Türkiye’de çok partili sisteme geçildiği tarihten bu yana bir “demokrasi tiyatrosu” sahneleniyor ki sormayın. Türkiye genelinde ne oluyorsa, Artvin’de de o sahneleniyor. Tiyatro oyuncuları siyasetçi olunca bu süreç doyumsuz geçiyor. Kapat gözlerini siyasetçiler seni cennete koysun. Bir yanında sütten ırmaklar diğeri zemzem.. Bir rüya ki, uyanmak istemezsin. Ama bu harisülasyon seçimlere kadar devam ediyor. Seçim bitti mi, reklamlar bitti!…

Bu tiyatrocu siyasiler, Dünyanın en farklı kenti olan dimdik göğe uzanan Artvin, Artvin dışında ne varsa ona benzetiliyor. Bir bakıyorsunuz dümdüz Paris oluyor, Davos oluyor, Lozan, Londra oluyor da bir Anadolu kenti olamıyor ya ben ona yanıyorum. Onlar konuştukça ben dönüp Artvin’e bakıyorum. O siyasilere de hep gülmüşümdür!. Yalan söylüyorlar ama göz göre göre bunları alkışlayanlara ne demeli ki!.

Aklıma Av. Sıtkı Kahvecioğlu’nun “YAMACIN KADERİ” adlı şiiri geliyor. Çünkü özdeşleştirilen şehirlerin hepsi yatayken, özenle bakılan, altı üstüne getirilmeyen dertsiz, tasasız keyiften yan gelip yatarken, Artvin ayakta, diken üstünde, telaş içinde!.. Yıllardır tam bir keçi can derdinde kasap yağ derdinde durumu yaşanıyor. Artvin halkı geleceğinden endişeli. Artvin’e biçilen elbiseye bakıyorum, üstüne oturması, uyması mümkün değil. Elbise dikmek için çok iyi bir terzi olmanız gerekiyor değil mi? Tepemizde Cerattepe’de dolaşanlar da Artvin’e bişeyler biçiyorlar. Ama onların diktiği , cepsiz, dikişsiz, genellikle tek renkli olan adına kefen dedikleri şeydir!..

1990’larda başlayan özelleştirme sonrası bütün fabrikaları, üretim haneleri bir bir yok edilen Artvin için aynı tarihlerde tehlike çanları çalıyordu. Cerattepe’nin cellatları etüt yapıyorlardı. O dönemin hükümetleri tıpkı şimdiki AKP gibi bu adamlara her türlü imtiyazı, kolaylığı, hatta peşkeşi çekiyorlardı. İşte maden yasası bu şekilde 25 yılda evrimleştirilerek bugünkü şekline %2 ve %98 oranına dönüştürüldü. Tam bir Aslan Kurt ve Tilkinin av paylaşma hikayesine döndü!.

Misal bu ya; Bir gün, aslan, kurt ve tilki avlanmak için dağa çıkarlar. Avlanırken birbirlerine yardım etmek için, aralarında sözleşirler. Geniş arazide, yardımlaşma sayesinde daha çok av yakalayacaklardır. Aslanın kurt ve tilkiyle arkadaşlık yapmak zoruna gitse de, yoldaşlığını ikram ve lütuf olarak görür. İşleri rast gider. Bir yaban öküzü, bir dağ keçisi, bir de tavşan avlarlar. Avlarını kanlar içerisinde sürükleyerek ağaçlık bir su başına getirirler. İyice yorulmuşlar hem de iyice acıkmışlar. Özellikle kurtla tilkinin, ağzının suyu akmaya başlar, paylarını bir an önce almanın hırsı içerisindedirler.

Ormanların kralı, bu avları adaletle paylaştırmasını beklerler. Aslan, kurtla tilkinin açgözlülüklerini fark eder. Fakat sesini çıkarmaz. Yüzlerine gülerken, kendi kendine, ”Dağıtacağım paya, adaletime güvenmeyene ben ne yapacağımı bilirim” diye düşünür. Aslan, ”Ey tecrübeli ve ihtiyar kurt, avladığımız hayvanları aramızda adaletli bir şekilde paylaştır.

Yeni bir adalet ortaya koy. Vekilim sensin.” Kurt, ”Kralım! Sizin büyüklüğünüze, iri ve büyük olan bu yaban öküzü yakışır. Çevikliğinize ve semizliğinize uygun düşer. Keçi, orta boyda ve irilikte, o da bana uygun düşer. En küçüğümüz tilki olduğuna göre, avımızın en küçük parçası olan tavşan da onun hakkıdır” der.

Aslan bu paylaştırma karşısında kızıp kükrer, ”Ey kurt! Nasıl paylaştırdığını pek anlayamadım. Ey kendini bilmez eşek! Yaklaş ve karşıma geç de bir daha söyle” der. Yanına yaklaşınca bir pençe vurarak kurdu parçalar. Aslan tilkiye: ”Ey tilki! Şimdi bu avları adaletli bir şekilde sen paylaştır bakalım.

” Tilki önce aslanın önünde saygıyla eğilir, yer öper sonra, ”Bu semiz yaban öküzü, efendimizin kuşluk yemeğidir. Güne bunu yiyerek başlarsınız. Şu keçi de aziz padişahımıza, öğle yemeği için güzel bir yahni olur. Lütuf ve kerem sahibi kralımızın akşam yemeğindeki çerezi de tavşan olsun” deyince.

Aslan, ”Ey tilki, adaletin ışığını sen yaktın. Tam hakça paylaştırdın. Söyle bakalım, bu taksimi kimden öğrendin?” Tilki kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırıp kurnazca gülerek, ”Kurdun başına gelenlerden efendim, kurdun başına gelenlerden” der.

Bu hikaye konuya ne kadar oturuyor, onu taktirinize bırakıyorum. Ama bu maden şirketlerinin bütün dünyadaki paylaşım adaleti budur. Şu an Artvin onlar için avdır. Bu avı ele geçirmek için siyasileri, STK’ları, halkı, gençleri, kısaca kandırabildikleri herkesi kullanıyorlar. İşte bu ahval ve şerait içinde seçimler yapılırken, bazı siyasilerin geçmiş seçimler öncesinde söyledikleri de Artvin’i üzmektedir.

Bir adayın dediği gibi “Artvin’in bana vereceği hiçbir şey yok sözü bana göre önce büyük bir gaftır, kırılmış pottur, Artvin’den özür dilenmesi gereken bir yanlıştır. Artvin her Artvinlinin kollarına değil omuzlarına birçok ilin insanlarını kıskandıran, keşke bu apoleti bende taşısaydım dedirten bir arma, bir marka hediye etmiştir. Onun için Artvin’in bana vereceği hiçbir şey yoktur sözü benim Artvinlilik damarımı ezmiş, zedelemiştir. Bilir misiniz; Ben zaman zaman Artvin’e bakarak sohbet ederim. Birlikte dertleşiriz. Bazen, Vefanın” İstanbul’un bir semti olduğunu söyler. Kendisini gerçekten seven ile, sever gibi yapanlardan söz ederken, söylediği bir söz ile her şeyi özetler; Dünyanın ucu kaldı….

ESEN KALDI