Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Anayasa değişikliği ile ilgili halkı bilgilendirmek için karış karış Anadolu’yu geziyor. 21 Madde halinde hazırlanan 3’ü mecliste tırpanlanan Anayasa değişikliği maddelerini tek tek inceleyerek, neler getireceğini en yetkili kurum ve kişi olarak açıklıyor, anlatıyor.

Anayasayı, hukuku avukatlar kadar kim bilebilir ki? Keşke bu değişikliği önce bu uzman insanlarla müzakere etseydiniz? Madde madde uzlaşı sağlasaydınız. Referanduma bile gerek kalmayabilirdi. Ama 2-3 kişiye yazın bir anayasa deyip, daha sonra gece yarıları tekme tokat zorla meclisten geçirip, apar topar referandum tarihi belirlemek, yangından mal kaçırır gibi acele davranmak, bugün maalesef sıkıntılara neden oldu.

Barolar Birliği’nin bu değişikliğin neden olacağı geri dönülmez tahribatları anlatmasına Cumhurbaşkanı tepki gösteriyor. Bunu da canlı yayında açıkça söylüyor. Halen yürürlükte olan yasaya göre Cumhurbaşkanı’nın i evet ya da hayır diyen vatandaşlara eşit mesafede durması ve bir büyük olarak referandumun en güzel şekilde adil bir şekilde yapılmasını sağlama görevi vardır.

Cumhurbaşkanı direk taraf olabiliyor. Bu durumda obdustmanlığı kim yapacak bu ülkede?. Halk haksızlık ve yanlışlara maruz kaldığında kime başvuracak? Anayasa değişikliğindeki 18 maddeyi analiz haliyle yani uzmanların net olarak bu değişikliğin nereye varacağı bilgilerinden habersiz, özellikle de “evet”çi kesim neredeyse bilmiyor. Çünkü onlar muhalifleri asla dinlemiyor. Zaten TV kanalları ve basın neredeyse %90 iktidarın emrinde!.. Ama büyük bir oranda kararsız yurttaşımız var. Bunların Hala kafası karışık… Referanduma gittiği halde benim oyum Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a diyor!.. Oysa referandum sistem ile alakalı Bu ne bir kişi, ne bir parti seçimi değil. Ülkenin yönetim yapısı kökten değişiyor!..

Bunu Feyzioğlu anlatmayacak da kim anlatacak? Geçenlerde Artvin’de Memur Sen’e bağlı Diyanet Sen’in evet kampanyasını anlatan paneli dinledim. Bir tane Anayasa maddesini okuyup, onun nasıl uygulanacağını anlatmadılar. Zaten anlatmasını da beklemiyorum.

Diyanet Sen Genel Başkanı konuşmasının sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hocalara karşı çok saygılı olduğunu anlatan bir anısını anlattıktan sonra ömrüne bereket diledi. Bir daha Camilerin samanlık ve ahır yapılmaması için Evet oyu istedi!. Ezanlar susmasın diye evet oyu istedi!. Yani evet için gerekçeleri bunlar.. Sanki Camilerimiz dediği gibi, sanki ezanlar okunmuyor,

Müslümanlar camiye gidemiyor, namaz kılamıyor!… Ha bu arada bir devlet memuru din görevlisi Hayır paneline katılmış olsa onun başına neler geleceğini tahmin edebilirsiniz!. Ama Diyanet-Sen’in bu paneline il müdürleri, din görevlileri gelmişti. Gelmeseler yine işleri sıkıntılı olacağını da biliyorum..

Oysa o çarpıtılmış ve maksatlı olarak bugün halka anlatılanlar, Birinci Dünya savaşı, Kurtuluş Savaşı, İkinci Dünya Savaşı yani savaş yaşandığı yıllarda olduğu söylenir. Ama asla onun anlattığı gibi değildir. Yılmaz Özdil 2012 yılında dönemin Başbakanı’nın konuyu yeniden dillendirmesinin ardından şu yazıyı yazmıştır;

Başbakan açıkladı:“Camiyi ahır yaptılar.”

Nerede? İzmir Seferihisar’da. Ne zaman? 1936’da. Atatürk zamanında mı? Atatürk zamanında.

Kanıt? Belge gösterdi. 20 Nisan 1936 tarihli. Cumhuriyet gazetesi. “Bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış” başlıklı haberin kupürü.

