YÜZDE YÜZ DOĞAL YÜZDE YÜZ SAĞLIKLI”

Yusufeli Yokuşlu, Alanbaşı ve Köprügören köyleri geleneksel çeltik tarımını kesintisiz devam ettiriyor. Yusufeli Barajı nedeniyle ilçe merkezi ve bereketli topraklarının %90’nını kaybeden ilçe adeta şantiye alanına dönmüş durumda. Yusufeli bir kez daha yer değişecek ve ilçe tamamen sulara gömülecek!. Oysa bu muhteşem vadi milyarlarca yılda var olmuş ve bugünkü şeklini almış. 50 yıl enerji üreteceğim diye tümüyle yok edilmesi bir şey için her şeyin feda edilip yok edilmesi anlaşılır olmadığı gibi, inanılmaz bir acı ve affedilmez bir hatadan öte suç!.

Bir tarafta verimli olmadığı çoktan anlaşılmış, dünyada doğayı mahvettiği ve iklimsel değişikliğe neden olması nedeniyle yıkılan gereksiz devasa barajlar maalesef Çoruh Vadisi katledilerek yapılırken, bir tarafta dünyanın kılcal damarları derelerde yapılan ve niçin yapıldığı tartışma konusu HES’ler, öte yandan maden projeleri, konkasör tozları arasında adeta varoluş yokoluş savaşı veren Yusufeli Halkı bu durumda bile üretmekten, çalışmaktan geri durmuyor. Bereketli toprakları tohumla buluşturmaya devam ediyor.

 

YÜZDE YÜZ DOĞAL VE SAĞLIKLIDIR YUSUFELİ PİRİNCİ, KALİTEDE BİRİNCİ

Geleneksel çeltik tarımı bir süreliğine neredeyse tükenme, yok olma sınırına dayandı. Yokuşlu Köyü sakinlerinden Ayhan Kaleli emekli olduktan sonra köyüne dönerek boş kalan ekilmeyen arazileri ekmeye başladı. Pirincin merkezi olan yerlerden bile Yusufeli pirinci siparişleri geldi. Yusufeli İspir Vadisi’nde, alüvyonların oluşturduğu Çoruh’un bereketli alüvyal topraklarda doğal tarım, tüm Türkiye’nin dikkatini çekiyor.

Emekliliğin ardından Yusufeli’ne dönerek, can çekişmekte olan Çeltik tarımını yeniden canlandıran, köy halkına ilham veren ve onları bu tarımı yapmaya ikna eden Ayhan Kaleli, gelinen noktada üretici sayısının 5’e katlandığını ve boş arazilerin artık ekilmeye başlandığını, bundan büyük mutluluk duyduğunu söyledi. Konuyla ilgili olarak gazeteci dostlarını köyüne davet eden Kaleli, hem çeltik arazilerini gezdirdi, hem de bu tarımın nasıl yapıldığını anlattı.

YUSUFELİ MÜKEMMEL BİR İKLİM VE COĞRAFYADIR

Kaleli; “Yusufeli, coğrafya olarak mükemmel özellikler taşıyan bir yerdir. Hemen yanıbaşımız Erzurum.Türkiye’nin Sibiryası, en soğuk ili. Biz sınırıyız. Ama buradaki iklim tam tersi. Akdeniz iklimini bulabilirsiniz. Onun için Yusufeli’nde kavun, karpuz, zeytin gibi Akdeniz iklimi meyveleri yetişir. Bu paha biçilemez bir nimettir, bilene. Ben bunun kıymetini çok iyi bildiğim için emekli olduktan sonra köyüme dönerek terk edilmeye yüz tutmuş, Doğal Yusufeli çeltik tarımının yeniden canlanması için çalışma başlattım. Bakın şunu özelikle vurgulamak isterim. Burada köy halkının yeniden başarabileceğimiz ve ürünümüzün sağlıklı bir şekilde sofralara ulaştırmada sıkıntılarımızı aşacağımızı, başaracağımıza olan inançları bugün bizi çok güzel noktalara getirdi.

