdür başkanlık muhabbeti.
İntikam var başkanlığın altında…
Kana kan intikam…
İdam sehpaları kurulacak eğer emellerine ulaşırlarsa…
Kaç idam varsa, kaç kellesi uçurulan varsa o kadar kişiyi başkanlığa kurban edecekler.
İntikam var başkanlık rüyasında, kan var…
2. Dünya savaşından sonra İngiltere ülkemizi ABD’ye havale etti. Kendisi savaşın mağlubuydu çünkü…
ABD’nin emperyalist yayılmacılığı İngiltere’nin o süreçte çok yara almasındandır. Yani ABD’nin babası İngiltere’dir dersek yerinde olur… ABD’de İsrail’i peydahladı… İsrail ısınıyor şimdilik. ABD, Müslüman ülkelerinde yapması gerekenleri bitirince onların başına İsrail’i dikecek… Bu gün akan kanların sebebi budur.
ABD, yıllar önce ülkemizi eyaletlere bölmek istiyor. Bu günkü başkanlık fikri ABD’nindir. ABD başkanlığı destekliyor. Fethullah Gülen başkanlığı destekliyor… Tek fark var, Recep Bey’de başkan olmak istiyor, Fetö Bey’de…
Zaten aralarında ki anlaşmazlığın özü budur. Diğer gerekçeler işin masal tarafıdır.
Recep Tayyip Erdoğan ülkemize ne yapacaksa, yada ne yapmak istiyorsa aynısını da Fetö yapacaktı…. Belki de yapacak bilemeyiz.
O zaman toparlayalım.
ABD başkanlık istiyor ülkemizde. Avrupa ülkelerinin hepsi de destekliyor. Fethullah Gülen ile Recep Tayyip Erdoğan’da başkanlık istiyorlar… ABD bu iki şahıs arasından birisini tercih etmiş değil. Ama ikisi arasında kıyasıya savaş sürüyor.
Milyonlarca yalanla, milyonlarca rüşvetle, milyonlarca dezanformasyonla başkanlığı almaya çalışacaklar…
Ekonomi batmış, devlet diye bir müessese kalmamış hiç umurlarında değil. Atatürk’ün 15 yılda kurduğu fabrikaları, kurumları satarak 15 yıl ancak idare etti. Şimdi satacak şeyler bitti. Bitti ama gelir getirecek hiç bir şey yapılmadı. Bilakis gelir getiren fabrikaları satıp yol yaptılar. Halbuki o fabrikaların geliriyle yapacaklardı yolları. Ama devlet yönetiminin nasıl olacağını nereden bilsinler ki… Devletin malı sadece satılır, biliyorlar. Hemde babalar gibi…
Tüm bunlar yaşanırken bir de bu güç karşısında halkın gerçek gücü var. Hayır diyen güç. Çeşitli partilerde ve demokratik kitle örgütlerinde öbekleşmiş halk gücü.
Bir taraftan halkın yaşamını ilgilendiren sorunlara çözüm önerilerini sunan, şimdi yapılanla insanca yaşanmayacağını vurgulayan, ona kul değil de bir fert yaklaşımını, ilgisini gösteren yep yeni söylemler geliştirilmeli…
Rezza erken erken hatırlatılmalı. Rezza’nın kimlerle ne iş tuttuğu daha net anlatılmalı… Deniz Feneri, Ayakkabı kutuları, banka kasaları, TÜRGEV, kadın cinayetleri, kuran kurslarında çocuklara tecavüz, kadınları taciz, tecavüz ve kadın katliamları ve iktidarın tecavüzcüleri koruma refleksi… Komisyonlar kurarak ülkenin dört bir yanında bunlar araştırılmalı ve sonuçları halka anlatılmalı…
Hayır diyen partilerin belediye meclis üyeleri aktif çalıştırılmalı. Evetçi belediyelerin yolsuzlukları bir bir açığa çıkartılmalı..
Özelleştirmeler yeniden gündeme taşınmalı. Sattılar sattılar bakın ekonomiyi batırdılar diyerek iktidarı halka şikayet etmek, kesilecek ceza var ise ki var, hayır diyerek o cezayı kestirmeliyiz…
Katliamları detaylı araştıracak komisyonlar kurulmalı. Bilgiler bir merkezde toplanarak analizleri yapılmalı ve toplumla paylaşılmalı…
O dev güç karşısında ancak bu öznel gerçeklikle baş edebilir ve hatta yenebiliriz. Kısacası patlayan frenin takozu “hayır”dır…