Özer Topçu

Batıdan memleketimize giderken Karadeniz Sahil Yolunu kullanırız. Özel araçlarıyla gidenler Erzurum -Ardahan güzergahından gidenler de yok değil.

Uçakla gitmek için ise Trabzon, Batum ve Kars Hava alanları kullanılır. Kışın Sahara Geçidi tehlike arz ettiğimden pek Kars Hava Alanı tercih edilmez.

Yolculuklar genellikle şehirler arası otobüsler ile yapılır. Son yıllarda özel araçlarla gidenlerin sayısı da epeyce çoğaldı. Ben de bu yolculukların hepsini yatmışım. Benim yolculuğum Ankara- Artvin arasında geçmektedir. Malum Ankara bozkırdır. Biz ise yeşil bir vahanın içinde doğmuş ve orada büyümüşüz.

Dolayısıyla geldim sevmedim, hala sevemedim. Ama ekmek kapısı dedik, bir daha geri dönmedik. Çok pişman olduğumu söylerim yer yer ama, köy işlerinden de pek çaktığım söylenemez. Babam hep derdi zaten ”Senin adam olacağın yoktur, bari oku da kendini kurtar” Ben ise babamın gösterdiği bu yolların ikisini de yapmayarak kendime üçüncü yol buldum. O yolun adı Devrimci Yol idi. dolayısıyla ne adamakıllı okuyabildik, ne de rençber olabildik. Kendimizi kurtarmak yerine bu koca halkı kurtarmaya koyulduk. 12 Eylül faşizmi de bizi tuz buz edince işte bu bozkırlara böylece serpilmiş olduk. Geldikten sonra ilk 20 Yıl memlekete pek gitmezdim. Bu gitmeyiş beladan uzak kaçmak içindi sanıyorum. Çünkü bizim köyün faşistleri bir eylem tertipler ve bir kaç da yalancı tanık bularak beni kodese attırıyorlardı. Bir defasında benim köye gittiğimde iki adet bomba süsü verilmiş pankart ve etrafa afişleme pullama yaparak etrafa asmışlardı. Bu işi aleni köy kahvesinde yapmışlardı. Sonra gözaltı, işkenceler ve kendi yurdunda tutsak edilmek. Bu tertibi eski bir orman muhafaza memurunun talimatıyla yapılıyor ve yapanları da isim isim biliyorum. Bu kişi 12 Eylül den önce de köyümüzdeki halk evini yaktırmıştı. Ancak bunun kimin yaktırdığını ve yakanın kimler olduğunu 12 Eylül den sonra öğrendik.

Bu zat; Hasan Ekinci’ye yalamalık yaptığı için, memur yapacakları kişileri bu zat belirliyor, Hasan Ekinci (o dönemin orman bakanı)’ye paslıyor, o da bu kişileri
memur yapıyordu. Dolayısıyla gençler bu adama göbeklerinden bağlıydı. Tam bir mafya çetesi gibi çalışan Hasan Ekinci şimdi AKP’den şikayetçiymiş. Oysa Şavşat’da çok
entrikalar çevirdiler. Bu çeteye rağmen Şavşat hep devrimcilerin kalesi olmuştu. Köye az gitmem bundandı sanırım. Ben gidince de bunların bir çoğunu uyku tutmuyormuş zaten. Benim köyümde 12 Eylül faşizmine muhbirlik yapan en az 10 kişi vardı. Bir de ormancının talimatıyla eylem yapanlar vardı. Biz devrimciler ülkü ocaklarının olduğu bu köyü de örgütlendik ve o faşist işgali kırdık. Bu ormancı gibiler bize yalakalık yaparlardı bizde bir şey demezdik. Darbe olunca o yalakalar kahraman kesildiler birden.
Lafı Ankara’dan Artvin’e yolculuğa getirecektim ama olmadı, köye az gitmemi kimse anlayamayacaktı. Son 10 Yıldır hep gidiyorum. Benim en büyük bayramım Artvin’e gitmemdir.

Hiç bir dini, milli bayram beni bu kadar mutlu edemez. Her halimden mutluluğum etrafımdan sezilir böyle günlerde. Sungurlu ilk mola yerimizdir. Özel aracımla giderken bile ilk dinlenmemi Sungurlu’da yaparım. Çorum’a varınca bozkırı bizi yeşilin kucağına attığı yerdir benim için. En çok da Çorum’u geçmeyi severim.

Hele Havza’ya varmışsak orayı Artvin sayarım. Havza’dan Samsun’a kadar yol hep iniştir. Çakallı da omlet, sahanda yumurta yenilmeden geçilmez pek.

Eskiden Samsun’a girmeden denize sıfır noktaya kadar gidilirdi. Şimdi oralar binalarla dolduğu için Samsun’da pek denizi göremiyoruz. Samsun’a inince sola giderseniz Sinop’a, sağa giderseniz, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin’e gidersiniz. Solunuzda bazen hırçın bazen masmavi deniz, sağınızda yemyeşil ağaçlarla kaplı yüksek yüksek tepeler ve o tepelerin eteklerine aralıklarla serpiştirilmiş Karadeniz evleri. Hava açıksa yukarıda masmavi gök, kapalı ise  bulutla kaplı ve genellikle de yağmurlu…
Samsun’dan Hopa’ya kadar sahil boyunda hiç boşluk yok gibi. Sadece burunlar il veya ilçeleri bir birlerinden ayırır. O noktalar da pek yapılaşma yoktur.