 

“YUSUFELİ ÇELTİĞİ %100 DOĞALDIR!”

Yusufeli Çeltiğinin özelliği; tamamen geleneksel tarım olması. Değişen tek şey, öküz gücü yerine traktör yada patpat denilen motorlarla ekim yapmamızdır. Bunun dışında tohumumuz “ATA TOHUMU”dur. Bu topraklara suni gübre girmedi, girmeyecek. Köyümüzde aynı zamanda hayvancılık ta yapılmakta. Köyümüzde bugün 450 baş büyükbaş hayvanımız mevcut. Bu hayvanların gübresi, topraklarımıza sağlık ve bereket katıyor.

Ürünümüz yüzde yüz doğaldır, “Temiz tarım” modern deyimle, “ORGANİK TARIM”. Evet, bizim ürünümüz, tohumundan, toprağına, gübresine kadar %100 organiktir. Bakmayın başkalarının torbasına “organik” yazdığına. Nasıl üretildiğine bakın. Bizim tarlalarımız, kapılarımız herkese açık. Gelsinler, görsünler. Zaten Yusufeli pirinci sofranıza geldiğinde farkını, tadını yaşayarak görürsünüz. “Yusufeli Pirinci” kendiliğinden marka oluşturmuş mükemmel bir üründür. Alanbaşı, Köprügören ve Yokuşlu Köylerinin bulunduğu havza artık tamamen faal olan, ekilen Çeltik alanıdır.

“YUSUFELİ PİRİNCİNİN PAZAR SIKINTISI YOKTUR!”

Çeltik tarımı zahmetli, zor bir iştir. Eğer, pazarlama alanında sıkıntı olursa ve geçindirmede yetersiz kalırsa kimse yapmak istemez. Bu her ürün için öyle değil mi? Şimdi, fındık, çay, para etmeze satılmazsa vatandaş niye o kadar zahmete katlansın ki?

Yusufeli pirincinin pazar sıkıntısı yok. Bizim ürünlerimiz yetmiyor, yettiremiyoruz. O kadar çok isteyen var ki, çoğundan özür dilemek zorunda kalıyoruz. Bu yıl size pirincimizi ulaştıramadık diyerek. Kimseden hiçbir şey istemiyoruz.

“ATATÜRK’ÜN ÇALIŞMAYLA İLGİLİSÖZÜ ÇERÇEVELETİLİP HER YERE ASILMALIDIR!”

Daha önce çok köy pirinç ekerdi. Şimdi 3 köy kaldı. 350 dönüm alanda Gördüğünüz alanda yaklaşık 350 dönümlük pirinç tarlaları mevcut. Burada 60 yıldır çeltik tarımı yapan Osman amcam tarlasını hiç terk etmemiş. Adeta küller içinde saklı kıvılcım gibi hep çalışmış. Bugün her yerde pirinç tarlaları faaliyete geçmiş durumdKendimiz üretiyor, kendimiz hasat ediyor, kendimiz değirmenlerde ayrıştırıp, paketleyip, tüketime hazır hale getirip sofralara ulaştırıyoruz. Çalışmanın, üretmenin büyük hazzını, mutluluğunu yaşıyoruz. Atatürk bir sözünde ne güzel söylemiş; “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”Bu söz çerçeveletilip başta Tarım Bakanlığı olmak üzere muhtarlıklara, valiliklere, kamu kurumlarına, köy odalarına, büyük tabelalara yazılıp görünen her yere konmalıdır. Yusufeli insanı çalışkandır. Bu Çeltik tarlaları çalışan köylülerimizin alınteridir, emeğidir.a. Bu yıl ortalama 50 tonun üzerinde pirinç üretebileceğiz.

