Rasim Yılmaz

l.BÖLÜM
20 Kasım 2017
rasimyilmaz08@hotmail.com

Yazının başlığı bile insanın içini karartan türden bir sözcü;k ama ne yapalım ki bu bizim kaderimizmişçesine doğumumuzdan ölümümüze kadar bir türlü yakamızı bırakmayan kendi gerçeğimizdir “göç ve sürgün”.

Geçmişten beri iktidarlar ve iktidarlar adına sözde Artvin’i temsil eden siyasiler, Artvin’e yatırım yapılarak nüfusun yerinde tutmak yerine, üç beş Artvinliye başka illerde iş bularak Artvinlinin sorununu çözdüklerini zannetmişlerdir. Bugünün iktidarları ise, istihdam, eğitim, sağlık, sanayi, tarım, turizm ve göç gibi hayati sorunlarda yapabilecekleri bir şeyleri kalmadığı içindir ki kitleleri milli ve dini duygularıyla elde tutmanın gayreti içindeler. Bu, bugün böyle iken aslında dünde çok farklı değildi.

Sanayisi olmayan, tarım için yeterli toprağı bulunmayan Artvin’de 1945’lerde başlayan göç kervanına çareyi okumakta bulan genç nüfusta eklenince Artvin göç veren bir il durumuna gelmişti. 12 Eylül 1980 askeri cuntasının, halka yönelik aşırı baskı ve zulümlerinden ötürü okusun ya da okumasın gençlik bir an önce kaçıp canını kurtarma telaşına düşünce bu kez Artvin’de yoğun bir beyin ve gençlik göçü yaşandı. Bununla sınırlı kalmayıp süreç içerisinde  Artvin her geçen gün kan kaybetti ve etmeye de devam ediyor. Bu durum giderek Artvin’in hızla boşalmasına neden oldu. Bugün Bursa’daki Artvinli nüfusu 500 bini geçmişken, Artvin’de başta Ardanuç köyleri olmak üzere, 3-5 haneye düşen, hatta hiç insan bulunmayan köyler oluştu.

Bu sadece Artvin’de böyle sanılmasın; yanlış politikalar yüzünden ülkenin genelinde durum pekte farklı değildir. Tek fark yıllardır söylediğimiz üzere Artvin bilerek, isteyerek planlı bir şekilde insansızlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Sonuç;  örneğin İstanbul’da 15 milyon insan dar alanda sıkıştırılmış, yaşanılamaz hale getirilmiştir.  Dediğim gibi diğer taraftan ise on binlerce köy harabeye çevrilmiş durumdadır.  Köylerin bu hale getirilmesinde son 15 – 20 yıldaki yanlış politikalardan biri de okullardaki taşımacılık sisteminin uygulamaya konmasıdır. Yine köylerden sağlık ve Orman hizmetleri gibi hizmet birimlerinin, bazı yerlerden adliyelerin kaldırılması, “sağlıkta devrim yaptık”  denmesine karşın Artvin de hiçbir ciddi sağlık yatırımı yapılmamış, üstelik Ardanuç Devlet hastanesi bir sağlık kabinine dönüştürülmüştür. Bugün en ufak sağlık sorunu olan biri vatandaş Rize, Trabzon ve Erzurum’a gitmek zorunda kalırken, birçoğu da yola çıkmışken büyükşehirlerde derdine derman aramaktadır. Yaşam koşulu daralan halk ister istemez çareyi göçte bulmuş, böylelikle köyler, yaylalar boşalmış, dün nüfusa yetmeyecek kaygısı yaşanırken var olan tarım arazileri de erk edilmiş durumdadır. Bunu bile doğru yönetemeyen iktidar, son kadastro çalışmalarıyla köylünün elindeki arazilerinin bir kısmını “tarım arazisi vasfını yitirmiş” gerekçesiyle zorla ve hile ile ormana bırakmaktadır. Düşünsenize Artvin’de % 52 olan orman arazisi son on yılda % 57’ye çıkmış. Bu % 7’lik artış nerden geldi dersiniz? Süratle bu yanlışlardan vazgeçilmediği sürece köylerin durumu giderek daha da kötüleşecektir.

Diğer taraftan barajlar Artvin’e büyük zarar vermiştir. Barajların ülkeye ne kadar faydalı olduğu anlatıldığı gibi olsa bile ki değil;  bu durum barajların Artvin’e verdiği zararı ortadan kaldırmıyor. Bu havzada Mayıs’ta başlayan meyve mevsimi Kasım’a kadar devam ederken bugün havza civarında sebzecilik, meyvecilik ve tarım bitirilmiş durumda. Barajlar kâğıt üzerinde çok büyük yatırım gibi gözükse de istihdam alanında bir getirisi olmamıştır. Barajlar göçü hızlandırmıştır. Köylerin bir kısmı baraj suları altında kalırken, köylüler aldıkları üç – beş kuruşla oradan oraya savrulup perişan olmuşlardır. Yusufeli ise tamamen kaldırılmaktadır.

Sadece bunlarla da sınırlı değil elbet ki! Cerattepe maden işletmeciliği başta olmak üzere onlarca HES ve taş ocakları Artvin’i yaşanmaz hale getirmeye, Artvin’i insansızlaştırmaya çalışılmaktadır. Düşünün “barajlar kenti” denilen bir yerde sürekli elektrik kesintileri bile halkı canından bezdirmeye yetmektedir. Kısacası Artvin ve Artvin halkı çok yönlü bir saldırı altındadır. Artvin yaşanılır olmaktan çıkarılarak boşaltılmak istenmektedir. Ama bunu yaparken açıktan Artvinliye “burayı terk edin” denmiyor. İnsanların yaşam alanı daraltılarak göç etmeye yani “gönüllü sürgüne” zorlanıyor.

(1.BÖLÜMÜN SONU – DEVAM EDECEK – GELECEK BÖLÜM: ZORUNLU VE GÖNÜLLÜ SÜRGÜN)