Son günlerde çok fazla kanser vakası duyuyorum. Grip gibi, salgın hale geldi. Ne yazık ki ilimizde, bölgemizde kanserin görülme oranıyla ilgili net rakamlar yok. Artvin’in bir kanser haritası çıkarılmış değil. Kanser denince akla ilk gelen “ÇERNOBİL”dir. Kısaca hatırlatıp asıl anlatmak istediğim “ÇERNOBİLER” geçeceğim.

Çernobil 1970’te açılmış bir nükleer santraldi. Ukrayna’nın kuzey bölgesinde, Kiev’e bağlı bir yerleşim biriminde bulunan bu santralde kaza günü dört reaktör aktifti. İkisinin inşası ise sürüyordu.

25 Nisan günü, dördüncü reaktör rutin bir bakıma girdi. Teknisyenler olası bir güç kesintisine karşı bir deney yapmaya karar verdiler. Çok ağır sonuçları olacak bu deney için 23:00’da çalışmalar başladı.

26 Nisan 01:23’te, deney için şartların oluştuğuna karar verildi ve düğmeye basıldı. 01:24’te ise, ters giden bir şeyler vardı. Deney için devre dışı bırakılmış güvenlik sisteminden ötürü reaktörde önlenemeyen çekirdek tepkimeleri gerçekleşti, ısı ve enerji bir anda kat be kat yükseldi…

Önü alınamıyordu. Artan buhar basıncı, reaktörün tonlarca ağırlıktaki çatısını havaya uçurdu. Reaktördeki zirkonyum ve grafit, yüksek sıcaklıktaki buharla karışınca, hidrojenler yanmaya başladı ve tüm santral alevler içinde kaldı.

Patlamanın hemen ardından 31 kişi öldü. Ancak nükleer felaketin etkileri, bununla sınırlı kalmayacaktı. Dördüncü reaktörün patlamasıyla ortaya çıkan radyasyon, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından tam 200 kat daha etkiliydi. Patlamanın ilk anda bir kilometre yüksekliğe ulaştı. İlk anda ortaya çıkan etkinin, iki metre kalınlığındaki betonu eritecek güçte olduğu ifade edildi.

Nükleer felaket, ilk anda santral çevresinde görevli 31 kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. Ancak etkisi bununla sınırlı kalmadı. Türkiye’nin de dahil olduğu yakın coğrafyada hastalık getirdi, ölüm getirdi…

Çernobil kanser kusmaya devam ediyor. Ancak Ukrayna’daki Çernobili konuşurken cebimizdeki Çernobilleri aklıyor ve saklıyoruz. Nedir bunlar Cep Telefonu, Sigara!.. Hepiniz, duyuyorsunuz Genç yaşta beyin tümörü çıkmış insanlar. Akciğer, gırtlak, mesane, göğüs kanseri… Onkoloji hastanelerinde yer bulunmuyor.

Cep Telefonları 24 saat yanımızda, gündüz elimizde, kulağımızda, gece yastığın altında, komedinde!. Esir olmuşuz. Yapılan araştırmada Türk Halkı cep telefonu ile en çok konuşan toplum!.. Gördüğü rüyayı bile telefonla anlatıp, dedikoduyu görüntülü yapan bir toplum haline geldik. Hele hele reklamlar korkunç. “şu kadar dakika bedava, doya doya kesintisiz konuşun!. Bu nasıl reklamdır? Bu nasıl bir düşmanlık. Bu nasıl bir açık açık biyolojik saldırıdır!. Tıpkı eskiden sigara reklamlarının apartman duvarlarında devasa paket çizerek at ve kovboy ağzında bilmem hangi marka sigara. Elinde kement!…

Şimdi GSM şirketleri yapıyor. Benim dikkatimi çeken son yıllarda artan beyin tümörleri. Cep telefonlarının aşırı derecede kullanılmasından kaynaklandığını düşünen bilim insanları var. Bunun araştırması yapılıyor. Bilimsel olarak ne kadar etken olduğu önümüzdeki yılarda belki açıklanır!… Ama bu arada birçok insanımızı kaybetmeye devam edeceğiz.

Ukrayna’daki Çernobil dünyanın başına gelmiş en büyük çevre felaketidir. Ve bu yaşanmaya devaöm edecek. Ama cep telefonlarının yarattığı felaketi önlemek, azlatmak mümkün. Az konuşarak, hiç olmasa gece yanımızdan, odamızdan çıkartarak bunu yapabiliriz.

Dijital Bağımlılık, Telefon bağımlılığı tıpkı tiryakiler gibi, alkolikler gibi insanları tedaviye muhtaç hale getirdi. İzmirli Doğa aktivisti Gülden Karabudak, bu tehlikeyi ilk kez ciddiye alıp, çocukları dijital bağımlılıktan kurtarmak için bir proje hazırladı. Bu proje hem doğayı, hem çocuklarımızı korumak hem de doğada İngilizce öğrenmek için muhteşem bir fırsat ve farkındalık sunuyor.

Dijital bağımlılığın merkezi de maalesef akıllı telefonlar ve bilgisayarlar oluyor. Artık akıllı telefonlar bana göre en büyük tehlike oldu. Telefon gereği kadar konuşmak içindir. Kanser olana kadar değil!. Maalesef Türkiye çılgınca tüketen ülke haline geldi.

Beyniyle adeta “RUS RULETİ” oynayan, çılgınca konuşan, akıllı telefon hapishanesinde bir mahkum bir toplum haline geldiğimizi hiç birimiz fark edemiyoruz. Hatalar o kadar büyük ve korkunç ki Bir tanesini örnek vereyim. Çocuk ağlıyor diye eline cep telefonu veren anne-babalar? siz çocuğunuzu öldürür müsünüz? Hangi anne- baba bunu yapar diye soruyla cevap verdiğinizi duyar gibiyim.

O zaman çocuğa oyuncak diye verdiğiniz telefonun nasıl bir öldürme silahı olduğunun farkında değilsiniz diyeyim. Bazıları gururla anlatıyor. “Benim çocuğum 1-5 yaşında. Telefonu açıyor. Oyunları buluyor, çizgi filmleri açıyor.. Aklınız durur!.. Siz de bunu izliyor ve gururla anlatıyorsunuz öyle mi? Telefonların akıllı olduğu doğrudur. Ama bu durumda sizinle ilgili aynı cümleyi kullanamayacağım için üzgünüm!..

Cebimizdeki Çernobillere devam edeceğim. Ya bu Çernobiller bizi öldürecek, kıyametimiz olacak, yada buna toplum olarak hep birlikte seferberlik başlatarak bir dur diyeceğiz. Hayata dair bir referandum olacak bu… (Devam edecek)

SAĞLICAKLA KALIN..