Boşuna demiyorum “Sen Bize Benzeme Baro” diye.
Çünkü biz mali müşavirler üzerinde denenen nispi temsil sisteminin daha beteri barolar üzerinde denenmek isteniyor. Hatta onlara çoklu baro uygulaması getirilmek isteniyor. Duyumlarımıza göre isteyen istediği baroya üye olabilecekmiş. Bu bir meslek örgütünü bölüp parçalamanın bir diğer yoludur.

Tüm bu tehlikeleri fark etmiş olan avukatlar geçtiğimiz günlerde siyasi iktidarın bölüp parçalama, güçsüzleştirme girişimine karşı Türkiye’nin dört bir yanından kendi deyimleriyle “Savunma yürüyüşü” gerçekleştirdiler. Baroların bu eyleminin önü Ankara kapılarında polis barikatıyla kesildi. Avukatlar gece boyu yağmura, soğuğa ve korunma araç gereçlerinin engellenmesine karşın orada eylemlerini kararlılıkla sürdürdüler. Onları Anıtkabir’e yürümelerinin engellenmesi korku duvarlarının örüldüğünü gösteriyordu. Ancak yalnız değildiler. Kamuoyundan, meslek örgütlerinden destek aldılar.

Örneğin benim meslek odam Ankara SMMM Odası yöneticileri destek verdiler. Bu anlamda oda başkanım ve yöneticileri kutlamak istiyorum. Çünkü komşuda yangın varken karşıda çekirdek çıtlatarak seyretmek olmazdı. Ancak ne yazık ki aramızdaki bazı sıkıntılar hâlâ devam etmektedir. Öyle ki, bazı alanlarda mali müşavir meslek mensupları olarak avukatlık mesleğiyle kendi mesleğimizi kıyaslar olduk. “Onlar adliyelerde daha saygın ve etkinler, hatta bazı alanlarda bizim hakkımıza el atmışlardır, biz de en azından vergi mahkemelerinde, vergi dairelerinde etkin ve saygın olmalıyız” gibi serzeniş boyutundaki söylemler bir türlü bizim meslek örgütlerimizce eyleme dönüştürülemedi. Kendimizi kıyasladığımız avukatlar bir zamanlar bizim başımıza gelen düzenlemeler karşısında ayağa kalktılar. Çünkü biliyorlar ki bir mesleği saygınlığı, o mesleğin mensuplarının ve meslek örgütlerinin kendilerine ve topluma karşı sorumlulukları ve duyarlılıklarıyla ölçülür.

Benim meslek örgütüm yani üst birliğimiz TÜRMOB’un 1996 yılında yapılan birçok tartışmalar, eleştiriler sonucunda Maliye Bakanlığının kimi haksız uygulamalarına karşı Ankara’da düzenlenen “ANGARYALARA HAYIR” yürüyüşü dışında tüm örgütlülük sürecinde etkin eylemliliği yoktur. TÜRMOB, daha çok son on yılda (kendi deyimleriyle) tamamen “müzakereci” bir yol izlemişlerdir. Yani bir anlamda “teslimiyetçi” bir mücadele yöntemi benimsendi. SMMM ve YMM meslek yasasına konan nispi temsil seçim siteminin zararları fark edildiğinde alternatif meslek yasasını gündeme getirmek isteyenlere ise ”Hele bir durun, şimdi gündeme getirmeyelim AKP’nin mutlak çoğunluğu var elimizdeki haklardan da oluruz” denildi.

Oysa “korkunun ecele faydası yoktu”.

Barolar bölünmemeye kararlı olduklarını eylemleriyle gösterdiler. Ancak bir türlü bu birlikleri ele geçirememiş olmanın ezikliğini yaşayan, gücü elinde bulunduran siyasi iktidar, baro yapılanması ve seçim sistemini değiştirmekte kararlı görünmektedir. Özetle söylemek gerekirse yargıyı ve savcıyı neredeyse tam bir kontrol altına alan iktidar, öteden beri savunmayı da kontrol altına almayı amaçlamıştır.

Önceki bölümlerde belirttiğim üzere, nispi temsil seçim sistemi SMMM ve YMM odalarıyla üst birliklerinde uygulanmayan başlayalı yıllar oldu. Şimdi sıkıntıları dillere destan oldu. Ancak o günlerde yasa tasarı halindeyken bugünlerin görüldüğünü pek sanmıyorum. İşte bunu yaşamak istemeyen barolar direnç göstermektedirler.

Ülkemizde siyasi parti temsilcilerimize veya diğer kurum ve kuruluşlarımıza yönetici olacaklara oy verecek kitlenin, kendilerini temsil edecek olanlara oy vermelerini ve tercih haklarını kullanma özgürlüğünü yasayla engellemek gibi yasal düzenlemelerimiz vardır.

Bunun anlamı, temsil edilmesi gereken yerde kitleyi temsilcisiz bırakmaktır.

Bazı durumlarda ise insanlar seçileceklere/seçilenlere kerhen oy vermek durumunda bırakılmaktadır. Yani, istediğiniz azlıkta kişiye oy verme gibi bir tercihiniz ve şansınız yoktur. Seçim bir anlamda demokratik bir yöntem olduğuna göre, o halde bu da demokratik bir yöntemdir, denilmektedir!

Acaba öyle mi?

SMMM Gökhan DEDE