Herkesçe iyi bilinir. Evde kırılıp dökülenin hesabı sorulurken, suçlu olan çocuk,habersiz masumların şaşkın bakışları arasında, zırlamaya başlar, ben yapmadım diye. Fıtratında iğrençlik varsa da hiç haberi ve günahı  olmayan, kızdığı birine iftira atar.

Ömer Seyfetttin’in ünlü Kaşağı öyküsünü bilir çoğumuz. Bilmeyenler ya da unutmuş olanlar için, kısaca özetleyelim: İki kardeşten biri, atı, tımar edemeyince, çok kıymetli kaşağıyı taşla ezer. Suçlu, kaşağı imiş gibi. Suçu, kardeşine atar. Babası da  ağır biçimde cezalandırır, hiç bir şeyden haberi olmayan küçük Hasan’ı.

İftiracı velet, bu vicdan azabıyla yıllarca yanar kavrulur. Bu hikâye, Kaşağı’dan bu noktada ayrılır. Bu iftiracı provokatör kaltakta, pişmanlık duyup acı çekecek vicdan yoktur.

Yıllarca, Fetö’ye, şehvetle don indirmiş, makyajını yaptığı, bir erkeğin altına yatıp yuvasını yıkmış bir sürtük, en az kendi kadar ucuz, aynı hamurdan bir ucube ile suçunu bastırmak, yeni sahibine yaranmak için, kışkırtıcı bir biçimde çemkirip tehditler, iftiralar savurmuş.

Kimi gerçekten, kimi kerhen taşa tuttu, kızana gelmiş, çok kullanılmaktan paçavraya dönmüş kancığı. Aslında amacı da buydu. O fitne fücur aklıyla,  Fetö’ye ne kadar düşman, malum zata ne kadar sadık olduğunu duyurmuş oldu.

Her türlü akla, ahlaka, dine imana aykırı kahpeliği yapma cesaretini, kimden, nerden alıyor bu kuduz köpek sürüsü. Asıl sorun bu.

EL HAK VACİPTİR

Muhteris müfteri ve uzun elli
ezberi de arap işi ya lelli
fıtratından gelmektedir besbelli
yetmiş yedi düvelce de tescilli.

Öyle münkir münafığın
iflah olmaz bir fasığın
soy insana iftirası
nankörlüğün dik âlâsı

ateşle dolsun kucağı
tez günde sönsün ocağı
ülke azap hane oldu
canlar yakar bulaşığı

zat der ki halife olsam
hadi sen de şeyhülislam
ver katli vacip hükmünü
huşu ile bas mührünü

Bilal Kayabay