Rasim Yılmaz
rasimyilmaz08@hotmail.com

Bir rastlantı sonucu tanıştığımız, ama yaşamımızda iz bırakan, unutamadığımız insanlar vardır. İşte bunlardan biri de Ankara’nın seçkin terzilerinden Arhavili Laz  Şinasi’dir. Yani Şinasi Baydın.

Sayın Baydın’ı, 2014 yılında, Ankara Kızılay’daki Örnek İşhanı’nda bürosu bulunan Payda Yayıncılığın sahibi Gül hanımın sayesinde tanıdım. Bir iş için gittiğim yayınevinde Gül hanıma bu civarda iyi bir terzi olup olmadığını sordum. Oda Şinasi Baba (Baydın)’dan söz etti. Şinasi ağabey kendisinin iki kat altında “Baydın Terzihanesi”ni çalıştırıyordu.

Şinasi Baba’yı dükkânında ziyaret ettim.  O çalışırken aynı zamanda sohbet ettik, çayımızı içtik. “Onu tanır mısın, şunu bilir misin?” derken kısa sürede birbirimize kanımız ısındı. Şinasi ağabeyin hoşsohbet, şakacı, nüktedan bir insan olduğu anlaşılıyordu. Zaman zaman sözünü ettiğim yayınevine her gittiğimde yerindeyse Şinasi Baba’ya da uğruyordum. “Baba” diyorum kendisine; çünkü çevre esnafı da ona böyle hitap ediyordu. Çevresinde saygın bir insandı. Uygun bir zamanda hayatını anlatmaya söz vermişti bana ama bir türlü o fırsatı yakalayamadık. Bundan ötürü de çok üzgün olduğumu belirtmem gerekiyor.

Geçtiğimiz 17 Şubat’ta Şinasi Baba’yı kaybettik. Geçmişteki görüşmelerimizde bana birkaç anısını anlatmış, Artvin’in çeşitli sorunlarını benimle paylaşmıştı. Bunlardan Cerattepe maden işletmeciliği ve Arhavi’de yapılmak istenen HES projesi için söylediklerinden söz etmeden geçemeyeceğim.

O, insanları ve doğayı çok seviyordu. Arhavi’de yapılmak istenen Kavak HES projesinden söz ettiğimde gözlerini parlatarak, “Doğayı nasıl bulduysanız, gelecek nesillere öyle teslim etmelisiniz!”diyerek tepki göstermişti. Yine Cerattepe madeni için ise, birilerinin çıkarı için bir ilin yok edilmesini nasıl göze aldıklarını, vicdanlarının nasıl sızlamadığını hayretler içinde belirtmişti. Aslında maden aranmasına karşı olmadığını, ama Cerattepe maden işletmeciliğine Artvin’e zarar vereceği için karşı olduğunu anlatmıştı. Anlaşılıyordu ki Şinasi ağabey, ülkenin ve Artvin’insorunlarına duyarlıydı. Demokrat, entelektüel bir zanaatçıydı. Bunların yanı sıra yardımseverdi. Özellikle de öğrencilerle çok ilgiliydi; ihtiyaçlı öğrencilere zaman zaman para yardımlarında bulunur, hatta onlara çeşitli giysiler hediye ederdi.

Şinasi ağabey anılarını anlatmaktan çok hoşlanırdı.  Hatta bir keresinde  “Şinasi ağabey, bak bu anlattıklarını yayınlarım ha!” dediğimde; “Bana tehdit sökmez, istediğin yerde yayınla” diye takılmıştı.

Şinasi ağabeyin hoş, esprili iki anısını siz değerli okurlarımın hoşgörüsüne sığınarak paylaşmak istiyorum.

Meyhaneye Dadanan İmam

1963 yılında Ulus Graner İşhanı’nda dükkân açtım. Dükkânımın yanında mescit, mescidin de (A………)
adında (adı bende saklı) Adapazarlı bir de imamı vardı. İmam ikide bir atölyeme gelir;“Siz burada dükkân çalıştırıyorsunuz ama burada içki içiyorsunuz, namaz kılmıyorsunuz, üstelik buraya kadınlarda geliyor, günah işliyorsunuz.” diyerek sürekli laf atardı. İmam aynı tavrını sürdürünce kızmaya başladım. İş olsun diye bir gün hocaya dedim ki,“Hoca, bir akşam bana takıl, ondan sonra bende beş vakit namazımı kılacağım.” Aslında zaten kılıyordum ama Kırşehirli dindar birinin sahtekârlığı yüzünden namazı bırakmıştım. Allah günah yazmasın.

unnamed

Uzatmayalım, biz mescit imamıyla anlaştık. Bir akşam birlikte Ender Lokantasına gittik. Oranın iç tarafta özel bir bölmesi vardı, orda oturduk. Akşam yemeği yiyeceğiz. Ben yemeğin yanına birde rakı söyledim. Hoca:

-Oooo!…Olur mu sen rakı içiyorsun, dedi. Bende:

-Eee, ne yapacaktık yani tabii ki içeceğiz, buraya içmeye gelmedik mi? dedim.

