Karga Gak Demeden
28-01-2020
Ömer ŞAN

Depremler ve Fırsatlar!

“Yer yarılır,/ taşı toprağı alır/ Can olur, cana kıyar/ Zelzeledir Anadolu’da/ Van’da, Erzincan’da, Düzce ve Erzurum’da diyar…/ Elazığ’da, Malatya’da acır yürek, can yanar…”

Başımız sağolsun, ulusumuza geçmiş olsun…
Ama unutmayın ki, deprem kader değil… Ama Devlet her şeydir! Bu ulusun her şeyidir ve millet, her şeyi devletten bekler! Babadır çünkü! Anadır da.

Elazığ’da deprem oldu, yine felaket! Ama bu kez vicdan felaket!

Ondan önce Manisa’da ve Ankara’da yaşanan ufak ölçekli depremler ve sonrası Elazığ… Onun sonrası Malatya! Tam da bunun üstüne, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez yaptığı açıklamada, “Her şeyi devletten beklemek doğru olmaz, vatandaşlarımız tedbir almalı” dedi. Çok zekice ya!

Pek görmez bakan… Nereden bekleyecekler? Ay’dan, Mars’tan mı? Size maaş ödemek için mi var Devlet?

Yahu bunları arayıp bulmak, bulundukları görevlere getirmek çok büyük meseledur haaa… Devlet, ne için var… İşte bu her şey için! Onun için vergi vs alır ve size maaş öder… Anladunuz oni?..

Bakın hele ki, onlar yetmemiş… Elazığ ve Malatya depremlerinin acısı daha hissedilmeden milletten 10 TL para yardımı talep etmiş Kızılay’ın başkanı! Ama Boğaz’da 12 bin dolara manzaralı köşk kiralanmış, olmamış müsiad’ın binası 110 bin liraya kiralanmış! Maaşlarına değinmiyorum bile.

Ulan işleri güçleri, dinleri-imanları, varsa yoksa para… Bi durun ha!

Ama durular mııı… İktidar medyasının yalaka ve provokatör isimlerinden AKP’li Ersoy efendi, “Deprem vergilerini soranlar kötü insan” demiş… Bak hele sen!

26 Kasım 1999’da 17 Ağustos depreminin yaralarını sarmak üzere sadece 1 yıllığına yürürlüğe giren Özel İletişim Vergisi (ÖİV) aralıksız toplanmaya devam edilmiş ve AKP döneminde kalıcı hale getirilen bu ÖİV ile halkın cebinden, 2004 ile 2018 arasında tam 60,6 milyar lira para toplanmış. Ama ortada kuruş yok!

Yahu, bu ‘deprem vergileri’ cukkalanmış. “Elazığ’da deprem olacak” diyen bilim insanlarına kulak tıkanmış. Önlem alınmamış, kısa mesajla para yollayın yazmışsınız. “Bu nasıl iş” diyene de, ‘gün siyaset günü değil’ denmiş!

Nedir peki?

Ha bu arada, bir de bu Kızılay, kendisine yapılan bağışları Diyanet Vakfı, Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı vs gibi diğer vakıflara dağıtmış…

Başka ne olmuş… Deprem bölgesine gidip dolaşan Diyanet İşleri Başkanı, “Depremde vefat edenler hükmen şehittir” demiş! Bakın hele ki, hüküm mercii mi zanneder kendini bu DİB’ci?

Tam da bu arada, deprem bölgesinde habercilik yapan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti sırasında deprem bölgesinde bulunan gazeteci Serdar Akinan, Erdoğan’ın fotoğraf çektirmesi için AFAD yetkilisinin enkaz altındaki kadını 1 saat beklettiğini iddia etmiş!

Beyni büzüşüyor insanın ama eğer ki böyle bir gerçeklik var ise… İnanın bu sizi de herkesi de yakar ha! Sadece bilin…

“Güzel günler/ görelim istiyoruz./ Aydınlık,/ mutlu ve huzurlu!/ Çok mu zor/ bunca yaşamak?/ günaydın sevgiye,/ merhaba güne,/ selam dostluğa,/ geçmişe ve geleceğe…/ eyvallah/ diyebilmek!”

Hani son dönemde yurt genelinde tartışma konusu oldu ya…

Meğer, benim sürekli kartımı da iptal etmişler… İşe bakar mısınız? Tamı tamına 33 sene çalış, prim öde, emekli ol, hala koştur muhabirlik yap…
Bak sen şu yapılana! Ben şimdi gazeteci değil miyim ki?..

Ve o kadar ilginç ki… Anadolu basını temsilcileri olarak seçtiğimiz gazeteciler gibi, orada yer alması gerekenlerin hiçbiri yok! Yani kısaca Gazeteciler, Gazetecilik Komisyonunda yok!
Basın Kartımı İptal ederken bile, ‘Sürekli Basın Kartı/Gazeteci/Jurnalist’ diye yazmışlar!
Yahu he he, Gazeteciyim! Hep de öyle kalacağım… Ve şunu da ayrıca belirtmek isterim ki; Sürekli Basın Kartımı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin belirlediği yasal ve hukuki süreç çerçevesinde, emeğimle ve tırnaklarımla kazıyarak, sonuna kadar hak ederek aldım!
Kimse bana böyle bir hak bahşetmedi, keyfince de vermedi?
Emeklilik hakkımı nasıl kimse alamaz, iptal edemez ise, 33 yıllık hizmet ve emeğim karşılığında elde ettiğim Sürekli Basın Kartımı da kimse alamaz ve iptal edemez!..

Hala gazeteciyim ve gazeteci/muhabir olmaya devam edeceğim!

Ne diyordu Uğur Mumcu… “Demokraside siyasi suç olmaz!” Diyordu da, ardından da ekliyordu… “Anayasaya koymuşlar, ‘Kimse inancından, düşüncesinden dolayı kınanamaz.’ Doğru, kınanamaz, 15 yıla mahkûm olur. İnsanlar niçin hapis yatar, niçin acı çeker? Niçin Ziverbey köşklerinden, işkence karargâhlarından geçer? Bunun bir nedeni var. Daha iyi bir dünya, daha iyi bir demokrasi için.”

Şimdi ne oluyor? Neresindeyiz demokrasinin? Ve ne var ortada? Ankara’ya doğru dürüst kar bile yağmıyor artık!

Ve Halkız biz… UNUTMADIK!