YUSUFELİ’NİN DOĞASI VE TARIM ALANLARI MUTLAKA KORUNMALI

Adeta şantiye alanına dönen ve toz içinde kalan Yusufeli doğasının mutlaka korunması gerektiğine de vurgu yapan Kaleli; “Biz, tarım alanlarımızı ve bereketli topraklarımızı korumak zorundayız. Toprak kutsaldır. Toprak vatandır. Bizde iki şekilde toprak el değişebilir. Biri, savaş yoluyla, diğeri miras yoluyla. Sağ olduğunuz sürece bir şekilde yaşarsınız. Ama topraksız yaşayamazsınız. Dünyada gördüğünüz ne varsa hepsi topraktan gelir. Onun için toprağa saygılı olacaksınız. Toprağı koruyacak, sahip çıkacaksınız. Derelerimizin tamamına HES yapmak zorunda değilsiniz. Su ve toprak ruh ve beden gibidir. Birbirinden ayırdığınızda ikisi de ölür. Sularımızı kirletmeyin. Su da kutsal bir yaşam kaynağı. Dünyada artık adı konmamış,“su savaşları” yaşanıyor.

 

“DÜNYA AÇLIK TEHLİKESİYLE KARŞI KARŞIYADIR!”

Bugün dünya açlık tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bugün corona denen illet bize gösterdi ki toprak en büyük zenginliktir. Toprak şifa kaynağıdır. Toprak yaşamın, var olmanın, sürdürülebilir hayatın en büyük garantisidir. Bu açıdan bakıldığında; ben coronaya teşekkür ediyorum. Coronavirüs aslında kolayca ortadan kaldırılabilecek bir virüs. Temas etmeyeceksiniz, sosyal mesafeye dikkat edip, temizliğe azami önem vereceksiniz. Yani pis olmayacaksınız. Temizlik zaten bizim en önemli farkımız değil miydi?

ÜRETEN TÜRKİYE MODELİNİ YOKUŞLU’DAN BAŞLATTIK!”

Son olarak; Üreten bir Türkiye Modelini oluşturmamız lazım. Biz, Yokuşlu Köyü Modeli ile adımlarımızı attık. Burada dayanışma var, imece kültürü var, birlik var, çalışmak var. Çalışmak, üretmek de bir ibadettir. Yüce Allah, “Çalış Kulum Vereyim”der. Dikkat edin, çalışana diyor. Ben müslümanım deyip cennet garanti sanıp yan gelip yatamazsın. Maalesef İslam Ülkeleri böyle bir gafletin içinde, üçüncü dünya ülkeleri olarak yaşıyorlar!. Çalışmayan, üretmeyen ülkeler batar. Nereye kadar?

Coronadan sonra o ülkelerde ürün satmazsa ne yapacağız? Tarım ve hayvancılık aynı anda gider. Biri olmadan diğeri olmaz. Bakın Şeker Fabrikalarımız satıldı.

Oysa o fabrikalarda şeker üretildikten sonra hayvan yemi de üretiliyordu. Şimdi her şeyi şekeri de yemi de dışarıdan almak zorunda kaldık. Otu, eti, her şey dışarıdan geliyor. Onlarında ne kadar sağlıklı olduğu şüpheli? Bir çok hastalıklı hayvan geldi. Bizim tarım alanlarımız, yaylalarımız, köylerimiz, meralarımız sadece Türkiye’yi değil, dünyaya ihracat yapacak kadar bereketlidir.

“UNUMUZ, YAĞIMIZ, SUYUMUZ VAR.O HALDE NEDEN HELVA YAPMIYORUZ?

Hollanda Konyamız kadar, ihraç ettiği tarım ve hayvancılık ürünleriyle Türkiye’yi 5’e katlıyorsa, şapkamızı çıkarıp şöyle bir düşünmemiz gerekmiyor mu? Tarım ve hayvancılıkta Kendi kendisine yetebilen 7 ülkeden biriydik. Şimdi her şey ithal.
Tekrar kendi kendisine yeten geçmişte gerçek olan ama bugün masalsı gelen 7 ülkeden biri olabiliriz. Çünkü, topraklarımız aynen duruyor, insan gücümüz, üstelik teknolojik makineler işi kolaylaştırıyor. O halde çok bilinen, bugün anlamı daha da büyük ve net olan şu soruyu sorup bitirmek isterim; Unumuz, yağımız, şekerimiz var. Neden Helva yapmıyoruz?