Giresun Çavuşlu’da herkes Trabzon ekmeği alır. Yoluna öyle devam eder. Hopa’ya gelinince artık hepimiz kendi evimize gelmiş sayarız. Hopa’ya inince direk giderseniz
hopa merkezden geçer Kemalpaşa’ya, oradan Sarp sınır kapısına, oradan da Gürcistan’ın Acara eyaletinin Batum Şehrine varırsınız. Biz Hopa’dan sağa döner denize elveda ederek Hopa Cankurtaran’a  tırmanmaya başlarız. Gerçi şimdi Cankurtaran Geçidi’ne çıkılmıyor yapılan tünelden dolayı. Hopa’ya inince yeşil bir fırtınaya tutulmuşsunuz sanırsınız. Yolun solunda ıslah edilmiş dere, sağı çay bahçeleri ve inadına yeşil orman. Yeni yapılan Tünele Hopa’dan giriyor, Borçka’dan çıkıyorsunuz. Beş km. ye yakın uzunluğu var. Hopa ile Artvin arasında gidiş geliş yolu ayrı olan tek yoldur tünel.

Gerisi Tek yol çizgi ile bölünmüş yoldur. Hopa tünelinden çıkınca dereye paralel kıvrılan yolla iniş aşağı gitmek insana ayrı bir heyecan verir. Borçka’ya indiğimizde Çoruh nehri ile karşılaşırız.

Çoruh artık durgun akıyor deseler bile inanmayın çünkü Çoruh artık akmıyor.. Çoruh insanlığa küsmüş bir nehirdir. İnsanoğlu Çoruh’u kelepçeleyip tutsak etmiştir. Bu yüzden ilk fırsatta insanlıktan bunun intikamını alacaktır. Borçka’dan Artvin merkeze kadar solumuza ormanlık ve kayalıkları alır, sağımızdaki Borçka barajına kuş bakışı yolculuğumuzu sürdürürüz. Bu arada dört beş tane tünelden daha geçeriz.
Artvin Köprübaşı’na geliriz. Artvin Köprübaşı Çoruh Nehrine sıfır yükseklikte ve Artvin’in en dip noktasıdır. Artvin merkezi görmek için sağa ve yukarı başını iyice kaldırmamız gerekir.

Eskiden Köprübaşı bir kültür müzesi sayılacak tarihe tanıklıkları vardı. O Köprübaşı’nı yıktılar. Her şeyde olduğu gibi kent oryantallerinin yönettiği her yerde bu gibi yerler saldırı altındadır.

Artvin’den Şavşat’a giden bir devlet kara yolu yoktur. Deriner Barajı Köprübaşı’na oldukça yakındır. Barajın hemen dibindedir de diyebiliriz.
Şavşat’a gitmek için Barajın şantiye ve servis yolunu kullanarak Şavşat’a gideriz. Eskiden Çoruh Nehri boyunca giderdi Şavşat yolu. Şimdilerde o yollar barajın en derinliklerinde.
Dolayısıyla Köprübaşı’nın olduğu yerden ani ve çok virajlı bu servis yolu ile dağa tırmanırız. Epey rakım yapınca Deriner Barajı’na yukarıdan kuş bakışı şeklinde daracık ve çok virajlı yollarda ilerleriz.

Arabanızda mutlaka bir Karadeniz müziği çalıyordur. O doğa ile o müziğin uyumu dünyanın hiç bir şeyinde bu kadar net değildir. Takriben 10 km. gidince yeniden Çoruh Nehrinin kıyısına inilir ve  Deriner Barajı’nın ölü sularında boğdukları tarihi Berta Köprüsü’nün yerine yapılan ucube beton köprüden  karşıya geçilince, sağa giderseniz Ardanuç’a, sola giderseniz Şavşat’a gidersiniz.

Sağınızda dik kayalıklı ve ormanlık tepeler, solunuzda deli deli akan  henüz kelepçe vurulmamış Çoruh’un kolu…

Bir müddet sonra bir Köprü ile derenin öbür yakasına geçer nehri sağınıza alarak yola düşmek üzere kayalıkların altından süzülerek ilerlersiniz. Bura da yukarıdan her an
üzerinize kaya veya çeğil* gelme ihtimali vardır. Nihayet Soğuk Suya geliriz. Soğuk Su da meyve sebze pazarı vardır. Araçlar burada durur ihtiyaçlarını alır ve karşılar
tekrar yola koyuluruz. Takriben 20 km. sonra Şavşat’a varılır.

Şavşat doğal güzelliği ile dillere destan bir yerdir. Kırık arazisi var ve dağ taş ormanlıktır.

* küçük taş parçalarının su gibi akarak gelip yolu kapatması…