Karga Gak Demeden
08-09-2020
Ömer ŞAN 

          “Bindiler de çektiler gittiler o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara… O yiğitler, o her birisi kaplan örneği şahinler, o ceren gibi atlara bindiler de, başlarını aldılar gittiler. Bir daha, bir daha hiç gelmeyecekler. Hiç, hiç, hiç! Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. Şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. Bin iyiyi, bir kötüye kul eden…”

            Diyordu ya Yaşar Kemal, ‘Demirciler Çarşısı Cinayeti’ romanında…

            Neleri kaybettik, kendini de ve en son Erbil Tuşalp ağabeyi de… Ama ne demirin tuncu bitti ne insanın piçi azaldı. Hatta çoğaldı yavşaklıklarıyla…

            Bir korona belasıdır aldı gidiyor, hala nedir nasıl oldu kimse bilmiyor net olarak, ha bire onlarca teorem ve iddia, açıklamalar, fakat ille de saklanan gerçekler!

            ‘Demir sağlamdır ama kendi pası onu zayıflatır…’ Bunu unutmayın… Unutmayın ki, insanları da çoğunlukla yıkan, kendi negatif düşünceleridir, diye de ekleyin kenarına. Ve kurtulun negatif düşüncelerden…

            Şimdi öyle ki, koronavirüs vaka artışı dolayısıyla tedbirleri daha da artırmalıyız. Evet, hayat zorluklarla dolu. Diyor Ankara Kent Konseyi uyarı notlarında… ‘Zafer için kazanmak şart! Kendin için… Dünya için… Kazanmak için inanmak. Her şey senin elinde…’

            Virüs karşısında en büyük tedbir, gerekli önlemlerin alınmasıdır. Maske takmak, mesafe, hijyen kurallarına uymak virüsle mücadelede en büyük etkendir. Unutmayın, dert bizde, derman ellerimizdedir!

***

            Pazar günü tütün bunları yaşadığımız bu ülkede, milyonlarca öğretmen adayı, öğretmen olarak atanabilmek için KPSS denen sınava girdi. Öğretmen adaylarının girmiş olduğu sınavda kendilerine ‘Made in Germany’ yazılı kalemtıraşları dağıtıldı! Şu, ‘yerli ve milli’ciler ne düşünür? Almanya sömürgemiz mi, yoksa bizi kıskanıyor mu?

            Çayda 3.sürgün dönemi başladı… Çaykur üreticiye dekar başı 400 kilo kota verdi, bize yok tabii. Sonra, çay alımlarına başladı ki pat diye dekara bir de 15 kilo kontenjan koydu… Ohhh, yarasın özel sektöre!

            Ne mi oldu, bakın…

            ‘Allah’ın verdiği çaya kota mı olur’ diyenler… ‘Allah’ın verdiği çaydan para alıyorsunuz, nankörlük yapmayın daha ne istiyorsunuz’ moduna girdi.

            Allah’ın hikmeti işte ki, yine aynı zatlar; yaş çaya verdikleri, ‘1 simit+1 bardak çay’ hesabı dahi karşılamayan 3.24 TL”lik fiyatı dahi çok gören, özel sektöre laf edemiyor oldular… ‘Özele ben karışmam’ da dediler.

            Vatandaşın kaç çocuk doğuracağına, sigarasına, fıtratına, yaşamının her noktasına, derelere, yaylalara, dağlara ovalara karışanlar, maalesef ki yaş çayda özel sektörün düşük fiyat politikasına karışmıyorlar!

            Peki ne oluyor… Bir çok üreticiye gitmiştir aynı sms… İşte size özel sektördeki son durum:

            “1- 3,3 TL brüt, Aralık 2021 ayı, 2- Resmi devlet fiyatı, Eylül 2021 ayı, 3- 2,95 TL brüt Ocak 2021 ayı, 4- 2,80 TL brüt haftalık ödemeli, 5- % 50’si kuru çay %50’si resmi devlet fiyatından haftalık ödemeli” şeklinde fiyatlandırma yapılır… Firma adı yazmaya gerek var mı?

            Bir de demokrasi bocalaması var… Yada kandırmacası, lokomotif meselesinden…

            Hükümet uygulamaları ile Tele 1’in ekranları karartıldı. Süre 5 gün ama bu süre sonunda, sesi daha gür çıkacak, biliyorlar. Ve gün gelecek Tele 1’e onlarında ihtiyacı olacak. Tıpkı hak-hukuk-adalet gibi.

            Ancak bu durumun adı otokrasidir, demokrasi değil. Unutmayın !

            Adının başlangıcı ve hedefinde ‘Adalet’ olduğunu ileri süren bir siyasi partinin, etkin ve yetkin isimlerinin kendi egolarını tatmin için demokratik, sosyal hukuk devletini getirdiği durumun özetidir…

            Murat Büyükyılmaz, şimdilerde gazeteci ama eslen akademisyen… Ekim 2018’de ‘sakıncalı’ görülerek atıldığı akademisyenliğe, 2 Eylül 2019’da mahkeme kararıyla geri döndü, 3 Eylül 2019’da, yani bir gün sonra tekrar atıldı. Davayı kazanmasına rağmen ikinci davayı açtı ve 1 yıldır da o davayı da kazanarak işine dönmeyi yani adalet bekliyor.

            Kimsa yalandan yere lagaluga etmesun soğerum!

            Başka bir trajedi var önümüzde. Ankara Nallıhan ve Çubuk’ta, Düzce, Bursa ve diğer illerde ve son olarak Hatay Samandağ’da çıkarılan, devam eden söndürülen orman yangınları. Samandağ ne kadar değerlidir bilir misiniz, Nallıhan ormanları da…

            Memleketin ciğerlerini yok edenler kadar bu çığlığa duyarsız kalıp, gerekli çabayı göstermeyen yetkililerin de vebali var… Ama bu zatların fikriyatı, güzel olan ne varsa yok etmekten yana! Bu ülkeyi yönetemeyenler doğaya, iyiye, güzele hep karşı.

            Bakın, bir de 8 sene öncesinin serzenişi var önümüzde Derelerin Kardeşliği Platformu’nun… Onlarca yıldır uyarıyor, mücadele ediyor, aklın ve bilimin, yasalar ve hukukun ve yaşama hakkının üstünlüğünü vurgulayarak, yapmayın, diyoruz…

            Derelerin hali ortada, yaşanan afetler, felaketler… Kimin suçu peki?

            Ölen yoksullukların mı, topraklarına sahip çıkmaya çalışırken toprağa gömülen köylülerin mi, suya-sele kapılan kadın ve çocukların mı suç?

            Suyu tünellere hapsedip, kelepçeleyen, dereleri ve doğayı terbiye etmeye çalışan, yapılaşma/imar izni verenlerin, tarım ve orman arazilerini, meraları/yaylaları vasıflarından çıkaranlar mı suçlu?

            Allah’ın işi mi yoksa?