Rasim Yılmaz
25 Aralık 2017
rasimyilmaz08@hotmail.comil
“Kalenin burcu muyam
Dil bilmez Gürcü’miyem.”
(Anonim Halk Türküsü)
Bu türkü, güzelliği yanında sanki bir ulusun dilinin unutturulmaya çalışıldığını dile getiren bir söz izlenimi uyandırmakta.
Bir gün Ankara kalesi içerisinde bulunan Paşa Konağında rahmetli Erkal Zenger’le Artvin üzerine sohbet ederken (anası Arhavili idi) bu türküden laf açıldı. Bu türküyü yine rahmetli Zeki Müren’in güzel okuduğundan söz ederken dedi ki: “1960’lar da Ulusta bir otelde yemekli Artvin gecesi yapıldı.Ben o gecede sunucuydum.Zeki Müren o geceye davetli olarak gelmiş ve ücret almadan şarkı söylemişti. Zeki Müren orda dedelerinin ‘Batum göçmeni’ olduğunu söylemişti ve kendisinin de ‘dil bilmez Gürcü’ olduğunu anlatmıştı.”
Daha sonra Sayın Süleyman Karadeniz’in Ankara Artvin Kültür ve Yardımlaşma Derneği (AKYD) başkanlığı döneminde kayıtlarda Erkal Zenger adına 1960 tarihli derneğe yapmış olan bir bağış makbuzunu bulduk. O makbuzu çerçeveleterek bir etkinlikte Sayın Zenger’e takdim ettik.
Geçtiğimiz 23 Aralık Cumartesi günü Ankara Artvin Kalkınma Ve Eğitim Vakfı Kültür-Sanat çalışmaları çerçevesinde edebiyatçı yazar Kevser Ruhi ile “Gürcü Kültürü ve Çoruh’a dökülen Öyküler” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını vakıf Başkanı Sayın Demir Akın’ın, sunumunu ise benim yaptığım söyleşiye oldukça kalabalık ve çok sayıda seçkin bir Artvinli izleyici katıldı. Söyleşi Artvin Evi Kültür – Sanat Merkezinde gerçekleştirildi.
Ayrıca söyleşiye Düzce Üniversitesi Gürcü Dili ve Edebiyatı Bölümünden akademisyen Nana Kacharava’ da katılarak bölgedeki diğer kültürler (Megrel, Çerkez, Kıpçak v.b) konusunda dinleyicileri bilgilendirdi. Zaman zaman katılımcılar da söz alarak konuyu zenginleştirici açıklamalarla katkılarını verdiler.
Söyleşinin bitiminde ise bir alt salonda (resim atölyesinde) Bekir Demir ve Tekin Pehlivan’ın akordeonu eşliğinde horon oynandı.
Kısaca 3 saat gibi uzun sayılabilecek bir zaman diliminde dolu dolu bir Artvin kültürü yaşandı.
Ve düşünün ki Artvin öyle bir il ki; birkaç dilin konuşulduğu, kırık havalar, bar, halay ve horonların ayrı ayrı kültür nüveleri olmasına karşın, aynı insanlar tarafından ve aynı anda bir arada oynanabilmekte. Bu da Artvin’deki değişik kültürlerin bir arada yaşamasının ayrılık sebebi değil, barış içinde kardeşçe bir arada nasıl yaşanabildiğinin göstergesi. Demek ki farklı diller ve kültürler bölen değil, güzelliğe güzellik katan zenginliklerimiz. Yeter ki iyi niyetli, hoşgörülü ve karşıkine saygı ve sevgiyle yaşlaşmasını bilelim. İşte Artvin insanı bu konuda da örnek alınacak bir olgunluk ve aydınlığın gururunu yaşamaktadır.