-Burada herkes görür içmeyelim, dedi.

-Niye içmeyecekmişiz herkes içiyor.
 

 -Burada gören olur.

-Yahu kardeşim,buraya senin gibi imamlar gelmez, benim gibi içki içenler gelir. Onlarında görmesinin bir mahsuru yoktur.  Görürlerse görsünler, Allah zaten görüyor, dedim. 

Neyse rakımız geldi, doldurduk kadehleri, hoooop!… Hoca çoktan beni solladı.  Ben bir duble içinceye kadar hoca iki dubleyi yuvarladı. Derken iki 35’lik götürdük. Burada bitmedi; sonra kalkıp imamı Tabarın Barı’na götürdüm. Orada yanımıza konsomatris geldi. Bir iki sohbet derken hocaya“Hadi gidelim” dedim, hoca gelmez! Ne yaptımsa hocayı kaldıramıyorum! O gece sabaha yakın saat 4,5 -5 gibi kalkabildik. Kalktık kalkmasına ya Hocanın ayakta duracak hali yok… 

Sözümüz söz, ertesi günü namaza başlayacağım. Hocanın yanına gideceğim ama hoca o gün ortalıkta gözükmedi. Akşam üzeri ezan okunmadan hoca geldi, vitrin camından gidelim diye işaret ediyor. Hoca dedim bu saatte olmaz. Olsun, dedi gidelim. Ben, yok biraz vakit geçsin gidelim, ama (mahsus) bende para olmadığını söyledim. Olsun, bende var, dedi. Hâlbuki hoca bana elbise diktirmiştir, borçlarını 5 lira taksitle ödüyor ama ödemekte zorlanıyor. Baktım ödeyemeyecek, “Bu elbiseler sana hediyem olsun” deyip borcunu iptal etmiştim.

 Sonra o akşam yine aynı yere gidip aynı şartlarda yedik içtik. Hocayı gene zor çıkardım.

 Üçüncü günü bu gene geldi. Haydi, sıra sende, dedi. Kalkıp gittik. Derken sıraya bozduk. Artık her akşam gidiyoruz. Hoca bir kere meyhaneye dadandı… Hesabı bir akşam o, bir akşam ben ödüyorum. Benim taksiti ödeyemeyen hoca, her akşam meyhane için para bulmaya başladı. Hocanın artık hiç namazdan niyazdan bahsettiği yok. Arada bizim namaz kaynadı.

Sonra bir gün geldi, ben gidiyorum, tayinim çıktı, dedi. Hoca gidiş o gidiş…

Şinasi Ağabey, bir din adamı yüzünden namazı nasıl bıraktığını da şöyle anlatmıştı:

 – Sene 1964. Ulus’ta Graner İşhanı’ndaki dükkânımız dayım ile ortaktı. Ahmet Kılıç adında bir din adamı pahalı bir takım elbise diktirdi. Önce kaparo verdi, sonra elbiseyi alırken ufak bir miktar daha ödedi, gerisi kaldı ödemedi. Dayım dedi ki istemeyelim ayıp olur. Ben isteyelim dedim. İstedik ama alamadık. Ona çok kızdığım için onun yüzünden namazı bıraktım.

 Şinasi Baydın Kimdir?

unnamed (1)

27 Aralık 1941’de Arhavi’nin Koptone (Şimdiki adı Gürgencik) köyünde bir Laz ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiş. İlkokulu 3. sınıfa kadar köyünde, son iki yılını ise ilçede okumuş.  Arhavi’de ortaokul olmadığı için eğitimine devam edememiş.

Ailesi kısa yoldan bir meslek sahibi olması için bir terzinin yanına çırak olarak vermiş. 7 yıl bu ustanın yanında çalışarak usta bir terzi olmuş.

Askerlik görevini tamamladıktan sonra 1963 yılında Ankara’ya taşınmış. Ulus’ta Graner İşhanı’nda bir dükkân kiralayarak 1975 yılına kadar mesleğini burada sürdürmüş. Daha sonra mülkiyeti kendine ait olan Sakarya Caddesi, Örmek İşhanı’nın 1. katındaki dükkânına taşınmış.

Şinasi Baba, 2016 yılı ortalarında yakalandığı amansız bir hastalığa yenik düşerek 27 Şubat 2017 günü sevenlerine ve çok sevdiği mesleğine veda etti.

Sevgili Baydın’ın 1964 yılında yaptığı evliliğinden 3 çocuğu olmuş; üçü de üniversite mezunu ve şu anda çalışıyorlar.

Şinasi Ağabey, mekânın yıldızlar olsun!
Hoşça kal!

Not: Katkılarından ötürü Sayın İrfan Baydın,  Kemal Özbıyık ve Güner Yalçın’a çok teşekkür ederim.

Fotoğraf: Rasim Yılmaz