Özer Topçu
ozer@yolcuhaber.net

Siyasi gözlemlerimde yanılma payım çok çok azdır. Hiç mütevazılık göstermedim ömrümde, şimdi de göstermeyeceğim.
İstanbul Belediye başkanlığı seçim kampayalarına dair ana gözlemim şudur;
Devlet Bahçeli çulu İstanbul’a seremedi.
Sahip, buna izin vermedi.
Onu Ankara’ya bağladı.
AKP, şu an PKK ile MHP arasına sıkışmış durumdadır.
PKK’ya rağmen, daha doğrusu Abdullah Öcalan’a rağmen, bu seçimde HDP, İmamoğlu’na oy verecek.
Bu iki farklı tutum başlı başına bir konu, bunu geçiyorum.
AKP’nin seçime dair tutarlı politikası yok. RTE, bütün ilçelerde miting yapacağını açıklamış olsa da, bunun akıllıca olmadığını gördüğünü düşünüyorum. Bunun yerine bir kaç kalıcı reformlar (askerlik gibi, reform olmadığını biz biliyoruz) yaparak, İmamoğlu’nun bırakın belediye başkanlığını almasını, bizati kendisine rakip görünme halini ortadan kaldırmak için, Binali Yıldırım’ı daha çok çalıştıracaktır. 31 Mart seçimlerinde yürüttüğü yanlış politikayla İmamoğlu’nun çıtasının daha yükseğe çıkmasına katkı sunmuştur. Bu seçimde AKP Başkanlığından çok, cumhurbaşkanı kimliğini öne çıkartan bir politika izleyeceğini düşünüyorum.
İmamoğlu ise,  şu ana kadar uyguladığı stratejiyi hemen şimdi değiştirmeli. Artık tekdüze haline evrilmeye başlayan bu strateji, onu halk ile çok daha muhatap edecek ve bir yığın hata yapmasını arzulayan iktidarca, sabote edilerek gözden düşürme taktiklerine muhatap bırakılacaktır.
İmamoğlu’nu artık Türkiye tanıdı. Bundan böyle biraz halka dokunma eylemini bırakmalıdır. Uzaktan görünebilir adam olmalı ve çok iyi korunmalıdır. Bu taktiği hemen şimdi uygulamalıdır.
Onu görmek için çıldırsın insanlar. Sokak sokak gezme sürecini bitirmelidir.
Büyük konvoylar ve büyük mitinglerin zamanı gelmiştir. Edirne tarafından İstanbul il sınırından, Gebze’ye kadar büyük bir konvoy düzenlenmesiyle, yol boyu kalabalık insan kitleleri onu selamlıyor, el sallıyor olması kampanyaya milyonlar katılmış olacaktır.
Trabzon, İzmir, Ankara, Diyarbakır, Adana gibi illeri ziyaret ederek bir büyük rüzgar estirilebilir.
Recep Tayyip Erdoğan’a, sayın cumhurbaşkanım yerine, AKP başkanı demelidir. Cumhurbaşkanlığı yapmayan birisine bu hitap taviz vermek olarak algılanmaktadır.
Cır cır basınının açık oturumlarını red etmelidir.
1928 ABD büyük ekonomik krizini genç Türkiye Cumhuriyetinin devletçilik politikasıyla aştığını ve Recep Tayyip Erdoğan İktidarının ülkemizi sürüklediği bu ekonomik uçurumdan da ancak devletçilik politikasıyla çözüleceğini, altı oka 1923 Yılında ne kadar ihtiyaç varsa, bu gün de o kadar ihtiyaç vardır. Altı ok, altı ilkedir. İlkesiz yönetimlerin panzehiri altı oktur. Bunlar da bir taraftan anlatılmalıdır. Unutmayalım CHP, altı ok ile ancak var olacaktır. Liberalizm ve neoliberalizm bu ülkeyi sömürgeleştirmekten başka işe yaramayacaktır. Zaten yaramadığı için de patatese, soğana, samana muhtacız !