Ve buradan da şu sonucu çıkarabiliriz ki; “kendi kültürüne yabancılaşan topluluklar başkalarının kölesi olmaya mahkûm olacağı gibi, başka kültür ve etnik yapıları yok sayan, küçümseyen anlayışların varacağı durak ise; Nazi Almanya’sı örneğinde olduğu gibi şovenist, kafatasçı, ırkçı faşizm olacaktır.
Artvin Vakfı sürdürdüğü kültür- sanat etkinlikleri çerçevesinde bundan önce de geçtiğimiz Mayıs ayının başlarında araştırmacı yazar Sayın Ali ihsan Aksamaz ile “Laz” kültürü üzerine bir söyleşi gerçekleştirmişti. Gürcü kültürü üzerine yapılan bu söyleşide ben, Sayın Kevser Ruhi’nin anlattıklarını yazmayacağım. Bunun yerine hakkında edindiğim bilgi kadarıyla kısaca yazarımızdan söz etmek istiyorum.
KEVSER RUHİ KİMDİR?
Kevser Ruhi, Bakıkesir’in Gönen ilçesinde doğmuş. Lise ve ortaokulu Gönen’de, liseyi Tekirdağ parasız yatılı Öğretmen Okulunda okumuş.
1984 yılında Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiş.
Kendisine “nerelisiniz?” diye soracak olursanız Kafdağı’nın haberi olmasa da o, Batum göçmeni dedelerini anmasa Kafdağı’nın incineceğini söyleyecektir. Yani dedeleri Batum göçmeni ve Gürcü bir ailenin çocuğu. Yazarımızı ben ilk olarak geçmiş yıllarda Ankara AKYD’ de vermekte olduğu “Gürcüce dil” kurslarından tanıdım.
Edebiyatçı, yazar Kevser Ruhi, yazmaya küçük yaşlarda çocukça şiirler yazmakla başlamış. Ama hani çocuklar için söylenmiş bir öz söz vardır ya; “En büyük şans iyi bir öğretmenle karşılaşmaktır.” İşte Sayın Ruhi bu şanslı öğrencilerden birisi olmuş. Çünkü, onu özellikle yazmaya teşvik eden Türkçe öğretmeni Hüseyin Kantarcıoğlu imiş.
Yazarımızın yayınlanmış 4 adet kitabı bulunmaktadır.
Bunların ilki: 14 öyküden oluşan “Kehribar Kadınlar (2004)” adlı öykü kitabıdır. Düzenlenen bir yarışmada Seçici Kurul özel ödülüne layık görülmüş.
- kitabı; 13 öyküden oluşan, sanırım adını öykü içerisinde ki “Saçları deli Çoruh gibi avuçlarıma dökülen kadın…” cümlesinden alan “Saçları deli Çoruh” adlı öykü kitabı (2009).
- Kitabı; 11-15 yaş arası çocuklara yönelik “Renkli Türkçe Sinemaskop (2011).
4. Kitabı ise Yine çocuklara yönelik “Renklerin Uyumu (2012)” adlı öykü kitabıÇocuk kitaplarını okuma olanağı bulamadığım için içerikleri konusunda bir şey söyleyemeyeceğim. Diğer iki kitabı yukarıda da söylediğim gibi şiirsel bir dille yazılmış olmasından ötürü okumada oldukça kolaylık sağlaması yanında okuyucuda müthiş güzel bir öykü tadı bırakıyor. Her iki öykü kitabı da vefa, hasret, sevgi, aşk, ayrılık, kavuşma, mutluluk ve mutsuzlukların iç içe geçtiği öykülerden oluşuyor.
Kitaplar, kitap evlerinde bulunabileceği gibi internet aracılığıyla da edinilebilir.
Ayrıca yazarın birçok yazısı ve öyküleri değişik dergi, gazete ve kitaplarda yayınlanmış ve yayınlanmaya hazır çalışmaları vardır.
Yazarımıza bu çalışmalarında kolaylık ve başarılar dilerken, yukarıda sözünü ettiğim söyleşiye katılan tüm izleyici ve katkı sunan herkese çok teşekkür ederiz.