ÖLÜMÜNÜN 33. YIL DÖNÜMÜNDE SAYGI VE SEVGİYLE ANIYORUM.
IŞIKLAR İÇİNDE YAT GÜZEL İNSAN
YİĞİT DEVRİMCİ.

FİKRİ SÖNMEZ
Müşahedenin sözlük anlamı gözlemektir. Normalde cezaevlerinde; yeni gelen hükümlü ya da tutuklu; cezaevi yönetimi tarafından gözlemlemek amaçlı birkaç gün burada tutulur, sonrada uygun gördüğü bir koğuşa gönderilir. Müşahedelerin işlevi budur. Ama askeri cezaevlerinde bu böyle olmaz. İdare kendince “Tehlikeli” gördüğü, örgüt lideri kabul ettiği kişileri buraya kor ve hep orada kalırlar. Cezaevi yaşamını müşahedede tamamlayıp tahliye olanlar var. Örneğin benim 11 yıllık cezaevi yaşamımın beş buçuk yılı müşahede de geçti. Müşahede yaşamımın bitmesi de o cezaevinin askeri cezaevi statüsünden çıkartılması nedeniyle bizlerin başka cezaevlerine sevk edilmemizdir.
Yıl 1983 Amasya Askeri cezaevi Müşahede bölümündeyiz. Her şey rutindir. O gün müşahede nöbetçisi Ağrılı, Kürt bir askerdir. Nöbetçiler genellikle Müşahedenin malta kapısında tutar nöbetini. Arada bir Malta’ya açılan mazgallardan bakarak ya da içeri girerek kontrol ederdi, içeriyi. O gün asker müşahede üçüncü katın kapısını açıp içeri gidi.
-O günlerde üçüncü kata, koğuşlarda idarenin dayattığı kurallara uymayanları ceza olsun diye on beş gün Müşahedeye koyarlardı. O gün. Suluovalı Muzaffer Kaya da koğuşunda idarenin kurallarına uymadığı askerlerle tartıştığı için ceza olarak müşahedeye getirilmişti.-
Asker üçüncü kattaki Muzaffer Kaya’ya bir şeyler söyleyip hemen çıktı. Benim hücrem zemin kattaydı ve o an volta sırası bende olduğu için dışarıdaydım. Askerin geldiğini, Muzaffer’e bir şeyler söyleyip gittiğini gördüm. Muzaffer’e seslenerek “ne var ne diyor” dedim. Muzaffer yanıt vermeden küçük bir kâğıda bir not yazıp attı. Notu aldım notta “Fahrettin’in idamı onaylanmış, biraz sonra gelip alacaklarmış” yazıyordu. Ben bu notu okurken alt kat birinci hücrede yatan Fahrettin de bana bakıyordu. Bakışlarıyla “ne oluyor? Ne var?” anlamında işaretler yaptı. Ben ona o an aklıma gelen abuk sabuk bir şeyler söylediğimi anımsıyorum. Fahrettin’in görüş alanından çıkıp, Fahrettin’e duyurmadan durumu ikinci katta ki arkadaşlara anlatmaya çalışırken, büyük bir gürültüyle demir kapılar açıldı. Onlarca asker içeri girdi. Apar topar beni hücreme kapattılar. Fahrettin’in arkadaşlarıyla kısa bir vedalaşma isteğini kabul ettiler. Fahrettin bütün hücreleri gezip hücre mazgallarından arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra alıp götürdüler.