O caminin bulunduğu köyün ismi, Düzce… Küçücük, yemyeşil, şirin bi köydür. Eski adı, Hereke’ydi. Heraklia antik kentinin üzerine kurulduğu rivayet edilir, ismi ordan gelirdi. Osmanlı döneminde nüfusunun yüzde 60’ı 70’i Rum’du. İşgal sırasında neredeyse hiç Türk kalmadı. Sene 1922, hoş gelişler ola, Yunan denize döküldü, Seferihisar kurtuldu. Ufak ufak göç ettik, yeniden yerleşmeye başladık. Harabeydi. Galiba 60’lı yıllarda, adını Düzce yaptık. Sit alanıdır.

Şimdiiii… Gelelim belgeye. 20 Nisan 1936 tarihli, Cumhuriyet gazetesinde “Bu ne insafsızlık, Seferihisar’da tarihi cami ahır yapılmış” başlıklı haber var mı?

Var. Peki haberin içinde ne yazıyor? Şu yazıyor… “Seferihisar’ın Hereke Köyü’nde bir cami tahrip edilmiş ve ahır haline getirilmiştir. Müze müdürü, tahkikat yapmıştır. Verdiği malumata göre, kütüphane ve medresesi vardır. Kütüphanesinden eser kalmamıştır. Evren oğullarından Kasım tarafından inşa ettirilmiştir. Üstündeki Arapça yazıya göre, 641 yıllık olduğu anlaşılmıştır. Osmanlı-Türk stilindedir. Tahribata rağmen, geriye kalan kısmı muhafaza edilirse, kıymettir.”

Yani? Camiyi ahır haline getiren, CHP değil, işgal sırasındaki vandallıktı.

Türk nüfusun seneler süren yokluğunda, caminin insafsızca ahır haline getirildiğini tespit eden ve bu bilgiyi Cumhuriyet gazetesine veren, bizzat, CHP’nin İzmir Müze Müdürü’ydü. (Antik bölge olduğu için, Müze Müdürü tarafından tespit edildi… Cami ibadete açık olsaydı, 1936’da ahır yapılsaydı, teee 1924’te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tespit edilirdi.

Diyanet’in haberi bile yoktu, çünkü, senelerdir cami olarak kullanılmıyordu, ibadete kapalıydı. O nedenle, arkeolojik sayım yapan Müze Müdürü tarafından bulundu.)

(Kaldı ki, İzmir’de camiyi ahır yaptılar dedikleri dönemde… Diyanet İşleri Başkanı olan, Börekçizade Mehmet Rifat Efendi “İzmir paye-i mücerridi” unvanını taşıyordu.) Bu sonuca nereden varıyorsun derseniz… 1936’da CHP tarafından ahır haline getirildiği iddia edilen o köydeki camiyi, 1936’da, bizzat CHP cami yaptı da, oradan varıyorum!

Kasım Çelebi Camii…

Metruk halde bulundu. Sadece antik ören yerlerinden araklanarak monte edilen sütun duvarı ayaktaydı. Revakları temizlendi. Minaresi onarıldı. İbadete açıldı. İnanmayan, zahmet edip Düzce Köyü’ne gitsin namaz kılsın, öyküsünü ahaliye sorsun.

Üstelik. Kupürün başlığını gösterip, içinde ne yazdığını anlatmayan iktidarlar, Menderes’ten Demirel’den beri “İzmir’de tarihi camiyi ahır yaptılar” sakızını çiğniyor ama…

İzmir Seferihisar’daki o tarihi caminin tarihi medresesini yeniden açmak da CHP’ye nasip oluyor!

Seçimi ezici üstünlükle kazanan CHP’li Belediye Başkanı Tunç Soyer, CHP tarafından ibadete açılmasına rağmen, CHP tarafından ahır yaptırıldı denilen Kasım Çelebi Camii’nin medresesini restore ettiriyor. Proje hazırlandı, Anıtlar Kurulu’na sunuldu, kabul edildi, kaynak tahsis edilmesi için İl Özel İdaresi’ne başvuruldu, bugün yarın inşaatına başlanacak. Dolayısıyla…

Söz konusu kupürün sadece “bu ne insafsızlık” tarafı doğrudur. Mustafa Kemal Atatürk’ü camiyi ahır yaptıran kişi olarak göstermek… Hakikaten insafsızlıktır. Gerçekleri saptırıp yalanlarla bu şekilde oy istemek hem İslam adına, hem insanlık adına haksızlıktır, insafsızlıktır. Dinimizde en büyük günah yalan konuşmak ve kul hakkı yemektir… Bunu bilenler bile bile siyaset için bunu yapıyorsa tuz kokmuştur!..

ESEN KALIN