Reyiz, durup dururken kendisinden hiç beklenmeyecek bir şey yaptı. “Siyasi hayatımda hiç aldatıladlan olmadım” dedi. Doğruyu söyledi…

Zaten, daha önce bir kaç yerde ve bir kaç kez, “aldatıldım, aldatıldık, rabbim ve milletim beni affetsin” derken  samimi değildi ve kimse de inanmamıştı buna.

“ Her şeyi bile istiye yaptım” dan başka bir anlama gelmeyen “ hiç aldatılan olmadım” demek;ne  samimi bir itiraf ne de  tevilli ikrardır…  Devri iktidarında  yaşanan  her şeyin  kendi irade ve icazeti ile  gerçekleştiğini, FETÖ denen örgütle  de, aynı irade ve ic azetle ortak hareket edildiğini açık seçik  bir dille  kamuoyuna deklere  etmektir… Malumun ilanıdır…

Tam da bu nedenle 15 Temmuz darbe girişimi haklı olarak kafa karşıklığına neden olmaktadır. “Kontrollu bir darbe” olduğunu iddia edenler, yada “bile bile yol verilmiş bir darbe” diyenler var. Ben her ikisinin de ihtimal dahilinde olabileceğine inananlardanım. Elimde her hangi bir kanıt yok. Sadece yaşananlara bakarak oluşan bir kanaat benimkisi…

İşte benim gördüklerim ve duyduklarım..

******

Cumhurbaşkanı, darbeyi eniştesinden duyduğunu söylüyor. Oysa o gün öğle saatlerinden itibaren askeri birliklerde bir hareketlenme olduğunun görüldüğünü başta kendisi olmak üzere itiraf eden başka yetkililer var. Yetmedi Albay rütbesinde bir asker, bizzat MİT’e giderek bilgi veriyor. Vazgeçtim önlem alınmasından bu bilgi Başbakan ve Cumhurbaşkan’ndan ‘sözümona’ bir sır gibi saklanıyor. Sözümona diyorum çünkü, bu ‘bilgiyi saklayanlardan’ hiç bir şekilde hesap sorulmadı…

******

Aynı gün, darbeden haberdar edildiği bilinen MİT başkanı, darbecilerin düğmeye basmasından 1-2 saat öncesine kadar Genelkurmay Başkanlığı’nda bulunuyor. Bu şahısa da o gün Genelkurmay’ da neden bulunduğu, kiminle ve ne konuştuğu sorulmadı…

******

Darbeciler harekete geçtikten sonra, saatlerce Genelkurmay Başkanı ortalıkta görünmüyor. Karargâhında darbecilere esir düştüğü söyleniyor. Acaba doğru mu? Doğruysa; meclisi ve polis özel harekat merkezini acımasızca bombalayıp 47 polisimizi şehit edecek kadar gözü kararmış darbeciler, ellerindeki o kadar önemli bir esirin canını neden bağışladılar.

******

İzmir Valiliğini kuşatacak olan darbeci askerilerin konvoyunun önü 3- 5 polis tarafından kesiliyor ve durduruluyor. Meclisi ve özel hatekat merkezini bombalayıp 47, başka yerlerdekilerle birlikte o gece toplam248 insanımızın canını alan o gözü kararmışlık, orada geri adım atıyor. 400 kişilik tam techizatlı askeri konvoy, tabancasında sadece 13 kurşun olduğunu söyleyen bir polis şefinin tehdidine boyun eğerek geri dönüyor. Ancak Kemal Sunal filimlerinde görülebilecek komik ve absürd “kahramanlık’ sahneleri ciddi bir darbe sırasında yaşanabilir mi????

******

15 Temmuz bu ülke için tam bir felaketti. Her hangi bir felaketi bir lütuf olarak hiç kimse gösteremez göstermemelidir de! 19 Ağustos deprem felaketi için zamanın Başbakan’ı Ecevit’in yada Cumhurbaşkanı Sezer’in, “bu bize Allah’ın bir lütfudur” dediğini duysaydınız ne derdiniz.?

******

Ama bu felaket için bu laf edildi. “Hamdolsun süreç içinde, normal zamanlarda yapma gücü ve imkânı bulamadığımız bir çok şeyi yapma imkânına da kavuştuk” denilerek ‘hamd-u sena’ ile de karşılandı bu darbe…

******

Mecliste kurulan Darbe  Araştırma komisyon başkanlığına  Eski FTÖ’cü bir Milletvekili seçilerek komisyon doğmadan kadük hale getirildi. Muhalefet milletvekillerinin bütün çabalarının önü kesildi. Başbakan’dan, Genelkurmay Başkan’nından MİT Müsteşar’ına kadar hiç bir önemli şahsiyetten bilgi alamadan apar topar komisyon çalışmalarına son verildi…

******

Bütün bunlara bakınca, özellikle de normal koşullarda yapılamayan bazı şeyleri ‘yapma imkân ve gücünü’ elde etmek üzere , bazı yerlerde dozu ve kontrolu biraz kaçırılmış icazi veya iradi bir olay mı? diye düşünmeden edemiyor insan…