İdam cezası Yargıtay tarafından onaylanan bir arkadaşımızın İdam cezasının Yargıtay tarafında onaylandığını akşam haberlerinde, radyodan duyan dönemin Amasya Tugay komutanı Tuğgeneral Ali Kolcu durumdan kendine vazife çıkartarak Cezaevi müdürüne emir verir. Emri alan Cezaevi müdürü Yüzbaşı Esat Ağaoğlu hemen harekete geçip, Cezaevindeki onlarca asker ve astsubaylara tugay komutanını emrini bildirir. Emri alan astsubay ve askerler emri yerine getirmek için topluca Müşahedeye girip cezası Yargıtay tarafından onaylanan arkadaşı alıp, apar topar bodrum kattaki hücreye götürdüler. Neredeyse götürüp asarak infaz edecekler. Oysa infazın uygulana bilmesi için, meclisin onaylaması, meclis onayından sonra, dönemim devlet başkanını sıfatıyla cuntanın lideri Kenan Evren’e gitmesi, onun cezayı onaylaması gerekiyor. Dosya henüz ne meclis, ne de Devlet Başkanı tarafından onaylanmamıştır.
Bunun üzerine bizler bulunduğumuz hücrelerin kapılarına vurarak, slogan atarak durumu protesto etmeye başladık. Bizim seslerimizi duyan diğer koğuşlarda kapılara vurmaya slogan atmaya başladılar. Adeta cezaevi yıkılıyordu. Bu durum sabaha kadar devam etti. Onlarda idam infazının uygulana bilmesi için, sürecin daha tamamlanmadığını anlamış olacaklar ki sabah arkadaşımız geri getirdiler. Hepimiz çok sevinmiştik.
Yarım saat sonra Malta kapısı açıldı. Asker “Fikri Sönmez” diye seslendi. Askerler içeri girip Fikri Abinin hücresinin kapısını açıp, Fikri abiyi götürdüler. Malta da Fikri abiyi bekleyen (Malta: Cezaevlerinde koğuşların açıldığı koridor) Cezaevi Müdürü Yüzbaşı Esat Ağaoğlu Fikri abi’ye “Siz ne yapıyorsunuz. Biz sizi ıslah edip yeniden topluma kazandırmaya çalışıyoruz” der. Akşamdan beri hepimizi sinirleri gerilmişti, içimizde en sakini olan Fikri abi bile oldukça gergindir. Bu yaşanların üzerine bir de Yüzbaşının bu densizliğine dayanamayan Fikri abi. “Sen kimsin de bizi ıslah edeceksin. Sen önce kendini ıslah et. Bizim ıslaha ihtiyacımız yok.” Der Fikri abi gibi kibar, seviyeli, olgun bir adamdan böyle bir çıkış beklemeyen yüzbaşı şaşkınlıkla. “Götürün bunu hücresine” diye gürlüyor. Fikri abiyi getirip hücresine koydular. Hepimizi hücre kapıları kapalı olduğu için göremiyor, seslerden geliş gidişleri anlıyoruz. Fikri abini getirildiğini anlamıştık. Fikri abiye seslenerek; ne olduğunu sorduk. Fikri durumu anlattı. 5-10 dakika sonra tekrar asker gelerek Fikri abiyi götürdü. On dakika sonra Fikri abi geri geldi. Fikri abiyle birlikte nöbetçi askerde gelerek bütün hücre kapılarını açtı. Hepimiz Fikri abinin etrafını sardık. Yüzbaşı Fikri abi ye ” Sen Belediye Başkanlığı yapmış, bir ilçeyi yönetmiş adamsın. İdareciliğin ne olduğunu bilirsin. Senin sağduyuna güveniyorum. Sende, diğer arkadaşlarda bana yardımcı olun bu cezaevini birlikte, sorunsuzca yönetelim. Bundan sonra Müşahede de kalanlara görüşe ve banyoya giderken kelepçe takılmayacak. Sen istediğin zaman istediğin koğuşa ziyarete gidebilirsin. Malta’ya çıka bilirsin” diyor.
Fikri abi, bunları anlattıktan sonra, gülerek “Hadi çocuklar. Az kaldı. Bir iki eylem daha yaparsak dış kapının anahtarını da alacağım.” Dedi. Bizlerde kahkahaları patlattık.

Hasan Kaplan